13 şehit
Türkiye terörizmle mücadeleden çok çekti, hiçbir acı yeni değil. Ama son 13 şehit haberinin travması çok farklı olacak.
Hangi birine yanalım? Yıllarca kurtarılmayı bekleyerek yaşayan insanların hikayelerinin bir mağarada alçak PKK infazıyla bitmesine mi?
Yoksa 13 vatandaşımızın biraz ‘güvenlik’ nedeniyle perdelenmiş, biraz da tek tek kaçırıldıkları ve kaçırmaların mahiyetine kuşku ile yaklaşılması gibi nedenlerle medyanın ilgisini çekmemiş bir esaretin ıstırabını yıllarca yüklenmiş olmasına mı?
Aileleri çabalamış, her partiden her yetkili ile görüşülmüş, STK'lar uğraşmış ama bu çabalardan çok az kişi dışında kimsenin haberi yok.
13 kişinin yalnız ve çaresiz, Gara’da bir PKK kampında kurtarılmayı bekleyerek altı yıl geçirdiğini ancak öldüklerinde duyuyoruz. Ancak ne yazık ki bunun muhasebesini yaparsak, hep beraber devlet olarak kurumlar olarak toplum olarak medya olarak kendimizi sorgularsak terör örgütünün ekmeğine yağ sürmekle itham edilebiliriz. Şehitler adına, şehitler için samimi bir yüzleşmenin bile imkansız hale gelmesi ne acı. Ne acayip günler…
Mutlu sonlara, her karanlığın aydınlığa çıkacağına, sabrın sonunun selamet olduğuna inanmış kuşağın mensupları için kaldırılması, anlamlandırılması zor bir olay bu. Te’vil etmek çok zor; üst üste binen ve iç içe geçen dramayı ayırt etmek ise kolay. Güven ve ümidin dibine kibrit suyu dökecek her şey var bu trajedide.
Bir kere, barış süreci akamete uğradıktan kısa bir süre sonraya tekabül ediyor kaçırılmalar… Her biri ülkenin karayollarında düğüne, göreve, kız almaya giderken derdest edilip götürülmüş asker, emniyet görevlileri. PKK onları üniformalarından da devletin verdiği görevlerden de soyduğu için, artık siviller. Uzun bir süredir sadece siviller.
Yetkililer, onları mağarada biri omuz bölgesinden diğerleri kafalarından vurularak infaz edilmiş olarak bulduklarını açıkladı. Allah belaların en şiddetlisiyle mukabele etsin.
İnsan bu vahşet karşısında kilitleniyor.
İnsan bu vahşeti anlamakta zorlanıyor.
Tamam karşımızda Mezopotamya’dan türeyen her örgüt kadar gayri medeni ve vahşi bir örgüt var. Ama bir grup insanı altı yıl boyunca esir tutuyorsan onlarla aranda ister istemez bir bağ gelişir. Hadi gelişmedi diyelim, herhangi bir amaçla esir ettiğin o kişileri yıllarca hayatta tutmuşsan, onlar artık senin yatırımındır. Maddi manevi değer arz ederler bir noktadan sonra. Ama elbette bu akıl yürütmeler sadece normal insanları bağlıyor. Çünkü örgüt hayatı aptallaştırıyor, insanlıktan çıkarıyor .
İKTİDAR ‘KÖTÜ HABER’ İLE KURDUĞU SAĞLIKSIZ İLİŞKİYİ DEĞİŞTİRMELİ
Terörle mücadele uzun soluklu bir süreç. Terör örgütü için önemli hedefler ortadan kaldırıldığı söyleniyor ki, bu doğruysa harekatın hiç değilse bir kısmı başarılıdır denilebilir. Ama bu bir kurtarma operasyonu ise, murat edilen hasıl olmadı. Operasyonun şekline ilişkin, soru işaretleri doğuran bir yöntem söz konusu. Yetkililer detay verdikçe sorular aydınlanacaktır diye temenni edebiliriz.
Şimdilik sadece iktidarın ‘kötü haberlerle’ kurduğu sağlıksız ilişkiyi bir an önce değiştirmesi gerektiği uyarısını yapmak istiyorum.
Bakın, 13 vatandaşımız sağ olarak kurtarılamadı. Acı ama gerçek. Bu acı gerçekle baş etme yolu, faturayı olayların gidişatını etkileme gücüne sahip olmayan muhalefet partilerine çıkarıp, elleri yıkamak değildir.
Sayın yetkililer, daha bir yıl önce yerel seçimlerde Öcalan’dan "Millet ittifakına oy vermeyin" yazılı mektup getiren bir sosyologu ekranlara çıkarıp konuşturmak isteyen yandaşlarınız, 13 şehit haberinin yarattığı acıyı hızla muhalefeti suçlama aparatına dönüştürüp, bütün muhalefet partilerini hiç ayırmadan “Kandil sizinle gurur duyuyor” gibi cümlelerle itham etmeye kalktılar. İlk andan itibaren akılları sadece 13 şehidin acısını, muarızlarını sindirecek bir siyaset oluşturmaya çalıştı. Açık söyleyelim, bu yaklaşım mide bulandırıcı.
Bazıları yas tutabilecek bir kalpten muaflar, Allah vermemiş. Kalplerine değilse bile klavyelerine, manşetlerine söz geçirebilirsiniz diye düşünüyorum. Memleketi ilgilendiren hayati konularda "daha fazla hassasiyet" rica etmeniz kendilerince emir telakki edilecektir, aksi mümkün değildir. Hiç değilse becerikli olmanın her koşulda övülesi bir haslet olmadığını, bazen aşırı doz ahlaksızlık içerebildiğini anlamalarını sağlayabilirsiniz.
İkinci sorun ne zaman can yakıcı yürek burkucu bir haber olsa, açıklamayı valilere yaptırma eğilimi. PKK ne zaman birilerini şehit etse valiler açıklama yapacak, zafer haberi olunca bakanlar konuşacak gibi bir anlayış oluştu ve emin olun bu ‘hiyerarşi’ hiç doğru bir yaklaşım değil. Şehitlerimizin gereksindiği saygı ile mütenasip bir tutum değil.
13 şehidimizin kendilerine rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.
Yazı yazıldığı sırada 12 şehidin kimlik tespiti yapılmıştı, biri hala bilinmiyordu.
Belki dualarınızda anarsınız, bir Fatiha okursunuz isimleri buraya yazıyorum.
Uzman Çavuş Hüseyin Sarı, Polis Memuru Sedat Yabalak, Jandarma Astsubay Semih Özbek, Polis Memuru Vedat Kaya, Jandarma er Süleyman Sungur, Uzman erbaş Mevlit Kahveci, Topçu er Müslüm Altıntaş, Er Adil Kabaklı, Aydın Köse, sivil Muhammet Salih Kanca, sözleşmeli Er Sedat Sorgun, Uzman Çavuş Ümit Gıcır.
Mekanları cennet olsun.