Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kılıçdaroğlu’nun ABD gezisi gariptir en çok CHP içinde tartışma konusu oldu. CHP’ye yakın dijital medya mecralarında çok sert yazılar bile yayınlandı. Bazıları o kadar sertti ki, "Sen aday olamazsın dayı, olma sen" söyleminin akademik bir dille çoğaltılmasından öteye gitmiyordu. Geziden ziyade Kılıçdaroğlu’nun siyasi kimliğinin, kişiliğinin, şahsiyetinin hedefe konduğunu dahi gördük.

        Ağır eleştiri ve yer yer "Zaten partinin başına da paraşütle inmiştin” söylemlerine kadar varan hakaretamiz ifadelerin en güncel sebebi ana muhalefet partisi liderinin dezenformasyonla mücadele yasası mecliste oylanırken kalkıp ABD’ye gitmesi.

        Son zamanlarda sık sık sebep ve motivasyon değiştiren bu ‘muhalefetin ana muhalefet partisi liderini gömme’ girişimine CHP kurmaylarının sessizlikle yanıt vermesi de ilgi çeken bir detay.

        İyi Parti’de böyle olmuyor mesela. Partili kurmaylar Akşener’i hedef alan bir eleştiri olduğunda değişen doz ve üsluplarda karşılık verebiliyorlar. Eh, çünkü siyasi parti dediğin biraz böyle bir şeydir. Hele hele Norveç’te siyaset yaptığınız yanılsamasıyla mâlul değilseniz.

        REKLAM

        Öncelikle şunu söyleyeyim, ben de ABD gezi programını zayıf bulanlardanım. Brookings’de yapılacak bir konuşma ve daveti içermeyen her program zayıf olurdu ve öyle de oldu.

        Ancak bir ülkenin ana muhalefet partisi liderinin yurt dışına gitmesi ve altılı masa da dahil olmak üzere ülkenin yeni muhalefet tablosunu anlatması ve tanıtması kadar doğal bir şey olamaz.

        Öte yandan, elbette kimse eleştiriden münezzeh değil. Ama bir muhalefet partisi liderinin partiye yakın mecralardan, partinin desteklediği kuruluşlardan bu denli ağır ve sistematik eleştiri yağmuruna tutulması da, pek tabii değil.

        Motivasyon daha farklı gibi.

        Eskiden yani aslında bundan 7-8 yıl evvel yapılan her hamleye "Hmmm. Zamanlama manidar" diyenler olurdu.

        “Çözüm süreci” mi? Hmm, zamanlama manidar.

        “Afrika açılımı” mı? Hmm zamanlama manidar.

        Şimdi de "Şimdi zamanı mıydı eyy Kılıçdaroğlu"cu bir muhalif çevre var.

        "Helalleşme...": "Bebeler açken şimdi zamanı mıydı?"

        “Başörtülülere haksızlık ettik...”: "İran'da kadın eylemciler şiddet görürken şimdi zamanı mıydı?"

        “Kürtler”: "Toplum iyice milliyetçileşmişken şimdi zamanı mıydı?"

        “ABD gezisi” : "Dezenformasyon yasası geçerken şimdi zamanı mıydı ! "

        Hep Gülşen konuşulsun, hep iptal edilen festivaller konuşulsun hep Kuran Kurslarına vuralım, hep ama hep “Fakirler aptal çünkü dindarlar” îmalı laf sokmalar yapılsın, vakit namazı kılan amca, cami imamı, başörtülü mimar bile ‘Siyasal İslam’ parantezine alınıp bitimsiz meydan okumalara maruz bırakılsın ama sıra toplumun tamamının kimlik haritasını tarumar etmiş ağır, tarihte de sicilde de bagajda da iz ve yük bırakmış yaygın meselelere gelince "Şimdi zamanı mı?"...

        Sanırım motivasyon zamanlama falan değil. Ortada epey örgütlü bir şey var.

        "Yumuşak geçiş lazım" kulisi

        "Yumuşak geçiş lazım" kulisi
        0:00 / 0:00

        Dün YouTube videoları arasında dolaşırken karşıma Diken yazarı Altan Sancar’ın bir videosu çıktı. CHP’ye CHP’liler tarafından yapılan bir propogandadan bahsediyor ve "Devlet Kılıçdaroğlu’nu sert buluyor ve ‘yumuşak geçiş için’ daha başka bir ismin cumhurbaşkanı olması gerektiğini telkin ediyor" şeklinde bir kulisten bahsediyordu. Bu kulisi aylardır vurguladığım ve altılı masayı bypass etme çabalarına karşı dikkat çektiğim tehlikeler açısından son derece önemli buldum.

        CHP içine CHP’liler tarafından yapılan böyle bir yönlendirme varsa yukarıda bahsettiğim sessizlik de anlamlı hale gelir. Umarım Sancar daha da açar ve üzerinde düşüneceğimiz başka keywordler de verir.

        Şimdilik içeriğe dair şunu söylemekle yetinelim. Ben şu an Türkiye’de içinde bulunduğumuz rejimden daha sert bir şey, bir kişi ya da bir yer tanımıyorum.

        Mesele Kılıçdaroğlu’nun sert olması değil, mesele şu anki rejimin uzlaşmalarına, ortaklıklarına, ahbap çavuş kapitalizmine ve kuyruğa girmiş sırasını beklemekte olanlara, rövanşizm hayali kuranların cambaza bak yaparken hem sopayı hem kasayı kapmak için kullanma planlarına dair bir fikrinin ve itirazının olması. “Erdoğan gitsin de ganimete biz konalım”cı şüreka da, ‘güvenlikçi’ politikalara içten içe harfiyen destk verenler de sahici bir değişimi istemedikleri için, rejimin devamını teminat altına almaya gayret eden neo ittihatçı narko-derinlerle böyle münasebetler kuruyor olabilirler. Başarılı olurlarsa şeffaf ve hesap verebilir bir devlet şiarının gelişmesi yıllarca ertelenebilir ve şu anki düzenden faydalananlar, faydalanmaya devam eder.

        Altılı masa tam olarak neye alternatif ve neden bu kadar önemli, daha doğrusu neden güçlendirilmiş parlamenter modele geçiş bu kadar elzem sorularının cevabı günden güne daha açık ve berrak hale geliyor.

        Diğer Yazılar