Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Her köşede aynı soru: Neden milletvekili transferini yasaklamak diye bir gündem oluştu? Erken seçim mi var?

        Erken seçime gitmek için 360 vekil gerektiği ve kolay kolay bu sayı denkleştirilemeyeceği için, yeni sisteme göre yakın tarihte bir seçim ancak Cumhurbaşkanı’nın tasarrufuyla olur.

        O zaman soru şu: Üç yılı yaktıracak kadar önemli olan mesele ekonomi ise bunun çözümü seçim değil. Üç yılı yaktıracak kadar önemli olan mesele yeni oluşum partileri mi? Deva ve Gelecek Partileri toparlanamadan seçime girip üç yıldan fazlasını garantilemek mi?

        Akla geliyor çünkü 16 Nisan 2017’de seçilen modelin dayattığı 50+1 kuralı Cumhur İttifakı’ndan %2’lik bir kaybı bile önemli hale getiriyor. Bu durum müesses muhalefetin gündem yaratamama krizine karşılık yeni partilerin kaldırdığı toz nazara alındığında daha fazla önem kazanıyor

        CHP maalesef sürekli olarak ‘Cumhurbaşkanına hakaret eden üyeleri’ ile sadece haber oluyor. Ama yeni oluşum partileri Gelecek ve Deva, geçtiğimiz iki hafta boyunca ardı ardına gündem yarattılar.

        Beğenirsiniz beğenmezsiniz ama sonuç bu.

        Yeterince oy alırlar, almazlar, bilemem ama şu net: Sosyal medya kullanabilen kesimler, gerek Davutoğlu’nun gerekse Babacan’ın ne dediğini merak etti, kulak kabarttı.

        Ali Babacan’ın 140 Journos tarafından çekilen videosu sosyal medyayı kasıp kavurdu. Cüneyt Özdemir’e verdiği 2 saatlik röportaj bir haftada 2 milyona yakın görüntüleme almış. “Özgürlük gelmeden ekonomi de düzelmez” fikrine eklemlenen ‘parmak şıklatma’ etkilemiş. Açık söyleyeyim, ben aslında o ‘şıklatma’ hareketini sevmemiştim. Zira bu ülkede yan yana yaşayan ama için için kaynayan fay hatları ve karşıtlıklar -maalesef- o kadar derin ki, demokrasi ve özgürlükleri şak diye yaptım tak diye oldu şeklinde hayata geçirmek o kadar kolay değil. Yapabilseydi, özgürlük ve demokrasiyle de yol alınabildiğine inandığı günlerde Erdoğan yapardı bunu. Çözüm sürecini başlatırken bunun mümkün olduğunu düşünüyordu, sonra bir baktı ki ‘Gezi’ oluyor. Tepeden inercesine gelen hak, özgürlük hatta barış; bir kesimi memnun ederken başka bir kampı gerebiliyor.

        Ahmet Davutoğlu’nun Akit TV’de söyledikleri, özellikle “Mehmet Dişli, aleyhindeki istihbari bilgiler nedeniyle emekliliğe sevk edilecekti, tasfiye edilecekti ama son anda bir şey oldu ve bu yapılmadı ve yapılamaması benden kaynaklanan nedenlerle ilgili değildi” mealindeki cümlesi ise hâlâ tartışılıyor.

        Kenan Alpay dışındaki bütün katılımcıların ve moderatörün gazetecilik ilke ve adabına uymayan müdahaleleri de bir yerlere “Davutoğlu’nu yayına alacağız ama söz, madara edeceğiz” vaadini verdikleri ama ‘başaramadıkları’ şeklinde yorumlandı. Yayını izleyen binlerce kişi, siyasi hayatı boyunca hep iddialı olmuş ve bu yüzden çok fazla eleştirilmiş Davutoğlu ile ilk kez empati yapmak zorunda kaldı. Akit TV’nin güya tercüman olduğu haleti ruhiye şöyle bir şeydi: “Müslüman mahallesinde birden fazla salyangoz satan olabilir, 21 yy.’dayız barbar değiliz, ama tek bir kişi hurma satabilir” Davutoğlu işte bu kuralı bozuyor ve bu yüzden sırtında hedef tahtasıyla geziyor.

        Gelecek ve Deva Partilerinin şu anki oy karşılıkları aman aman olmayabilir. Ancak bir duyarsızlık duvarına toslamadıkları çıplak gözle bile görülüyor.

        Cumhur İttifakı’ndan gelen ve maalesef hasmane tonlamalar içeren ‘taktik plan’ hazırlıkları da gösteriyor ki, “Bu iki parti toplam en fazla %1 alır” iddiasının altı boş. Hiçbir ekrana çıkamadıkları halde takip ediliyor olmaları da bir şeyler anlatıyor zaten. Ama önemli olan bu etkiyi Cumhurbaşkanı’na ya da rahmetli annesine hakaret etmeden, iki lafın bir başı ‘faşist Erdoğan’ derlerse iyi muhalefet etmiş olacaklarını zannedenler gibi davranmadan yapabiliyor olmaları. Düşünen bazı CHP’liler için bunda nice ibretler vardır.

        Muharrem İnce'nin yayını terk etmesinin gerçek nedeni

        - Önce kısa bir hatırlatma: Kendi partisinde genel başkan olamayan ama ülkenin başkanı olmak isteyen Muharrem İnce, ilk seçimde açık ara ile cumhurbaşkanlığını Erdoğan’a kaybetmişti. Ama müstakbel cumhurbaşkanlığı seçimi için ikinci bir şans istiyor. Lakin seçim gecesi ortalardan kaybolması nedeniyle hayal kırıklığı yaşayan sevenleri bile artık kendisine şans vermeye gönüllü değildi. 29 Mayıs gecesine kadar.

        - Şöyle oldu: Haber Global’de Senem Toluay Ilgaz’ın sunduğu programa gelip dört kadının sorularını yanıtlamayı kabul etti. (Ben de soru soracak kadın gazeteciler arasındaydım) Ama Cuma gecesinin aynı zamanda Fetih yıldönümü olması nedeniyle reji, toplam iki kez 5’er dakikayı aşmayacak şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlandı. İnce, kanalın tercihinden hoşnut kalmadı ve “Erdoğan’ın konuşmasını istiyorsanız beni neden çağırıyorsunuz” diyerek sitem etti, gururuyla oynanmasına izin vermeyeceğini söyleyerek ve hatta kanal yönetimine “Bu kadar korkmayın” diye seslenerek yayından ayrıldı.

        - Sezar'ın hakkı Sezar’a: Haklılık payı vardı. Bu tür bağlantılar, stüdyoda olan kişi/kişiler kim olursa olsunlar onları ikinci plana itiyor. Ayrıca “Her kanal zaten Ayasofya’yı veriyor, siz de madem 16 milyon kişinin oyunu almış bir siyasetçiyi çağırdınız, bir zahmet bölmeyin” talebi makul bir talep. Ancak meselenin başka bir boyutu daha var. O gün 29 Mayıs, İstanbul’un fetih yıl dönümü ve takvim belli. Bütün ülkelerde ulusal liderler bağımsızlık günü, kuruluş günü vs gibi önemli günlerde ekranlara bağlanır. Dahası İnce’nin ‘tek sesli medya düzeni’ dediği cümlede de geçtiği gibi, bu bir ‘düzen’ olmuş durumda. Yaklaşık 7 yıldır böyle. Yeni bir durum değil, dahası Muharrem Bey’e kasıtlı olarak yapılmış bir şey hiç değil. Ayrıca ben çok eminim ki, kendisi için orada bulunan kişiler, 4 kadın gazeteci/yorumcu değil de 4 erkek gazeteci/yorumcu olsaydı, İnce aynı rahatlıkla stüdyoyu terk etmezdi. Tam burada tekrar hatırlatayım diyorum, daha altı gün önce Erdoğan’ı Kenan Evren’e benzeten ve daha birçok galiz ifade kullanan İnce, eleştirdiği tek sesli medya düzeninin her kanalına çıkabiliyor.

        REKLAM

        - Beklenen oldu. Neredeyse yıllardır süren teamül nedeniyle sıkılmış olanlar İnce’nin kısa manifestosundan; bu havalı yayın terk edişten adeta büyülendiler. Muharrem İnce’ye destek çığ olup büyüdü. Şu mesajlar dikkat çekiciydi: “24 Haziran gecesi yaptığın şey hâlâ aklımda ama beni yeniden kazandın”, “Tam bitti artık yok oldu diyorsun, adam öyle bir şey yapıyor ki, yine gönüllere taht kuruyor. Heykeline beton yetmez başkanım”

        - Sonuç: 24 Haziran’da gereken oyu alamadığı, ortalardan kaybolup kitlesini endişelere gark ettiği, yok oluşunun hikmetinden sual edenlere şizofren dediği ve bir de tabii ‘eski tip CHP’liği’ temsil ettiği için siyasi ömrüne bitmiş gözüyle bakılan İnce, usta bir manevra ile yeniden doğdu. Küllerinden.

        - 29 Mayıs gecesi sergilediği performans, kendisini yeniden cumhurbaşkanlığı adaylığına taşır mı bilmem ama CHP kurultayı için parlattığı kesin. Haa eğer İnce, görünen görünmeyen desteklerle yeniden cumhurbaşkanlığına aday olursa, muhalefet yine ortak aday gösteremez. Ortak aday gösteremezse, yine Cumhur İttifakı kazanır. Dolayısıyla Cumhur İttifakı, muhalefetin bütün bloklarını kapsayacak ve hepsinden oy alabilecek bir ortak adayı değil, Muharrem İnce’yi ister. Zaten ilk cumhurbaşkanlığı adaylığı da aynı nedenle hükümet çevrelerinde pişirilmiş ve desteklenmişti.

        Diğer Yazılar