Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İpek Er’e tecavüz ettiği iddiasıyla hakkında yakalama kararı çıkarılan Musa Orhan 7 gün tutuklu kaldıktan sonra tekrar tahliye edildi. Musa Orhan tutuksuz olarak yargılanacak.

        Hatırlanacağı gibi, Siirt'te mağdur İpek Er, 7 Temmuz'da Siirt Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat ederek daha önce sosyal medyada tanışıp arkadaşlık yaptığı şüpheli Musa Orhan'ın kendisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla şikayetçi olmuş, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştı. Soruşturma sürerken Orhan’ın adli kontrol şartıyla salınması İpek Er’in intiharını tetikleyen olaylar zincirinden sadece biriydi.

        İpek Er,16 Temmuz'da intihar etti, bir aydan fazla hastanede yaşama savaşı verdi ve hayatını kaybetti.

        Medya ve sosyal medyada Musa Orhan’ın tutuklanması için kampanyalar düzenlendi. Hakkında yakalama kararı çıkarılan Orhan, teslim oldu.

        Şimdi Orhan yeniden serbest.

        Haliyle insan öfkeleniyor. Genç kadın öldü ama devlet uzman çavuşuna sahip çıkıyor gibi bir görüntü oluşuyor.

        Acaba tam olarak öyle mi?

        İnsanların içinin yanması da, adalet istemeleri de doğal. Ortada, bir genç kızın hayatına mal olan insani bir dram var. Ancak adalet duygumuzun tatmini ile yargının dağıttığı adalet arasında pürüzsüz bir paralellik olsaydı ortalık ‘vigilante’ dizi ve filmlerinden geçilmiyor olmazdı.

        REKLAM

        Musa Orhan’ın mesleğini genç bir kızın hayalleriyle oynamak için kullandığına, hakiki niyetini çarpıttığına ve genç kıza bazı vaatlerde bulunmasına rağmen günün sonunda sorumluluk almayan bir ‘hırt’ olduğunu kanıtladığına hiç şüphe yok.

        Ancak TCK’da ‘ insanın yaşama isteğini yok etmek’ ‘hayallerle oynamak’ ya da ‘hırtlık yapmak’ diye bir ‘suç tanımı’ yok. Hatta ‘evlenme vaadiyle kandırmak’ diye bir suç da yok. Eski TCK da vardı.

        Kaçırılma, iradesi dışında zorla tutulma ve iradeyi fesada uğratacak cebir tehdit ve zorlamaya dair bulgular olmadığı, bunlar delillendirilmediği sürece ve eğer mağdur reşit ise söz konusu fiil cinsel saldırı (tecavüz) sayılmaz. Kanuna göre Evlenmeye vaadiyle kandırılarak gerçekleşen ilişki de ‘rıza ile ilişkiye girme’ kapsamına dahildir

        Diyeceksiniz ki, intiharın varlığı rızanın yokluğuna alamet değil midir?

        Değildir. Kanun koyucu, eylem sırasında rızanın var olup olmamasına bakar, rızanın daha sonraki yokluğuna göre hüküm tesis edilmez.

        Cebir ve şiddet, zorlama bulguları tespit edilemiyorsa ve mağdur yaşı itibariyle reşit ise, intihar mektubu sadece iddiadan ibaret olur, delil yerine geçmez.

        Bunu az çok hukuk bilen herkes bilir.

        HANİ ADLİ TIP RAPORU İNTİHAR MEKTUBUNU DOĞRULUYORDU?

        Musa Orhan’ı mahkum ettirecek şey, İpek Er’in intihar mektubu değil, adlı tıp raporuydu.

        Hadise haberleştirilirken hemen her haber metninde “Adli tıp raporunun İpek Er’in iddialarını doğruladığı’ ifadesi yer alıyordu. Sonra bu ifade kayboldu gitti.

        REKLAM

        Bunun anlamı şu: Muhtemeldir ki, adli tıp raporu bir cinsel birleşme yaşandığını kanıtlıyor, tecavüzü kanıtlamaya yetmiyor.

        Dün Musa Orhan’ın tahliyesine itiraz eden kişilerin yorumlarına baktım. Aralarında bazı barolar da vardı.

        Hemen hepsi sanığı ‘tecavüzcü’ olarak nitelemekle beraber, kimse adli tıp raporundan bahsetmiyor ve artık hiçbiri “mağdurun tecavüze uğradığı adli tıp raporuyla sabittir” ifadesini içeren bir cümle kurmuyor.

        Şunu diyeceğim, İpek Er tecavüze uğramış olabilir, ama belli ki eldeki veri ve bulgular bu tecavüzü ispat etmeye yetmiyor. Nitekim mağdurun şüpheliye atfettiği intihar mektubunda cebir ve şiddetten ziyade Musa Orhan’ın kendisini yanıltmasından ve olayın sonrasında da terk etmesinden ve tehdit etmesinden kaynaklanan bir buhran gözlemleniyor.

        ADALET İSTERKEN ÇOK HUKUKLULUĞA DAVET ÇIKARMAK

        Genç bir hayatın solup gitmesine neden olan Musa Orhan’a ‘sen insan değilsin’ diyebiliriz, ama yaptığı iddia edilen şeyler eldeki delillerle desteklenmiyorsa, ortaya ceza yargısının anladığı anlamda ‘tecavüz suçu’ çıkmıyorsa hala ‘tecavüzcü’ diyebilir miyiz? Kanunun yaptığı tanıma göre yargılama yapacak hakime ‘Örfüne adetlerine bağlı namuslu bir kızın iğfali ve hayatını sonlandırmasını görmüyorsun ama kendinden olanı, yani uzman çavuşu kayırıyorsun’ diyebilir miyiz?

        Bana kalırsa, eğer sonuç adalet hissimizi tatmin etmiyor diye, Türk yargısı bölgesel coğrafi ayrımcılık yaptı yaftasını asmaya devam edersek, bilmeden çağırdığımız tek şey ‘çok hukukluluk’ olur.

        REKLAM

        Normal şartlarda ‘evlenme vaadiyle kandırıp kızlık bozmak’ diye bir suçun olamayacağını, böyle şeylerin ancak ilkel 3. Dünya ülkelerinde olacağını söyleyen ama şimdi Batman’ın bir ilçesinden yaşayan İpek Er için ‘farklı’ bir sonuç tahsis edilmesini isteyenler böyle bir tehlikeyi davet ediyorlar.

        Maalesef bu dürüst ve sorumlu bir tavır değil.

        Her şey iyi güzelken ‘İngiltere gibi, İsveç gibi hukuk devleti olalım’ deyip, iş siyasi etnik coğrafi kırılganlıkları ve hayat tarzı farklarını öne çıkarmaya gelince ‘töreler konuşur burada, bu kızın namusu yerde kalamazdı o yüzden intihar etti’ diline meyletmek tenakuz içeriyor.

        Yöresel ve geleneksel ön kabullerin -mesela Batmanlı bir kızın cebir şiddet ve tehdit olmadan asla kendi rızasıyla böyle bir ilişkiye girmeyeceği gibi ön kabullerin - kanunun üzerinde konumlandırılmasını beklemek Türk Hukuk Sisteminin tekliği ile ilgili gerçeğe uymuyor. Bölgesel, coğrafi, kültürel farkların, farklı hukuki sonuçlar doğurması ancak çok hukukluluğun hayata geçmesiyle olur ki, onun da çok başka sorunlara yol açacağı ve tarihin bu safhasında talep edilir bir şey olmadığı kesin.

        Diğer Yazılar