Hala siyaset diye bir şey varken...
Bir önceki yazımda yeni ekonomik modele gidiliyor denilerek aslında bir tür milli güvenlik rejimine gidildiğinden bahsettim.
Kötü niyetle değil, oyunu kuralına göre oynamadıkları için ya da beceriksizlik yüzünden ekonomi kötüye gitti ve bu bozuk gidişi ‘anlamlı’ kılacak, genel eksene uygun ideolojik bir yafta da el altında hazırdı.
Bilimsel görünümlü hamakat tevilleri de bulundu raporlar dolaştırıldı. Neo ittihatçılığın siyasi ve siyaset dışı ağızları açıklamalar yaptı ve MGK bildirisiyle bu modele kol kanat gerildi.
Patlayana kadar şimdilik bir de bu ‘kurtuluş savaşı’ ile gideceğiz. En azından, seçimlere kadar.
Çünkü, ’rejim bloku’ yahut ‘iktidar koalisyonu’ güçlendirilmiş parlamenter sistem falan istemiyor.
Türk tipi başkanlıktan memnunlar çünkü parlamenter modelde siyasetin her yöne meyletmeye müsait kıvraklığı onları ürkütüyor.
Parlamenter modelde iken siviller demokrasi ile ne halt yiyeceğini bilemeyen yozlaşmaya açık yarı deliler gibi görünmüşlerdir rejimin bekçilerine. Bir bakmışsın Batıcılar ön plana çıkmış, AB yasaları yerli milli normlar kadar itibar kazanmış, bir bakmışsın Kürt milliyetçiliğini temsil eden parti atak yapmış, bir de bakmışsın kırmızı noktalı yayınlar TV’leri süslemeye başlarken aynı anda dindarlaşma artmış falan.
Bu modelde ise millet hiç değilse ‘güdülebilir çocuklar’ gibi ve rejim de milletin bu formunu daha katlanılabilir bulmakta.
Demokrasi gibi bir derdi yok rejim blokunun. Eski yerleşik düzenden kalma olanların kafasında yargının bu kadar angaje ‘görünmesiyle’ ilgili bir ‘adap, usul’ kaygısı vardır en fazla, bazen de dinin bu kadar ön plana çıkmasından rahatsız oluyorlar. Sonra bunun, yapılan uzlaşının yani iktidar partisinin ‘rıza üretme’ aparatı olarak gerekli olduğunu hatırlayıp sakinleşiyorlar.
Yarın bir gün paratoner Erdoğan yorulur, bir şey olur da halktaki karşılığını kaybederse, yerine Erdoğan kadar dini sembol kullanmayan ama kesinlikle Erdoğan’dan daha milliyetçi veya ulusalcı, tercihen Ilımlı Kemalist bir versiyon bulunacak. Cumhurbaşkanının bugün sahip olduğu bütün yetkileri kullanacak o versiyon. Kulağa nasıl geliyor?
O gün gelene kadar sabrediyor rejim blokunun elitleri. Onların talimatıyla hükümete yakın kanallarda ‘muhalifçilik’ oynayan, ‘devletim bana muhalif olma görevi verdi’ kafasıyla kanal kanal dolaşan bazı gedikliler var ki, önümüzdeki günlerde Millet İttifakı’nın dağılması, kafasının karıştırılması, samimi muhaliflerin kandırılması için nasıl söylemler geliştireceklerini, yarattıkları ayrıştırıcı alt metnin iktidar koalisyonunun kütlesini ağırlaştırmaya ve çekim gücünü arttırmaya yarayacağını hep beraber göreceğiz. Amaç elbette mevcut sistemin anomalisine çare olabilecek güçlendirilmiş bir parlamentarizmin önünün tıkanması olacak.
Oysa bugün normal hayat şartlarına, yeniden emekleyen bir demokrasi ortamına kavuşmaya, ortalama hukuk güvenliğine erişmeye, insanca çalışıp üretip hayatta kalmaya dair umutların hepsi güçlendirilmiş parlamenter modele geçilmesine bağlı.
Güçlendirilmiş/iyileştirilmiş parlamenter modele dönüş sihirli değnek midir? Hayır. Ancak Türk tipi başkanlık modelinin gücünü meşruiyetten değil keyfilikten alan, tek tipleştirici, şeffaf olmayan kaskatı dokusunun seyrelmesidir. Dağdan üzerimize doğru yuvarlanan bir kayanın altında kalmak yerine, şeffaf bir camın ardından dünyayı gözlemlemeyi tercih etmektir. Fark bu kadar açıktır.
Tablo bu kadar ağır iken, muhalefetin yapması gereken sadece gündem belirleyici, reaksiyoner hamleler değil, daha fazlası/kapsayıcı işler gün yüzüne çıkmalı artık. Daha doğrusu çoktan çıkmalıydı.
ÜÇ İHTİMAL
Millet İttifakı’nın rakibi sadece Erdoğan değil; Millet İttifakı’nın rakibi, kritik her konuda birbiriyle mutabık kalıp yekvücut hale gelebilen İslamcı, ulusalcı, milliyetçi, Kemalist devlet bileşenleri; bağımsız olması gerekirken olmayan yargı, özerk olması gerekirken artık olmayan devlet kurumları, (Misal YSK), burjuva demokrasisinin taşıyıcısı olması gerekirken devletinin oligarkı haline gelmiş iş dünyası, siyah camlı Audilerle gezen adamların yönettiği -sözde- STK'lar ve dahi bu koalisyonun sokaklardaki, suç dünyasındaki karşılıkları.
Millet İttifakı rakibini doğru tanımlayabiliyor mu, şahsen emin değilim.
Hileli bir oyun oynandığının farkındaysa bütün hileleri alt edecek bir planı var mı, şahsen pek o türde gözlemim yok.
İktidar koalisyonunun anlattığı masalları çöpe atacak yeni bir hikayesi var mı?
Ben henüz göremiyorum.
Üç seçenek var.
1) Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin ve tabanlarının hiçbirini çok fazla heyecanlandırmayan ama her birinin ‘oy verebilirim’ diyebileceği bir ortak aday belirleyip bir an önce millete güçlü bir hikaye ile gidersiniz ve bu ittifakın içerdiği çoğulculuğun bu ülkenin elinde kalan son fırsat olduğunu anlatırsınız. Fikret Bila’nın bahsettiği ‘liderler kabinesi’ gibi güçlü bir ekiple ‘Asıl Türkiye biziz’ diyerek batan gemiyi karaya oturmadan düze çıkarmanın tek anahtarının iyileştirilmiş parlamenter sistem olduğu mesajını bu kez yeni kavramsallaştırmalarla ve hem devletin hem de milletin kaygılarını anladığınızı açıkça göstererek pekiştirirsiniz. O ihtimalde kendinize güveninizin son derece inandırıcı olması iktiza eder.
2) İkinci ihtimal: Yeni Anayasa’yı beraber yapma davetini kabul eder, güçlendirilmiş parlamenter sistem vaadine veda etme karşılığında Türk Tipi başkanlık modelinin, gelişmiş demokrasilerdekine benzeyen bir başkanlık modeline tahvil edecek düzenlemelerin yapılmasını garanti edersiniz, mevcut modelin yürütmeye verdiği sınırsız ve bitimsiz yetkilerin törpülenmesi tavizini alarak zaman kazanır, seçim sathı mailinde yaşanması olası hukuksuz hamlelere karşı güvence edineceğiniz bir iklim oluşturursunuz. O ihtimalde Millet İttifakı’nı oluşturan partileri birbirine bağlamak için ‘güçlendirilmiş parlamenter model’den daha başka bir yapıştırıcı gerekir.
3) Ya da Türkiye adlı gemiyi su üzerinde tutma adına, 2023’te iktidara gelmenin çantada keklik olmadığının da idraki içinde iktidar koalisyonu içindeki en güçlü ‘sivil’ figürü yani Erdoğan’ı Türk tipi başkanlık modelinin felakete götürdüğüne ikna ederek Nagehan Alçı’nın bir süredir ısrarla savunduğu ‘seçimden önce parlamenter modele geçme’ formülünü konuşmak için bir diyalog zemini oluşturursunuz.
İşin doğrusu en makul ve en mümkün seçenek 1. maddede ele alınan seçenektir.
Her partinin kendi cumhurbaşkanı adayı ile seçime gitmesi durumunda ise muhalefet adaylarının başarılı olma ihtimalinin olmadığını düşünenlerdenim.
Hala siyaset varken, hala siyasetin imkanları diye bir şeyden eser miktarda kalmışken rakibini Erdoğan’dan ibaret zannetmek ve gündelik politika kurmanın dışında anaakım söylem üretmemek sonuçları itibariyle epey hasar verici olabilir. En kötüsü de ‘ittifak sandıkta kurulur, hele bir sandık ortaya çıksın’ demeye milletin olumlu bir karşılık vereceğini zannetmektir.