Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz hafta ülkenin tansiyonu normalin üzerinde yükseldi.

        Ülkenin akıl ve edep sağlığı not baremi hızla düşüyor.

        Dolayısıyla 16+ işaretli bir yazı ile karşınızdayız.

        Adamın biri Bebek sahilinde çırılçıplak güneşlendi, videosu var. Şizofren teşhisi varmış ve gözetim altına alındı.

        Kadının biri Manavgat’ta anadan üryan yürüdü, başka benzer görüntüler de bir bir sosyal medyaya düştü.

        Başka bir adam kendisini savunamayacak durumda olduğu iddia edilen bir kadınla açıkça cinsel ilişkiye girdi. Kadın akıl hastanesinde, adam tutuklandı.

        Görüntüler sosyal medyaya düşünce bazıları hemen "Bunlar başımıza bela ettiğiniz Suriyeliler" tezviratını yapmaya başladılar. Sonra güneşlenen kişinin de cinsel ilişkiye girenin de Türk olduğunu yazanlar oldu, bu kez de “Herkesin ortasında çıplak yatan, yahut cima edenler Türk diye sevinen vatan düşmanları var” diye bir kıyamet kopardılar.

        Adamın adının Özgür olduğu ve Çorumlu olduğu söylenmesine rağmen, “Adamın adı Özgür olabilir ama aslen Pakistanlı, kolayca vatandaşlık verdiğiniz için Türk gibi görünüyor” dediler.

        “Adamın adı, Özgür, Çorumlu, baba adı Aslan, kolunda ‘canım anam’ dövmesi var, Pakistan’da mı yaptırmış Türkçe dövmeyi?” cümleleri bile onları zehir zemberek küfretmekten alıkoymadı. Dahası bu kez de “Açıkta cinsel ilişkiye giren Pakistanlı değilmiş Türkmüş diye seviniyorlar vatan hainleri” dediler.

        Derken Özgür K’nın ifadesi ortaya çıktı. Gayet açık ve az önce öğrenilmemiş olduğu belli bir Türkçe ile verilmiş ifadesinde tiner etkisinde olduğunu C.M.T’nin de göğüslerini gösterdiğini ileri sürerek kendisini savunuyordu.

        Olayın Pakistanlı’ya Suriyeli’ye bağlanamayacağı ortaya çıktı çıkmasına da… Manavgat’tan, Esenyurt E-5 ve Küçükçekmece E-5’ten yolda anadan üryan yürüme görüntülerine Ümraniye metrosundan yine bir cinsel ilişki görüntüsü eklenince sular durulmadı.

        Nevşin Mengü gibi birkaç kişi sayılan görüntülerin bir kısmının güncel olmadığını söylediler, farklı tarihlere ait kayıtları toplayıp büyük genellemeler yapılamayacağı mealinde uyarı yaptılar ama kim dinler? Akıl tutulması anlarında komplo teorisinin biri gider öbürü gelir.

        Bu kez de şöyle denildi: “AK Parti bunları mazeret ederek, ülkede ahlak çok bozuldu gerekçesiyle şeriat ilan edecek, Erdoğan da kendisini halife ilan edecek. O yüzden bunları kendileri yaptırıyor.

        Böyle düşünenlerin arasında koca koca adamlar, yazarlar, akademisyenler de vardı.

        Ve bu eğitimli insanlar, mevcut sistemin bir cumhurbaşkanına zaten az çok halife kadar yetki verdiğinin hala farkında değiller.

        Dahası önümüzdeki seçimlerde AK Parti’nin "Haydin hilafete gidiyoruz" vaadi ile kopan seçmenini geri getiremeyeceğinin de farkında değiller.

        Yanlış Türkiye okumasını geçtim, basbayağı akıl tutulması.

        KAYITTA OLAN KADAR OLMAYAN ŞEY DE DİKKAT ÇEKİCİ

        Bebek’te yaşanan majör rezillikte ilk akla gelmesi gereken, çocuk istismarına varana dek dolmuş, kalın bir sabıka dosyası olan adamın dışarda ne işi olduğu sorusu olmalıydı.

        “Bir iki yüz kişiyi daha Fetö’cü, PKK’lı, Dhkp-c’li, Gezici diyerek içeri tıkalım da muhalif muhalif tweet atanlar azalsın” kafa yapısının ülkeyi getirdiği yer cezaevlerinde yer açmak için adi suçluların her türüne kıyak geçerek tahliyelerini sağlama konusu, geçen yılın olayıydı. O yüzden konuya ilişkin hayretimiz de yıllanmış durumda, şaşkınlığımız ve kızgınlığımız samimi olabilir ama yeterince tutkulu değil. Çünkü alışıyoruz maalesef.

        Ama yine de soralım: Sayın devlet yetkilileri, sayın Adalet Bakanlığı, sayın yargı bürokrasisi? Böyle adamların dışarda ne işi var?

        İkincisi: Kayıtlarda olan, aslında olmayan dolayısıyla yokluğu ile var olan bir durum.

        Sizi bilmem, ama bence C.M.T ve Ö.K, çoluğun çocuğun göreceği şekilde o rezil eylemlerini gerçekleştirirken kimsenin uyarmaması ve engel olacak herhangi bir şey yapmaması da çok tuhaftı.

        Bakın, neden kimse bunlara Osmanlı tokadı nakşetmedi demiyorum, neden kürekle üzerlerine yürünmedi demiyorum. Her türden şiddet içerikli eyleme karşıyım.

        Sadece kimsenin "Durun ne yapıyorsunuz?" dememesinden bahsediyorum.

        Sözlü bir uyarı yok, olmadığı kayıtlarda görünüyor.

        Neden sizce? Etraftaki kişilerin bunu normal karşılama olasılığı var mı?

        Elbette yok, zaten anormal buldukları için kayda almışlar.

        O zaman neden kayda giren insanlar ya görmezden geliyor ya da öyle mal gibi durup rezalet bitene kadar uzun uzun duyarsız kalıyor?

        Çünkü "Hop! Ne oluyor, ne yapıyorsunuz?” diyen ilk kişi muhtemelen tiner etkisi altındaki adamın fiziksel saldırısı ile karşılaşacak, kavga çıkacak ve olay bir kısım medyaya şöyle yansıyacaktı: “Bikini giyen C.M.T’ye gerici saldırı. Hem de Bebek semtinde! Şeriat devleti oluyoruz”

        Herhalde bu yüzden kimse herhangi bir müdahalede bulunmaya cesaret edemedi.

        Bırakın şeriat devletini, hilafet getirecekler bunlar hep kumpası falan.

        Ülkede ‘gerici zannedilme’ korkusundan tırsmayan yok.

        Bu itham oldukça baskılayıcı bir unsur.

        Dolayısıyla ne şeriatı ne hilafeti Allah aşkına?

        Sulu nedir, kuru neye denir?

        Sulu nedir, kuru neye denir?
        0:00 / 0:00

        1 Haziran’da Dünya Tütünsüz Günü’nde gençlerle bir araya gelen Cumhurbaşkanı vergilerin zam olarak yansıdığı, fiyatları sürekli olarak yükseltilen sigara ve alkollü içki fiyatlarını kastederek “Hayret aç, sefil geziyor ama birayı rakıyı almaktan geri durmuyor. Hem kuru hem sulu. Bunların hepsi zarar. Devamlı arttırıyoruz, çok rahatsızlar.” dedi.

        Benzer ‘kuru, sulu’ tanımlarını 2009’da ve başka bir tarihte de yapmış Cumhurbaşkanımız. Her seferinde sigara ve alkollü içeceklere getirilen zamlar, vergiler üzerinden bu ifadeyi kullanmış.

        Benim burada anlayamadığım şeyler var. Birini Elif Çakır Karar’da yazmış. "Süt de mi zararlı, o yüzden mi ona da zam geliyor" demiş. Doğru bir soru. Ülkede faydalı hatta hayati ürünlerin fiyatları o kadar yüksek noktalara çıktı ki, bir kısım keyif verici için "Bunlar zararlı o yüzden vergileri sürekli arttırıyoruz" demenin anlamı kalmadı.

        Anlayamadığım asıl şey ise şu…

        Öğrendiğim kadarıyla Kasımpaşa literatüründe ‘sulu’, alkollü içkileri temsil ediyor, ‘kuru’ diye de esrarla sarılmış sigaraya deniliyor. Nitekim burada şöyle bir haber de var.

        (https://www.haberturk.com/gundem/haber/169008-genclerde-sulu-kuru-kotu-aliskanliklar-var- )

        Oysa bahis konusu olan bildiğimiz düz sigaraya gelen vergiler.

        Acaba Cumhurbaşkanı esrar içenlerle normal sigara içenleri bir mi tutuyor?

        “Ne olacak ikisi de kötü sonuçta” diye mi bakıyor? Böyle bir kestirmeden ikisini aynı torbaya koyma mümkün müdür ve gerçek hayatla bağdaşır mı?

        Zira ikisi arasında dağlar kadar fark var.

        Sigara içmek suç değil, esrar ise yasak.

        Sigara içen milyon yıl geçse uyuşturucuya yatkın hale gelmez. Esrar ise nitelikli uyuşturuculara geçiş için bir yatkınlık oluşturabilir.

        Sigara markette satılıyor, esrar ise içenlerin kaçak temin ettiği bir uyuşturucu türü ve dolayısıyla fiyatı üzerinde devletin kontrolü yok, vergi konulması da imkansız. Yoksa öyle değil mi?

        Anlayacağınız sahiden anlayamayacağımız bir ifade ile karşı karşıyayız.

        ‘Sürtük’ ifadesi hakkında ise dilim tutulmuş durumda biraz, sahiden ne diyeceğimi bilemiyor, kafamı toplamaya çalışıyorum. Bunu ayrıca kaleme almak istiyorum.

        Diğer Yazılar