Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        İsmail Saymaz dün "Ekrem İmamoğlu’dan Kılıçdaroğlu’na seçim kampanyası brifingi" başlığıyla pek çok kişiye enteresan gelebilecek bir bilgi paylaştı.

        İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Dudullu-Bostancı metrosunun açılışını yaptıkları 6 Ocak gününün akşamında bir otelde gözlerden ırak bir toplantı yaptıklarını bu toplantıda önce İstanbul’da son yerel seçimdeki kampanya modelinin CHP’lilere anlatıldığını, daha sonra İmamoğlu’nun bir sunum yaptığını yazdı Saymaz.

        İmamoğlu, sunumda, “Sayın genel başkanım, cumhurbaşkanı adayı olmanız halinde yürütmeniz gereken kampanya böyle olmalı” diyerek önerdikleri modeli anlatıyor.

        Saymaz’ın yazısını okuyunca bir buçuk ay kadar önce Habertürk TV’de Kürşad Oğuz ve Serap Belet’in programında aktardığım bir bilgiyi yeniden hatırlatma gereği duydum. O yayında İBB bünyesinde İmamoğlu ile CHP Genel merkezi arasında köprü kurmak, bir nevi "yanlış anlaşılmaları gidermek", iletişim sorunlarını çözmek için bir "masa" kurulduğunu aktarmıştım.

        REKLAM

        Ama ondan daha önce, 30 Kasım 2022 tarihli bir yazımda Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasında sağlıklı bir iletişim kanalı olmamasının sadece CHP’yi değil, -CHP altılı masanın en büyük aktörü olduğu için- altılı masayı, yaklaşan seçimlerin akıbetini ve aslında genel olarak Türkiye’yi etkilediğini belirtmiş, Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nun karşılıklı beklentileriyle ilgili "rıza üretimi" meselesinin yürüyeceği hattı tarif etmeye çalışmıştım.

        Saymaz’ın yazısı söylediklerimin teyidi oldu.

        Kaynaklarıma dönüp sorunca bahsedilen toplantıda, İmamoğlu’nun önerdiği modelin genel olarak kabul gördüğünü de öğrendim.

        Demokrasiye geçiş süreci yaşayan ülkelerde denenmiş ve başarılı olmuş kampanya deneyimleri incelenerek bir model hazırlanmış ve sunum Kemal Kılıçdaroğlu ve yakın ekibi tarafından benimsenmiş. En azından ilk intiba bu.

        Altılı Masadan “Ortak adayımız Kılıçdaroğlu’dur” gibi bir beyanat gelmesi halinde Ekrem İmamoğlu Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanyası için çalışacağını deklare etmiş oluyor. Zira nasıl bir kampanya modeli sunulduğunu sorduğum kişiler şunu aktardı: İmamoğlu’nu sadece destekçi olarak değil bizzat kampanyayı yöneten isimlerden biri olarak konumlandıran bir kampanya modeli.

        Geçtiğimiz dönemde yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi süreci, altılı masanın adayını halen ilan etmemesi gibi nedenlerle Kemal Kılıçdaroğlu ile Ekrem İmamoğlu arasındaki ilişkinin rekabet ilişkisine döndüğünü düşündürten bir hava oluşmuştu. İki isim arasında sağlıksız bir gerilimin hüküm sürdüğüne dair bir algı vardı.

        Ne kadarı doğru ne kadarı abartı, ne kadarı Z kuşağının İmamoğlu’na duyduğu sempatiyi kendi ikbali için devşirmek isteyen neo pelikancı siyaset mühendislerinin kaldırdığı tozdan kaynaklanıyordu bilmiyoruz, ama bu havanın muhalefetin lehine olmadığını, öte yandan iktidarın işine yaradığını biliyoruz. İmamoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na kampanya modeli öneren bir sunum yapmasından ve sunumun Kılıçdaroğlu’nun yakın ekibi tarafından benimsenmesi ise gösteriyor ki, buzlar "sahiden" erimiş.

        İBB bünyesinde kurulan ve Genel Merkez’le ilişkileri hem onarmayı hem kotarmayı iş edinen "masa" hızlı çalışmış ve sonuç almış gibi görünüyor.

        Darısı başka masaların başına.

        Bugünlerde...

        Bugünlerde...
        0:00 / 0:00

        -Bugünlerde okuduğum en etkileyici yazı: Gökhan Ergür imzalı “Ergin Günçe’nin Vazgeçemediği Ölüm” başlıklı denemesi. Hayatı ve şiiri boyunca ölümle arkadaşlık kurmaya çalışmış bir şairin ölüme yakalanışını anlatan psikanalitik bir belgesel tadında. Kurmaca olmamasına rağmen, üzerine film çekilebilecek kadar sinematografik bir yazı. Sevgili arkadaşım İbrahim Kiras sayesinde keşfettim.

        -Bugünlerde severek dinlediğim şarkı: Egyptian Project / "Soufi". Karar Gazetesi’nde harika kültür sanat yazıları yazan arkadaşım Şule Demirtaş sayesinde keşfettim.

        -Bugünlerde sık sık elime alıp parça parça okuduğum, her seferinde hala zamanının gelmediğini fark ettiğim ancak tüm zamanı gelmişlere önermek istediğim kitap : İlahi Aşkın Sırları / A. Helwa

        -Bugünlerde izlediğim en güzel film: “Solgun Mavi Gözler.” Netflix’te. İçinden Edgar Allen Poe geçen bir şeyin tatsız ya da yetersiz olmasının imkansızlığına kanıt…

        -Bugünlerde bu ülkede hayatın artık nasıl bir şey olduğunu gösteren detay: Dove’un erkekler için olan sabun deodorandının geçen yıl 75 TL olmasına rağmen bu yıl 400 TL olması ve bunun ne TÜİK in ne de ENAG’ın açıkladığı hiçbir enflasyon oranı ile açıklanabilir olması. Türkiye’nin "kendine özgü" serbest piyasa anlayışı özetle üç prensipten oluşuyor: 1) Altını olan kuralı koyar 2) Altının olana kadar başkasını düdüklemek serbest. 3) Sıkışırsan sıkıştırana "sihaları durduramayacaksınız, ezanı susturamayacaksınız" de.

        -Bugünlerde tekrar izlemek istediğim şey: Batman filmlerinin spin off’u olan dizi: “Gotham”. Büyüyünce Batman olacak Bruca Wayne henüz yetimliğinin acısını atmaya çalışan küçük bir çocuktur ve baştan aşağı yozlaşmış polis teşkilatındaki Jim Gordon tek dostudur. Ama o kısmı önemli değil. Önemli olan kısmı 2014 tarihli dizinin tımarhanesiyle, yüksek suç oranı ile, en iyi ahlak retoriğini şehrin en azılı mafya babasının yapmasıyla, en iyi karakterleri dirty cop olan güvenlik teşkilatıyla, her biri birbirinden travmatik "güçlü" kadınlarıyla ve yükselen tansiyona "kahraman" özlemiyle karşılık veren ahalisiyle karikatürize bir Fars olan hikayenin aslında ülkemizi anlattığını fark etmiş olmam.

        -Bugünlerde cemaatinden/ tarikatından kuşku duymaya başlamış ya da baskın bir ailenin pasif oğluyla sözlenmiş her genç kıza zorla izletmek istediğim: "Under the Banner of Heaven". Olay 70'lerin ABD'sinde Bible Belt eyaletlerinden birinde geçiyor. Makul Mormon'lar, işleri ters gidince işi radikalliğe, tarihsel köklerden referans derlemeye ve hamasete vurmaya başlayan ve tarikat milislerine dönüşen aşırılıkçı Mormonlar'a bir bir av oluyor. Hikaye yaşanmış bir olaydan derlenmiş ele aldığı konuyu kadın hayatının kırılganlığı etrafına örmesi bakımından benzersiz bir yapım. Disney + adlı mecrada.

        -Bugünlerde beni "Hay bin tesadüfün uzun kolları!" diye bağırtan olay: Daha iki yıl öncesine kadar pek sevdiğim bir mekan olan Polonezköy’deki Spa Matsu’nun bulunduğu Village Park adlı kompleksi Sinan Ateş cinayetiyle ilintilendiren acayip bir video izlemiş olmam.

        -Bugünlerde aldığım en güzel hediye: 1 Ocak günü ortak gelecek duygusunun gücünü kutlayan bir nota sarılmış olarak gelen bir kutu "Makboush" çikolata. Güzelliği, eskiden bana sosyal medyada "esip gürleyen" ama köprünün altından geçen suların idrakiyle bu kez tanıma ve anlama isteğinin peşine düşmeyi tercih eden; eski muarız- yeni müttefikten geliyor olması. “Helalleşme is loading” efektinin içerdiği sürprizler, beklenmedik arkadaşlıklar.

        -Bugünlerde en fazla hoşuma giden şey: Birinin sevgisini tam olarak neden dolayı kazandığımı anlayana kadar olan geçen zamanda yaşanan tatlı belirsizlik.

        -Bugünlerde en çok canımı sıkan şey: Birinin sevgisini neden dolayı yitirdiğimi anlayana kadar olan geçen zamanda yaşanan nahoş belirsizlik.

        -Bugünlerde google'da en çok arattığım şey: Reaktif Hipoglisemi.

        -Bugünlerde yaptığım en ilginç yemek: Haşlanmış kuru fasulyeyi robottan geçirip yoğurt sıvı tatlandırıcı, ceviz, keten tohumu ve kuru yaban mersini ile karıştırarak yaptığım kek.

        Diğer Yazılar