Mobilya sektöründen bildiriyorum
Döviz kurlarındaki dalgalanma stabilize olmuş görünüyor. Trump ve Mike Pence’in Brunson krizi üzerinden Türkiye’yi hedef gösterdikleri ve literatüre Türkiye’nin ‘Kara Cuma’ sı diye giren; 1 doların 7 TL’yi aştığını gördüğümüz o günkü hava yok. Sözkonusu dalgalanmanın ve ortaya çıkan avantajsız durumun ‘ekonomik kriz geliyor’ feveranını haklı çıkarmayacağını düşünenler Bodrum’un 9 gün süren bayram tatili süresince nüfusunun nasıl da kalabalıklaştığını örnek gösteriyor.
Kriz beklentisi içinde olmak ve sürekli panik halinde olmak durağan bir ekonomiyi bile zora sokar, doğru. Soğukkanlılıkta fayda var. Ancak herhalde kimse doların 6 TL üzerinde stabilize olmuş olmasından sorunların tamamen geride bırakıldığını düşünmüyor. Düşünmeyi bırakın, küçük ve orta ölçekli işletmeler, üreticiler şimdiden fazlasıyla etkilenmiş durumda. Çünkü üretim kelimesinin ilk harifini söylediği anda ithalatın, dövizle alışverişin sularına girmiş oluyorlar.
2017 yılı verileri ithalattaki artışın, ihracattaki artıştan daha fazla gerçekleşmiş olduğunu ortaya koymuştu. İşin ilginci bu durum, son yılarda ithalata getirilen tarife ve tarife dışı engellere rağmen gerçekleşti.
Nedeni üretim kalemlerimizin pek çoğunun ithal malzemeye dayanması.
Nedeni, iyi bir montaj ülkesi olmamıza rağmen hammadde fakiri bir ülke olmamız.
Düşünün ki, ithalatta; hammadde, yarı mamul madde gibi girdi türü ürünlerin, toplam ithalattaki payı % 85 civarında. Yani bir şey üretip ihraç edebilmemiz ithal edebilmemize bağlı.
Düşünün ki:
Ahşap yonga levha ve türevleri ithal
Tüm plastik malzeme ve eşyalar ithal
Tüm metal malzeme ve eşyalar ithal
Tüm yarı iletken elektronik malzemeler ithal
İTHALAT BAĞIMLILIĞINDAN EN ÇOK ETKİLENEN SEKTÖR
Misal, mobilya sektörünü ele alalım. Türkiye mobilya konusunda oldukça önemli bir çıkış yakalamış durumda. Mobilya demek sadece oturma grubu, konsol ya da dresuarlardan oluşmuyor malum. Özelliği olan ahşap ve metal mobilyalar ve mobilya aksamı (parçaları), MDF plakalar, aliminyum saç levhalar, yatak grupları da mobilya sektörünün alt grupları. 2016 verilerine göre Türkiye dünya çapında yüzde 1.5 pazar payı ile mobilya ihracatı yapan ülkeler sıralamasında 15’inci sıradaydı. Gelgelelim bir de aynı sektörde ithalat yapan ülkeler sırlaması var. Türkiye o sıralamada 16. Sırada. Yukarıda da dediğimiz gibi, mobilya yapıp ihraç edebilmek için çok sayıda ‘şey’ ithal etmek zorundayız.
En başta mobilyanın ana maddesi, özellikle panel mobilyalar için vazgeçilmez olan MDF plakaları üretebilmek için ihtiyaç duyduğumuz tomrukları ithal ediyoruz. Amerika’dan ve Rusya’dan. Nedeni iklim olarak gösteriliyor. Tomruk elde etmek için kullanılan ağaçlar bu iki ülkede iyi yetişiyor. Hiç değilse bir kısmını ülkemizde yetiştirmeyi denedik mi, şüphem var.
Sadece tomruk değil, aliminyum mobilya aksesuarlarımız da ithal.
Sadece aliminyum değil, yine mobilya için vazgeçilmez olan saç levhalar için gerekli demir hurdası, demir cevheri, bakır hurdası, bakır cevheri gibi materyalleri de ithal. Hurdaları-cevherleri alıp saflaştırarak saç levha yapıyoruz. Bunlar sözkonusu sektörün hammaddeleri olduğu için üreticisine de hammadde üreticisi diyoruz. Ama o hammaddeleri elde etmek için de ithalat yapmak gerekiyor.
SEKTÖR İÇİ İSTİSMAR YILDIRICI HALE GELMİŞ DURUMDA
Ancak sorun orada bitmiyor: Sözkonusu malzemeleri yani saç levhaları, MDF ve yonga levhaları yapan, hammadde üreticisi fabrikalar döviz kurlarını bahane ederek, dalgalanma olsun olmasın zam yapıyorlar, keyfi olarak satışı durdurabiliyorlar. Yani: Ara mamül üreticisi o mamülleri satın alarak nihai şeklini verecek küçük orta ölçekli mobilya üreticisini sürekli olarak istismar ediyor.
Hemen bayram öncesinden, taze bilgi misal… Saç levha satışları, levhalar kısa süre önce zamlanmasına rağmen bayram öncesine tekabül eden dalgalı süreçte tamamen durdu. Sebebi malum: Stokçuluk
Ahşap malzemeler; MDF ve Yonga levhalar için ise fabrikalar ‘bayramdan sonra %20 zamlanacak, ona göre’ mailleri atmışlardı üreticilere. Oysa zaten, bayramdan on gün kadar önce %7 oranında zam yapmışlardı.
Üçüncü hava limanında kullanılmasından dolayı mobilya sektöründe tek başına enflasyon arttırıcı bir materyal haline gelen ‘kompakt laminant’ bir istismar aracı olmuş durumda. Şöyle ki, üç üretici var, üçü de yerli, yıl içinde dört-beş kere zam yaptılar ve buna rağmen avro ile satış yapıyorlar.
Dikkatinizi çekiyorum, dışarı değil, içeri, iç piyasaya avro ile satış. Hem de ‘yerli ve milli hassasiyetlere sahip bütün vatandaşlar kenetlenecek, kriz algısı yaratılmayacak’ döneminde.
Sonuç: küçük orta ölçekli mobilya üreticisinin mecburen ve çok zahmetli olmasına rağmen Çin’e yönelmesi ve dış ticarete bir ‘ithalat’ kalemi daha eklenmesi.
KÜÇÜK-ORTA ÖLÇEKLİ ÜRETİCİ FİRMALAR BU ŞEKİLDE AYAKTA KALAMAZ
Çok merak ediyorum, içinde olduğumuz ‘darboğaz’ serbest piyasa teamüllerini rafa kaldıracak, ‘ekonomik kriz’ diyeni hain ilan etmeyi gerektirecek kadar hassas ise, sözkonusu üç üreticinin iç piyasaya avro ile satış yapması nasıl makul olabiliyor?
Yerli hammadde üreticileri yerli küçük orta işletlemelerini ezen fırsatlar peşinde koşarken nasıl milli olunuyor?
IPhone kırmak, bu marka dışındaki herhangi bir telefonla selfie çekip Türk bayraklı profillerden yayınlamak yetiyor mu?
Sözün özü, küçük orta ölçekli işletmeler, istismarları önleyecek; hasarı, riskleri, yükü paylaştıracak önlemlere ve düzenlemelere ihtiyaç duyuyor. Türkiye’nin ne kadar büyük ve güçlü bir ekonomi olacağı ile ilgili retorikler yüreklendirici olsa da yeterli değil. Zira malum, ‘gelecek’ önemli, lakin herşey ‘şimdi’ oluyor.