15 Temmuz gazileri ve şehit yakınları haksız mı?
15 Haziran gecesi, AK Parti Genel Merkezi'nin önünde olmaz denilen bir şey oldu. Polis, seslerini duyurmak isteyen 15 Temmuz gazi ve şehit yakınlarına müdahale etti, arbede çıktı ve iki kişi yaralandı.
Allah’tan yaralar derin değildi.
Allah’tan ilk anlarda iddia edildiği gibi ‘çok sayıda gözaltı’ filan yoktu, aksi takdirde olay yüzyılın oxymoron’u olarak kayıtlara geçerdi.
Tarih olayı şöyle anlatırdı: “Devlet 15 Temmuz günü devleti kurtaranları derdest etti”
Neyse ki böyle bir olay olmadı. Süleyman Soylu, eylemcilerden Ahmet Önder’in kendisine müdahale eden polise “Benim madalyam var, bana dokunamazsınız. Valilik ve İçişleri Bakanlığı izni olmadan beni gözaltına alamazsınız” deyince durum Süleyman Soylu’ya iletildi ve İçişleri Bakanı eylemcileri bakanlığa davet etti ve onlara “Bu can bu bedende olduğu sürece ben sizin yanınızdayım” dedi.
(Kaynak: Medyascope)Çaylar içildi, gönüller alındı.
Kazanan, polis müdahalesine rağmen Süleyman Soylu.
Kaybeden, Genel Merkez önüne bir kişiyi indirip gazi ve şehit yakınlarına açıklama yaptırmayan, hadiseleri sakinleştirmek için çaba göstermeyen AK Parti Genel Merkezi.
Hatta Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı.
Gerçi ikincisinden emin değilim. Her gün onlarca kadın öldürülen bir ülkede, her gün yüzlerce çocuğun aile içi şiddete maruz kaldığı bir ülkede, işsizliğin arttığı çalışarak geçim temin etmenin zorlaştığı bir ülkede, bir bakanlık nasıl hem kadına hem aileye hem işçilere yetecek, anlayan varsa beri gelsin.
Ancak AK Parti Genel Merkezi'nin önüne taşınan olaylar zincirinin ilk halkası maalesef Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığıydı.
Bir anlık patlama söz konusu değil yani.
15 Temmuz Gazi ve Şehit yakınları "Verilen sözler tutulmadı" derken hem 2016’dan bu yana geçen süreci hem de Ocak 2020’deki buluşmada "Biz şeref aylığı gibi bir uygulamanın daha fazlasını hak ettiğinize inanıyoruz ve bunu gerçekleştirmek için çalışıyoruz" diyen Zehra Zümrüt Selçuk’un vaadinin yerine getirilmemesini kastediyorlar.
Kamuoyunda “15 Temmuz gazileri, şehit yakınları da amma doymadı be” gibi bir algı var. Hatta Güneydoğu'da terörle mücadele ederken şehit düşen insanımıza oranla ‘pozitif ayrımcılık’ ile ödüllendirildikleri gibi bir hava bile oluşturuldu. Oysa kulak kabartınca anlıyorsunuz ki, işler pek öyle değil.
Dedim ya, bir anda AK Parti Genel Merkezi’nin önüne gitmedi eylemciler.
"EYLEM YAPMAYIN SİZE BİN LİRA GÖNDERELİM"
Kahramankazan 15 Temmuz Gazileri Yardımlaşma Dayanışma Derneği, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde basın açıklaması yaptığında tarih 9 Haziran 2020 idi. Gayet nezih biçimde taleplerini sıralıyor, yeniden darbe girişimi olursa vatan savunmasında yeniden rol alacaklarını duyuruyor ve Cumhurbaşkanı'ndan kibarca rica ediyorlardı. O gün haklarını alana kadar eylem yapacaklarını söyleyen bu kişileri, muhtemeldir ki, aynı zamanda hâlâ çok devletçi bir üslup kullanmalarından dolayı kimse umursamadı.
Türkiye Gazi ve Şehit yakınları Vakfı hariç.
Kanun hükmünde karaname ile kurulan, 15 Temmuz gazi ve şehit yakınları için toplanan ve sadece ana para kısmı 309 milyon olan miktarın aktarıldığı vakıf, meğer, "Eylem yapmayın, size bin TL gönderelim" diye haber salmış gazi ve şehit yakınlarına. Zaten anlatımlarına göre vakıf şimdiye kadar üç kez biner TL ödeme yapmış sadece. Pandemi sürecinde, bayramda ve "Lütfen eylem yapmayın" münasebetiyle.
Ancak sadece ana para kısmı 309 milyon olan bağış parası, bir türlü gazi ve şehit yakınlarına aktarılmadığı için; olayın bin lira ile geçiştirilecek hali kalmadığını düşünen grup yine de toplandı.
Çünkü söz konusu grubun içinde 15 Temmuz gecesi ayaklarından ya da ellerinden yaralananlar var. Bu işgücü kaybı demek. Hayat standartları 14 Temmuz 2016 tarihine oranla düşmüştü. Ve basın açıklaması gerçekleşti. Pek görmediniz ve duymadınız ama Ocak ayında Zehra Zümrüt Selçuk’a ilettikleri talepleri tekrar dile getirdiler 9 Haziran’da da.
Kahramankazan 15 Temmuz Gazileri Yardımlaşma Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Öztürk şunları söylüyordu özetle:
- Biz 15 Temmuz gecesi sokağa çıkıp darbeye direnmekten dolayı onur duyan insanlarız. Ancak aradan geçen zamanda ikinci sınıf şehit yakını ve gazi muamelesi gördük. Bize pozitif ayrımcılık yapıldığı söylendi, böyle bir algı oluşturuldu, oysa gerçek tam tersi.
- 3713 sayılı terörle mücadele kanunun iç güvenliği sağlamaya çalışırken gazi olan vatandaşlara ya da bunu yaparken şehit olan kişilerin yakınlarına uygun gördüğü haklar ne ise onu istiyoruz, ne fazla ne eksik.
- "Şehit yakınları ve gaziler benim öz kardeşlerimdir" diyen Cumhurbaşkanı'na kardeşleri olarak sesleniyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım, iç güvenlik gazileri ile aynı haklara sahip olmak ve Anayasa madde 10’a dayanarak eşit muamele görmek istiyoruz.
- Vefat eden tüm gaziler hak ettiği üzere devlet töreni ile defnedildiler. 15 Temmuz Gazileri arasından geçtiğimiz dört yıl içinde vefat edenlere devlet töreni yapılmadı. Bu konuda Cumhurbaşkanlığı genelgesi olmasına rağmen!
- KHK ile kurulan ama tabeladan öte gitmeyen ‘Türkiye Şehit yakınları ve Gaziler Dayanışma Vakfı’nın sorun çözeceğine inanmıyoruz. İşlevsel değil, sistemli çalışmıyorlar ve bazı üyelerinin tavırları bizi üzüyor.
- Halkımızdan 15 temmuz gazi ve şehit yakınlarına dağıtılacağı beyan edilerek toplanan bağışlar üzerinde Türkiye Şehit yakınları ve Gazileri Dayanışma Vakfı dahil olmak üzere hiçbir kurumun tasarrufta bulunması hukuk ve etik kurallarına göre doğru değildir. Yaklaşık 400 milyonu bulmuş olan bu paranın konunun muhataplarına verilmesini istiyoruz. Başarısı ve itibarı herkesçe bilinen Mehmetçik Vakfı model alınmalıdır.
- Türkiye’deki tüm gaziler arasında SGK maaşı bulunmayan gaziler sadece 15 Temmuz gazileridir. Bu adil değildir.
- FETÖ ile kararlı bir mücadelenin özenle yürütülmesini talep ediyoruz.
"15 TEMMUZ'DAN BİR YIL SONRA ORTAYA ÇIKIP 'BEN GAZİYİM' DİYEN 500 KİŞİ VAR"
Ahmet Önder, 15 Temmuz gecesi bacakları kurşunlanmış bir gazi. Eski işini yapamadığı için olsa gerek, şu ifadeyi kullanıyor: “Adımızı paracı gaziye çıkardılar. Ama bu gerçek değil. Biz sadece 14 Temmuz'daki hayat standardımıza kavuşmak için mücadele ediyoruz.”
Dahası, ilginç bir bilgi daha veriyor. “Aralık 2016’da açıklanan gazı sayısı 2193’tü. Darbeden 8 ay- bir yıl sonra ‘gaziydim’ diyen 500 kişi daha eklenmiş bu listeye. Bir insan neden bir yıl sonra gaziyim diye başvurur? Devlet, bu kişilerin kimler olduğunun tespit etmeli.”
Ufuk Yeğin ise, darbe girişimi gecesi Genelkurmay'a giren ve açılan ateşte ayak bileğinden ve elinden yaralanan bir gazi. “FETÖ davalarında en çok sanığı teşhis eden gazi” olmakla övünüyor. Eylemlerinin tek amacının toplanan paralar olmadığını ifade ediyor. 3713 sayılı terörle mücadele kapsamına alınmamanın sonuçları olduğundan bahsediyor. “O gece sabaha kadar mücadele ederken kolluk kuvveti gibi görev yaptık, güneş doğduktan sonra sivil olduğumuzu hatırladılar” cümlesi ona ait.
“SGK’sı olmayan tek gazi tipi biziz” sitemini tekrarladıktan sonra aktardığı şu olgu çok ilginç: “Yargılandığımız mahkemelerde FETÖ sanıklarının avukatları SGK’lı olmadığımızı öne sürerek, 'Bakın devlet bile bu kişilere gazi muamelesi yapmıyor' diyerek durumumuzu sanık lehine kullanıyor, onurumuz rencide ediliyor.”
*
Her şey bir yana, ben 2016’dan bu yana on kadar gazinin vefat ettiğini, bunların yanı sıra 4 kişinin de intihar ettiğini bu vesileyle, yine Ufuk Yeğin adlı gazinin ifadelerinden öğrendim. Çok ama çok üzücü.
Askeri üniformasıyla, tüfeğiyle, tankıyla sahaya inmiş darbecileri çıplak elleriyle durdurmaya azmedecek kadar cesur bu 4 insan ne yaşadı ya da nasıl bir çaresizlik içinde kaldı ki, intihar etmeyi seçti?
İnsan düşündükçe kahroluyor.