Babacan: Cumhurbaşkanı adaylarının etnik ya da mezhebi kimlikleri üzerinden tartışılmasından hicap duyarım
DEVA Partisi’nin ilk mitingi Gaziantep’te gerçekleştiren Ali Babacan’ın yüzü gülüyordu. Oldukça zorlu bir serüven olmuştu. Önce mitingin gerçekleşeceği meydan konusunda hayli açık engellemelerle karşılaşan parti teşkilatı daha sonra mitingin duyuru afişlerini billboardlara asamayacaklarını öğrendiler. Partililer afişlerini üzerlerine asarak şehir içinde gezerek ayaklı billnoard olma yolunu seçtiler. Mitingten önce herkesin konuştuğu Kalealtı mevkiinde, tur otobüslerinin otopark alanı olarak kullanılan, kimsenin yolunun üzerinde olmayan daha önce miting yapılmamış bir alana; doğru dürüst duyurulamamış bir mitinge insanlar gelir mi, gelmez mi konusuydu. Ancak Gaziantepliler geldi. 11 bin metrekarelik alan doldu bir kısım insan da dışarda kaldı, mitingi dışardan izledi. Miting sonrası Ali Babacan kalabalık bir gazeteci topluluğunun sorularını yanıtladı. En çok altılı masadan nasıl bir ortak aday çıkacağı, seçim yasası değişikliği sonrası meclis genel seçimleri için partilerin ve ayrıca Deva Partisi'nin yol haritasının ne olacağı ile ilgili sorular öne çıktı. Ancak bana kalırsa en önemlisi Babacan’ın, Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği nedeniyle Cumhurbaşkanı adayı olursa seçilemeyeceği değerlendirmelerine verdiği cevaptı: “İnanın bu dönemde herhangi bir vatandaşımızın Cumhurbaşkanı adayı olup olmamasıyla alakalı etnik, mezhebi, dini inançlarıyla ilgili konuları gündeme getirmekten ben hicap duyarım. Bugünün Türkiye’sinde bunlar artık gündem olmamalı.”
İlk mitinginizi Gaziantep’te yapmayı tercih ettiniz, sırada neresi var?
Babacan: Kış bastırmadan 5-6 miting yapabiliriz. Burayı görünce istekli olan iller çoğalır.
Mitinglerden sizin muradınız nedir, hangi mesajı vermek istiyorsunuz?
Babacan: Yani, seçimler Kasım’da olursa seçimlere çok da zaman yok.
Öyle bir ihtimal var mı?
Babacan: Öyle bir ihtimal var tabii.
Ama o zaman yeni seçim kanunu geçerli olmayacak
Babacan: Eski kanunla yaparlar. İşlerine gelebilir. Çünkü AK Parti zayıflıyor. Zayıfladıkça eski kanun lehlerine olabilir. Orada bir denge var. O dengeyi kaçırdıkları anda eski kanunu tercih edebilirler. Çok da önemli değil, eski kanun yeni kanun. Tamamen psikolojik bir şey bu. Zaten o psikolojik ortamı oluşturmaya çalıştıklarını fark edince hemen il başkanları toplantımızda, il başkanları, “Şu parti listesinden seçime girebiliriz, yok bu parti listesinden girebiliriz şeklindeki dedikoduları hemen kesmemiz lazım” dediler. Tabandan talep geldi. Baktık yönetim kurulumuzda da herkes hazır. O dedikoduları kesmek için “kendi ismimizle giriyoruz” açıklamasını yaptık. Takvim yakın artık. Gelecek sene Mayıs, Haziran olsa da yakın. Sayılı gün çabuk geçiyor.
ÖNCE SÖYLEM BİRLİĞİNDE MUTABAKAT SONRA ORTAK ADAY
Sizi erken ya da zamanında yapılacak seçimlerde milletvekili aday listelerinde mi göreceğiz yoksa başka bir pozisyon için mi hazırlık yapacaksınız? Sınırsız sayıda Cumhurbaşkanlığı yardımcılığı söz konusu bu sistemde.
Babacan: Altılı masada geçiş sürecinin yol haritası üzerinde epey çalışma var ama henüz bir mutabakat yok. Mustafa Bey (Yeneroğlu) bu müzakereleri yürütüyor. Geçiş sürecinin yol haritası netleştikten sonra biraz daha o dönemin nasıl bir dönem olduğunu anlayacağız. Normal şartlarda altılı masada amacımız her ne kadar ortak bir aday çıkartmak da olsa olur da bir uzlaşma olmazsa benim adaylığım cumhurbaşkanlığı adaylığı olacak. Bakalım o süreç belli olsun. Zaman gösterecek.
Altılı masa dışında başka ittifak modelleri de sayılıyor. Tekliflere açık mısınız?
Babacan: Şu ana kadar açıklayıp kendimizi bağladığımız tek husus, biz kendi ismimizle seçimlere gireceğiz. Vatandaşlarımız oy pusulasını açtıklarında DEVA Partisi’ni görecekler. Altılı masa dışında başka işbirliği modaliteleri gelirse onları da değerlendiririz, kapıları kapatmış değiliz. Pek çok seçeneğin görüşülmesine hazırız. Ama bizim başka partilerin listelerinden seçime gireceğimiz dedikodusunu kesmemiz gerekiyordu. Zaten hiçbir zaman öyle bir niyetimiz olmadı ama çok konuşulunca, o konunun önünü kapattık ama diğer kapılar açık.
2018 seçiminde Saadet Partisi örneği var. 41 ilde kendisi seçimlere girip, bazılarında büyük partilerin listesinden gösterildi, böyle bir seçeneğe de kapalı mısınız tümüyle?
Bunlar çok istisnai bakılması gereken hususlar. Biz yeni bir partiyiz, iddialı bir partiyiz, 81 ilde örgüt kurmuş, hızla örgütlenmesini tamamlamış bir parti olarak diğer modellerin hepsi bizim örgütlerimizin motivasyonunu düşürür. Diyelim bir ilde seçime girmiyoruz, o ile yazık değil mi, o teşkilatımız neden var o zaman? Seçimlere girmiş eski bir parti olsak, Türkiye’deki destek haritamızı bilsek, bazı illerde zaten yokuz, ne yapsak olmuyor, başka partilerle belki işbirliği yapabilirdik. Ama bizim zayıf olduğumuz bir il yok şu anda, burada zayıfız diyemiyoruz. Yeni olmamızın bir ayrıcalığı var. Daha önce seçime girmiş, defalarca kendini ölçtürmüş partilerle yaklaşımımız farklı olmak zorunda. Biz bir seçimlik kurmadık ki bu partiyi. Bir seçimlik değil. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu, önemli bir boşluğu dolduracak bir parti olarak kurduk. Bu daha başlangıç, işin çok başındayız. Bir seçimde şurdan iki milletvekili az mı çıkardık, çok mu çıkardıkın derdine düşersek yazık ederiz. Ama istisnai şeyler olabilir. Daha 2023 seçimleri var, 2024 yerel seçimleri var. Bizim 2024’te de beklentimiz çok yüksek. Çok yüksek sayıda belediye kazanabileceğimizi düşünüyoruz. O yüzden herhangi bir ilde 2023’te seçimlere girmeyip, 2024’te o ildeki teşkilatımızın moralini bozmak istemeyiz. Bu bir maraton. Bu seçim o maratonun ilk kilometreleri.
Kasımda seçim olabilir dediniz. Peki bu kadar az zaman kalmışken altılı masanın henüz ortak aday noktasında hiçbir renk vermemesi normal mi?
Babacan: Renk vermemesi derken sanki içeride bir karar var da dışarıya sızmamış gibi oluyor. Altılı masada şu ana kadar tek bir isim dahi telaffuz edilmedi. Şu olabilir ya da şu olamaz diye.
Ama bu normal mi? Madem az bir zaman kaldı, cumhurbaşkanı adayını şimdiden ilan edersek yıpranır diye kenara ayırmak, pamuklara sarmak, onu bir cam fanusun içine koymak, yani bu tip kırılgan bir cumhurbaşkanı ortak adayı tasarlanıyor imajı vermek doğru mu?
Babacan: Kendi açımızdan bizim kesinlikle böyle bir niyetimiz yok. Ama şu var, cumhurbaşkanlığı adayının belirlenmesinden önce geçiş sürecinin yol haritasında mutabık kalınmasında büyük fayda var. Bu bir. İkincisi temel politika alanlarında da en azından ilkeler ve hedefler olarak bir söylem birliği üzerinde çalışmak gerekir. Çünkü cumhurbaşkanı adayını belirlediğiniz anda ilk gün ilk dakika herkes ona odaklanacak. Çok soru soracaklar. O soruların cevabını neye göre verecek? “Ben bilmiyorum partilere sormak lazım” dese bir türlü, kafasına göre konuşsa başka türlü. Örnek veriyorum. Mesela göç meselesi. Altı partinin göç meselesinde en azından ilkeler konusunda mutabık kalması lazım. Cumhurbaşkanı adayı altı partinin genel başkanından biriyse zaten sorun yok. Ama dışarıdan biriyse, dışarıdaki kişinin de onu içselleştirmesi lazım, belki onun önereceği şeyler de olabilir, oturulur konuşulur, o zaman altılı mutabakat değil, yedili mutabakat gerekir. Önemli bir iş, kolay değil. Biz her şeyi çalışıyoruz, eylem planlarında. Hepsini altılı masaya koymaya hazırız.
YATIRIMCILARDA 2002 SEÇİM ÖNCESİNDEKİ HAVA SEZİLİYOR
Ekonomi konusunda da bir mutabakat ihtiyacı görüyor musunuz?
Babacan: İster ekonomi, ister dış politika, eğitim, göç olsun biz bu konuların altı siyasi parti tarafından ortak çalışılması gereken konular olduğunu söyledik. Şubat, Mart ve Nisan toplantılarında söyledik. Mesela Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda farklı düşünen bir parti var mı? Yok. O halde çıkalım “Merkez Bankası bağımsız olmalı” diye bunu söyleyelim. Böyle en az 10 tane 20 tane ana başlık rahat buluruz. Böyle 20 tane ana başlığı söylediğiniz anda da işin yüzde 90’ını bir çerçeve içine koymuş olursunuz. Çok önemli. Uluslararası yatırımcılarla çok yoğun bir görüşme trafiğimiz var. Partimiz kurulur kurulmaz başladı ama artan bir tempoyla devam ediyor. Son bir ay içinde toplantı yaptık, yüzden fazla fon yöneticisi katıldı. Dünyanın en büyük fonları bunlar. Münferiden gelenler var. Dünyanın en büyük bankası, dünyanın en büyük fonu. Son bir ay içinde dünyanın en büyük bankasının risk yönetiminden sorumlu kişi çıkıp geldi. Neler neler soruyorlar. Didik didik ediyorlar. Artık geçen seneden farklı olarak yeni yönetimin ekonomi politikasını soruyorlar. Mevcut yönetim artık bitiyor bunu görüyorlar. Ben bunu 2001’de yaşamıştım. Üçlü koalisyon eriyor, AK Parti belli ki iktidara yürüyordu. Bizim ekonomi politikamızı çok soruyordu herkes. Hatırlarsanız ben o zamanlar İstanbul’da, Boston’da, Londra’da road showlar yapmıştım. Onlar çok etkili oldu. Bu sayede işe başladığımız anda da sıfırdan başlamadık. Şu anda aynı ortamı ben seziyorum. 2002’de iktidara gelirken yaşanan ortamı yatırımcılardan seziyorum. Biz eğer seçimden sonra nasıl bir ekonomi politikası uygulayacağımız konusunda yeterli güveni oluşturamazsak yazık olur. Başka türlü güven oluşturmakta çok güçlük çekeriz. Ortak cumhurbaşkanı adayı da çok güçlük çeker. Özelleştirmeyi soracaklar, yap işlet devreti soracaklar. Ne diyecek. Diyecek bir şeyi yok. “Ben bilmiyorum sormam lazım”, “ben bilmem, partiler bilir” diyecek bir cumhurbaşkanı adayıyla nasıl seçime gideceksiniz? Olmaz yani. Bizim kararlı, güçlü, ortak çalışılmış, brifinglerini almış, altı partiyle kendi düşüncesi örtüşmüş adayla pat diye yürüyüp devam etmemiz lazım.
Peki sizin altını çizdiğiniz ‘söylem birliği’ konusunda altılı masada bir fikir birliği, bir mutabakat var mı?
Babacan: Bugün için yok. Ama çok yakında o mutabakatın sağlanacağına inanıyorum. Mutabakat demek altıda altı demek. Altıdan bir tanesi bile istemezse bu olmuyor. Bugün için mutabakat yok ama çok yakında olacak diye düşünüyorum çünkü başka türlü yürütmek imkansız bunu.
Masada sizin bu görüşünüze karşı diğer görüş ne peki?
Babacan: Diğer görüş; “her konuda ortaklaşacaksak partiler kendilerini nasıl farklılaştıracak?” görüşü. Her partinin bir kimliği var, teşkilatı var, bir miktar farklılaşmaya da ihtiyaç var. Ben bunun ortak noktasını şöyle görüyorum. Çok büyük detaylarda değil, ilkeler ve hedefler olarak mutabakat sağlanırsa her partinin farklı projeleri olabilir. Projeler ilke ve hedefler açısından birbiriyle çelişmez. İlke ve hedefler konusunda uzlaşılmazsa zor görürüm. Vatandaşın karşısına çıktığında, hele cumhurbaşkanı adayı için. Ne yapacak. Zor duruma düşer. Şubat, Mart, Nisan toplantısında ısrarla bu konunun üzerinde durduk ama uzlaşmaya yakın olduğumuzu hissediyorum.
Altı parti cumhurbaşkanı adayını belirlemek üzere bir takvim üzerinde anlaştı mı?
Babacan: Takvim şöyle; Bugün çok erken, biraz sürenin sonuna doğru bu konuyu ele alalım.
Bu konuda herkes hemfikir mi?
Babacan: Herkes hemfikir. Bir an önce belirlememiz gerek diyen yok.
CHP’nin Maltepe’deki mitingden sonra parti yöneticilerinden gelen mesajlar Kılıçdaroğlu’nun adaylığıyla ilgili net ifadeler içeriyor. Çok açık ki CHP, genel başkanını altılı masaya bir cumhurbaşkanı adayı olarak önerecek. Böyle bir durumda sizin usul olarak tavrınız ne olur? Partiniz sizi de masaya bir cumhurbaşkanı adayı olarak önerecek mi?
Babacan: Altılı masada oturan her partinin genel başkanı doğal bir cumhurbaşkanı adayı zaten. Yoksa iddiası olmayan bir parti oturmuş olur masaya. Biz iddialı bir partiyiz. Ortak aday ise altı partinin mutabakatını gerektiren bir husus. Zaten sayın Kılıçdaroğlu da bugüne kadarki açıklamalarında ne dedi? Ben aday olmak isterim ama altı partinin desteği olursa.
İlk genel seçimde Meclis’e olabildiğince çok milletvekili sokmak da önemli. Her şey cumhurbaşkanı seçimi değil, genel seçim de önemli. Mutlaka simülasyonlar yaptırmışsınızdır diye düşünüyorum. Hangi senaryo muhalefetin daha çok milletvekili sokması bakımından daha verimli görünüyor?
Babacan: Biliyorsunuz benim lisans derecem mühendislik. Matematikte, istatistikte fena değilimdir. Ama bu konu matematiğin de istatistiğin de tamamen dışında bir iş. Çünkü iki artı iki dört etmiyor. Partilerin bir arada olması veya ayrı olması toplam desteği çoğaltabildiği gibi azaltabilir de. Bunu bilmek mümkün değil. Sabit bir oy yok ki, oyu şöyle değerlendirseniz nasıl olur, buraya koysanız nasıl olur diyeceksiniz. Kuracağınız işbirliği modellerine göre alacağınız destek çoğalabilir ya da azalabilir.
Ortak adayınız kazandı varsayalım ama yasa çıkarmak için parlamento çoğunluğuna ihtiyacınız var, 301 sandalye. Anayasa değişikliğini referanduma götürmek isterseniz bile 360 sandalyeye ihtiyacınız var. Matematik gerçeklik ortada, 360’ı nasıl bulacaksınız? Bunun matematiğini nasıl yapacaksınız?
Babacan: Her partinin birlikte ve seçime girdiğinde oy oranı hiç değişmiyor olsa dediğiniz doğru. Tek başına girse de yüzde 10, işbirliği yapmasınız da yüzde 10 gibi. Ama siyasetin gerçeği öyle değil ki?
Matematiksel olarak yüzde 7’yi geçen bir parti tek bir milletvekili bile çıkaramayabilir.
Babacan: Matematiksel olarak tüm partilerin oyu sabit varsayımıyla bu altı partinin tamamının tek bir partinin listesinden seçime girmesi lazım. Maksimilizasyon öyle. Teoride altı parti bir partinin listesinden seçime girecek, herkes oraya verecek, maksimum milletvekili çıkacak. Çıkar mı? Asla. Tek bir partinin listesinden seçime girsek maksimum milletvekili çıkarabilir miyiz? Mümkün değil yani çok başarısız bir şey ortaya çıkar. Yani çoğunluk bile sağlanamayabilir. Her partinin hitap ettiği bir kitle var. Ayrı ayrı kimlikle ayrı ayrı iddialarla seçime girdiğinizde oralarda alacağınız destek var. Bir arada olmanın getirdiği kayıplar da olabilir.
“NEDEN BİR ARADA DEĞİLSİNİZ?” BASKISINI ARTIK GARİP KARŞILIYORUM
Bu ara en çok konuşulan kombinasyon Deva, Gelecek ve Saadet kombinasyonu. Sizin buna çok sıcak yaklaşmadığınızı söyleyen yazılar çıktı. Gelecek Partisi ile aranızda mesafe olduğu da konuşulanlar arasında.
Babacan: Her biri ayrı parti. Bunlar niye tek parti değller diye bir değerlendirme işin özüne, varlık sebebine aykırı bir değerlendirme. Şöyle oldu, bize şu ana kadar gelen tek teklif, geçen senenin ortalarında sayın Davutoğlu’ndan gelen bir teklifti. Teklif “üç parti bir ortak deklarasyon yapsın” şeklindeydi. Değerlendirdik başkanlık kurulunda, 21’de 21 kabul edilmedi bu teklif. Döndük. Durum böyle, ileride tekrar değerlendirebiliriz dedik. Zaten bunu konuştuğumuz günlerde altılı masa için parlamenter sisteme geçiş masası çalışmaya başlamıştı. O masa çalışmaya başlamışken üç partinin ayrı bir deklarasyonu biraz da zihinleri karıştırabilir diye de endişe ettik.
Bu baskıyı da biraz garip karşılıyorum artık. Neden bir arada değilsiniz, neden ayrısınız diye. Değiliz, ayrı partileriz, bu da doğal. Şöyle düşünülüyor, Sayın Davutoğlu, Sayın Babacan ikisi de aynı hükümetteydi, o zaman niye aynı partide değiller. Ayrı partiler de onun için. Bizim kurucu kadromuz var, 12900 il ve ilçe yöneticimiz, 150 bin üyemiz var. İkisinin aynı partiden, aynı hükümetten geliyor olması, bütün insan kaynağını aynı yapmıyor.
Şu anki soru neden bir arada değilsiniz değil, neden ittifak içi üçlü ittifaka mesafelisiniz?
Babacan: Altılı masaya niye oturduk, ileride ittifak olabilir diye. Hatta şimdi altılı masanın çalışma gruplarından birinde olası ittifakın ilke ve değerlerini çalışıyoruz. Ayrı bir komisyon bu. Komisyon orada altılı ittifakın ilke ve değerlerini konuşurken siz neden ayrı ittifak yapmıyorsunuz denmesini de doğru bulmuyorum.
Ama yeni seçim kanunu paradigma değişikliğine neden oldu. Bu üçlü ittifak ona karşı ortaya çıkmış bir öneri.
Babacan: Seçim kanunu ittifak motivasyonunu azaltan bir yasa oldu evet... Çünkü artık oylar ittifak içinde kalmıyor, daha çok oy alan partiye gidiyor. Dolayısıyla ittifakın motivasyonunu azaltan bir yasa. Ama bizim derdimiz iki milletvekili oradan, şuradan gibi küçük hesaplar değil.
Peki siz kendi logomuzla gireceğiz derken tam olarak neyi kastediyorsunuz. İttifak bloku içinde kalarak mı logonuzu korumayı kastediyorsunuz -ki o zaman yüzde 7 sorunu olmuyor-, yoksa tamamen o blokun dışına çıkarak yüzde 7’yi tek başınıza zorlama yolu mu kastediliyor?
Babacan: Bizim yüzde 7 gibi bir sorunumuz yok. Yüzde 7 gibi bir derdimiz olsa bu işleri hiç yapmamamız lazım.
Risk alan bir siyasetçi alarak da bilmiyoruz sizi. Bu üçlü ittifak sorusunu bir baskı olarak gördüğünüzü hissettirdiniz ama…
Babacan: Çok soruluyor. Sadece sorulmuyor, sorduruluyor da, organize görüyoruz. Baskıyı hissedince tam tersini yaparım, iş hayatımda da siyasette de böyle oldu. Biz şu an altılı masadayız. Altılı masanın ilke ve değerlerini çalışan bir kurul var. O ordayken şöyle mi yapsak, böyle mi yapsak dememiz herhalde öbür partilere de biraz ayıp olur diye düşünüyorum, anlam veremiyorum doğrusu. Burada bir angajman var çünkü. Orada hiçbir şey olmadı, altılı masanın ittifak senaryosu tutmadı diyelim. O noktada dönülür başka şeye. Ticari ortaklık olsa bu, birileri böyle bir şey yapsa bu asla kabul edilmez. Conflict of interest diye bir kavram vardır ticarette. Altı ortak bir iş yapacaksınız, bina yapıyorsunuz mesela, bazı ortaklar sen gel şöyle mi yapsak böyle mi yapsak dese öbürleri de ne yaparsanız yapın der. Tam siyaseti öğrenmemiş de olabilirim tabii. Henüz 20 yıl oldu.
Baraj mesajınızla aslında siyasete uzun vadeli baktığınızın altını çiziyorsunuz. Ama gelecek seçimler Türkiye’nin kaderi açısından kritik. Bu kritik aşamada kamuoyunun sizden o güçlü mesajı alamadığını düşünenler var…
Babacan: O güçlü mesaj parlamenter sistemin diğer partilerle çalışılması gereken bir konu olduğunu gündeme getiren ilk parti olmamız ve altı masanın ortak bir cumhurbaşkanı adayı olmasını vurgulayan bir parti olmamızda var. Bunlar bu işi ne kadar Türkiye meselesi olarak önemsediğimizi gösteriyor. Kimse DEVA Partisi kendi çıkarına odaklı Türkiye’yi önemsemiyor diyemez. Tam tersi. Ama bizim münferiden başarılı olmamız Türkiye’nin de menfaatinedir.
Kemal Bey’in SADAT ziyareti oldu. Sizin bakışınız nedir?
Babacan: SADAT benim iyi bildiğim bir kurum değil. Kurum yaptığı iş nedeniyle mahrem konuları çalışıyorlar anladığım kadarıyla. Böyle olunca da ister istemez soru işaretleri, şüpheler olabiliyor. Bizim elimizde somut bir bilgi ya da belge yok. Diğer partilerin elinde belki de vardır, bilemiyorum… Yani devlet gerçekten hukuk devleti olsa içeride ve dışarıda da bundan korkmamak lazım. Benzer kuruluşlar başka ülkelerde de var. Ama şu an bir hukuk devleti değil Türkiye. Böyle bir kurum, hukuk tanımayan bir yönetim. Bunları yanyana koyduğunuzda insanlar ürküyor olabilir. Ama kati bir delil olmadan suçlamak, açıkçası bilemiyorum. Ama eminim ki Sayın Kılıçdaroğlu böyle iddialar ileri sürüyorsa bizde olmayan bilgi ve belgeler elinde olabilir.
Erdoğan seçime gitmeyecek, seçimsizlik ortamı olacak diyenler var, seçim güvenliğiyle ilgili endişeler var, 7 Haziran- 1 Kasım arası gibi senaryolar konuşuluyor, bunlara bakışınız nedir?
Babacan: Seçim güvenliği altılı masanın ortak konusu. Ama bu şu anlamda değil tabii, altılı masanın kolluk kuvvetleriyle sandığa sahip çıkması değil tabii. Biz tamamen meşru hukuk çerçevesinde, ortak belirlediğimiz sandık müşahitleriyle, ortak belirlediğimiz avukat kadrolarıyla 200 bin sandık var, 50 bin okul var. 50 bin avukat gerekiyor. 200 bin sandıkta beş kişiden 1 milyon görevli gerekiyor. Bunu tek bir parti yapamıyor. Altı parti bir araya gelse bölgesel açıklar kapatılıyor. Bunu önemsiyorum. Seçimlerden tamamen kaçılabilir mi gibi sorular Türkiye’ye yakışmaz, bunları doğru bulmam. Demokrasimiz hasta olsa da henüz ölmedi, nefes alıyor.
Bugün iktidarda olsanız şu anda uygulanan dış politika kalemlerinden hangisini 180 derece değiştirmek istersiniz?
Babacan: Değişmemesi gereken çok az şey var. Doğu Akdeniz’de çıkarlarımızı korumamız doğru ama yöntemi böyle olmamalıydı mesela.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun mezhebi mensubiyetiyle ilgili bir tartışma var. Cumhurbaşkanı adayı Alevi olursa Erdoğan karşısında seçilemez deniyor, Ali Babacan olarak sizin görüşünüz nedir?
Babacan: İnanın bu dönemde herhangi bir vatandaşımızın Cumhurbaşkanı adayı olup olmamasıyla alakalı etnik, mezhebi, dini inançlarıyla ilgili konuları gündeme getirmekten ben hicap duyarım. Bugünün Türkiye’sinde bunlar artık gündem olmamalı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıysa, eğer eşit vatandaşlık esassa bunların tartışma konusu bile yapılmaması lazım.
Tabanda bir hassasiyet olduğu söyleniyor
Babacan: Tabii siyasetçiler tabanı önemser ama ideal hedefleri olmalı siyasetçilerin. O ideal hedefler doğrultusunda politika, söylem üretmeleri gerekir. Yoksa aksi popülizm olur. Bugün siyasetçi çıkıp da bir siyasetçinin vay efendim kökeni şudur da mezhebi şudur da, bu çok ucuz siyaset. Artık Türkiye Cumhuriyeti’nin bu aşamayı geçmiş olması lazım.