60 yıllık leke
Başbakan Adnan Menderes ile bakanlar Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 60 yıl geçti.
Altmış yıl önce bugün, cuntanın peşine taktığı ordu, siyasetçilerden, basından da destek alarak; seçilmiş meşru bir hükümete karşı demokrasiyi katletme pahasına bir darbe gerçekleştirdiler.
Darbeciler ve yandaşları milli iradeyi yok sayarak yaptıkları 27 Mayıs askeri darbesini bir 'devrim' olarak adlandırdılar sonra.
Sonu başbakan ve iki bakan asmakla biten, demokrasiye kara bir leke olan 27 Mayıs darbesini bayram ilan ettiler. Darbe yapılan günün tarihi, 3 yıl sonra 1963’te, İsmet İnönü hükümeti tarafından 'Hürriyet ve Anayasa Bayramı' adıyla resmi bayram olarak ‘taltif’ edildi.
Bu yüzden yıllarca ‘darbe’ mi, ‘devrim’ mi tartışması yaptı bazıları.
O bazılarının bir kısmı bugün hala aramızda. Onları “12 Eylül darbedir, ama 27 Mayıs, eh, pek öyle değil” yollu ima ve dudak bükmelerinden tanıyoruz.
Köprünün altından geçen sular değil, yaşanan acılar milleti darbenin nasıl bir organize kötülük olduğu konusunda birleştirdi. Bugün hala aklı darbeye yatan kimseler olsa da milletin ezici çoğunluğu artık aynı görüştedir: Diktalara, darbelere, cuntalara karşı demokrasiyi özgürlükleri ve hukuku savunmak milli iradeye saygının asgari gereğidir. Nokta. 15 Temmuz darbe girişimine karşı gösterilen direnç, bu mutabakatın kanlı canlı delilidir.
288 KİŞİNİN İDAMI İSTENDİ
Neler olmuştu kısaca hatırlayalım: Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı.
592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı.
Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Ele güne rezil olmayalım korkusundan olsa gerek, komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı idam edildi. Makattan prostat muayeneleri ve tiyatroya benzeyen yargılamalar nedeniyle defalarca rencide edilmiş Adnan Menderes ise aynı gün intihara teşebbüs etti. Sağlıklı olduğuna emin oldukları Adnan Menderes’i ise, ertesi gün, 17 Eylül 1961’de İmralı’da astılar.
Yargılamalar yargılama değildi. Karar çoktan verilmiş sadece infaz için bahane oluşturuluyordu. Bebek davası üzerinden küçük düşürülmeye çalışılan Menderes’in Ayhan Aydın ile ilişkisini göze sokmak için don sallayan bir savcı vardı kürsüde. Menderes’in avukatları tacize uğruyordu. Talat Asal’ı “Sen askerlik yapmamışsın” diye götürdüler duruşmaların birinde mesela. Elbette askerliğini yapmıştı. Maksat savunmanın kendisini savunmamasını sağlamaktı.
Burhan Apaydın’ın da görevini yapmasına defalarca mani oldular, derdest ettiler, yerine Orhan Apaydın geçmek zorunda kaldı.
Hasan Polatkan müdafaasını yaparken celsenin kapanma saati gelmişti mesela, Mahkeme başkanı müdafaayı ''Yeter artık'' diyerek kesti. Böyle bir usul olabilir mi? Hasan Polatkan’ın idamına hükmetmişlerdi ama savunmasını dinlemeye yürekleri yetmedi.
Yargılamadan çok ticaret yapıldı. Hem DP’yi siyaset sahnesinden silmek için gereken sloganlar ve propagandalar satılıyordu. Hem de sanıklara ait 37 fotoğraf. Darbeciler açık artırma suretiyle gazetelere ve dergilere sattıkları fotoğraflardan o zamanın parasıyla 298 bin 658 lira kazandılar.
AİLELERİ DİKEN ÜSTÜNDE YAŞAMAYA MAHKUM EDİLDİ
Sadece Adnan Menderes’i, Fatin Rüştü Zorlu’yu, Hasan Polatkan’ı asmadılar, ailelerinin hayatı da cehennem oldu.
Cunta idaresi Menderes ailesinin gelirlerini kıstı. Ankara’daki emlakların gelirine el kondu. Altmış yıl önce annesinden kalan çiftliğe bile ‘haksız iktisap’ diyerek el koymuşlardı. Aile kiracılarından 1 TL bile kira alamadı. Berin Menderes ve çocukları maddi ve manevi açıdan çok büyük acılara maruz bırakıldılar.
Hasan Polatkan’ın kızı Nilgün Polatkan Atlı babası idam edildiğinde sadece altı yaşındaydı. Yıllar sonra verdiği bir röportajda babasıyla gerçekleştirdiği son görüşmede üzerine doğrultulmuş asker namlularını asla unutamadığını söylemişti. İlkokul günlerini de aynı sebeple hatırlamak istemediğini… Yaşadığı acı nedeniyle okula bir yıl geç başlayan Nilgün Polatkan Atlı, öğretmeninin, babasının idam edildiğini bile bile onunla ilgili sorular sormasından da yaralandığını anlatmıştı. "Bana babamın adını, ne iş yaptığını ve nerede olduğunu sordu. Cevaplamakta bile zorlandım. Şimdi hatırlamak bile istemiyorum." Düşünün, 8 yaşında bir çocuksunuz; öğretmeniniz tarafından fişeklenmiş sıra arkadaşlarınıza babanızın o günün muktedirleri tarafından katledildiğini nasıl anlatabilirsiniz?
Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy’un sadece babası değil eşi Ahmet Gürsoy da Yassıada’daydı. Nilüfer Hanım’ın annesi etrafta bir manga asker varken “Memleket 50 yıl geriye gitti” dediği için, yaşlı bir kadını dahi Yassıaada’ya almayı düşündüler, ama sonra vazgeçtiler.
DP’Lİ KADIN VEKİLİN DİK DURUŞU
Hamile bir kadın, DP Milletvekili Necla Tekinel bile Yassıada’ya götürüldü. DP Sarıyer ilçe teşkilat kuruluşu aşamasında Nazım Hikmet şiiri okuduğu için gözaltına alınmış bir hukuk fakültesi mezunu. Sonra yine parti propagandası yaparken “Ezan Arapça okunacak” dediği için de gözaltına alınmış. DP’de siyaset yaparken de bir parti içi muhalefet mektubu kaleme almış. Altında 20-30 vekilin imzası var. Yassıada’yı annesinin karnında tecrübe eden oğlu Mehmet Tekinel yıllar sonra annesinin nasıl dik durduğunu şöyle anlatacaktır: "Babam, parti içi muhalefet mektubunu hafifletici neden olarak kullanmak isteyince, annem ‘Böyle bir şey yok, biz hep beraber girdik. Ne olacaksa beraber olacak’ diyor ve babam üsteleyince de babamı avukatlıktan azlediyor. Hatta mahkemede de görünce ben bu kişiyi azlettim diye itiraz ediyor. Neyse ki babam iyi hukukçu. 1920’lerden kalma bir kanun maddesinde 'Kişinin kocası karısını avukat olarak temsil edebilir' hükmünü bulmuş. Onu sunup mahkemeye o şekilde gelmiş.”
Nitekim Necla Hanım, hamile olduğu darbeciler tarafından anlaşılana kadar “Mektubu bize ver” baskısı görüyor Yassıada’da. Ama “O bizim iç meselemizdi” diyerek mektubu asla ortaya çıkarmıyor. Yıllar sonra hapisten çıkınca mektubu sakladığı yerden çıkartarak yırtıp atıyor.
DEMOKRAT PARTİLİLERİ SİNDİRMEK İÇİN…
Darbeden hemen sonra Akis, Kim gibi dergiler daha mahkeme başkanı bile belli olmadan Celal Bayar’ı darağacında resmeden karikatürler yayınlamaya başladılar. Amaç aslında halka gözdağı vermekti. Cumhurbaşkanını bile asacağız, kendinize ona göre çeki düzen verin mesajıydı.
Celal Bayar’ın kızı Nilüfer Gürsoy anlatmıştı: “Mesela Kumkapı’da bir kahvehanede bir grup Demokrat Partili, Yassıada'ya bakarak ''Bir tünel açıp oradakileri kurtarsak'' diye kendi aralarında konuşuyorlar. Sonradan o partililer hakkında soruşturma açıldı. Hatta Cemal Gürsel o dönem, ''Eğer adaya çıkarlarsa, et ve kemik yığını bulurlar'' dedi. Yani, Demokratlarda bir kıpırdanma olursa, Yassıada'yı bombalayacaklarını, oradaki herkesi öldüreceklerini” söylüyor.
Sözün özü. Günün anlam ve önemi: 1960 yılında henüz genç bir cumhuriyet olan Türkiye 27 Mayıs darbesiyle öyle bir sakatlandı ki, üzerindeki postal korkusu nedeniyle kendi doğal potansiyeline ulaşamadı. Darbeler sadece insanları öldürmez. Milletin iradesine pranga vurur. Hukuku katleder. Özgürlüğü unutturur ve bir ülkenin geleceğini de rehin alır.