Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Seçim baskısı ülkede bir süredir adeta bir akıl tutulması yaşanmasına neden oluyor.

İktidar muhalefeti "seccadeye bastın, çünkü dine saygın yok" ile başlayan "HDP’nin desteğini kabul ettin çünkü ülkeyi PKK’ya vereceksiniz" ile devam eden ithamlarla dolu bir çerçeve ile lanse etti.

İş, CHP’nin kampanya videosuna Karayılan görüntüsü ekletip montajlı videoyu "gerçek" diye sunmaya kadar gitti. Nitekim birkaç gündür aynı montaj meselesi hakkında Cumhurbaşkanı’nın sarf ettiği sözler tartışılıyor.

İktidar öteden beri dini ve milli alanı sadece kendisinin at koşturacağı, muhalefete kapalı bir kamusal alan haline getirdi. Dini ve milli duyguları yöneterek kamuoyu imal etti ve karşılık da buluyor.

Muhalefet ise Kılıçdaroğu’nun 4 puan farkla geride kalması üzerine sıkıştırılmışlığı aşmak için benzer bir duygu yönetimini milliyetçiliğe hatta devletçiliğe kayarak aşmaya çalıştı. Ancak ne kadar karşılık bulduğu belirsiz.

Muhalefet ve iktidar arasındaki restleşme kim daha milliyetçi ve devletçi yarışına döndü.

Dil çok sertleşti ve kabalaştı.

DEMOKRAT MUHALİFİN YENİ MANTRASI: “4 GÜN DAHA SABREDELİM”

Tanju Özcan milliliğini ispat etmek için devletin -bence de yanlış bir biçimde- hem vatandaşlık hem de peşi sıra oy hakkı tanıdığı bir Arap'a p**evenk diye seslenebildi mesela.

Ülkenin bir kontrolsüz göç sorunu olduğu su götürmez. Modern devlet anlayışında da vatandaşlık konutun içine eklenen promosyon değildir, hele hele o ülkenin dilini bilmeyen, dolayısıyla siyaseti ve kaderi hakkında karar verme yetisi olmaması gereken birine "şakk" diye oy verme hakkı da tanınmaz. Lakin bu hakkı veren irade eleştirilebilecek iken hakkı alan ve kullanan kişiye küfredilmesi akıl alır gibi değil.

Sinan Oğan’la Ümit Özdağ arasındaki mengeneye sıkışan CHP’den bol bol nefret söylemi geliyor.

Demokratlar ise pel pel bakıyor. Kimi kendisini tutamıyor kimi hala dişini sıkıyor. “4 gün daha sabredelim” mantra oldu.

Sinan Oğan’a giden oyları kazanmak için yapılan müzakereler, Oğan’ın "Atatürkçülük, Ulus, Millet, Devlet” diyerek Cumhur İttifakı'na gitmesiyle sonuçlandı. Ki son derece beklenebilir bir durumdu. Eh, çünkü Kemalizm her şeyden önce ulus-devlet demektir, her şeyden önce Türk milliyetçiliği demektir ve bugün bu ideoloji iktidarda temsil ediliyor.

Artık muhalefette de temsil ediliyor.

Sinan Oğan ve Ümit Özdağ, günlerdir hem iktidar hem muhalefet tabanının gündemini daha fazla otoriterlik daha fazla yabancı ve sığınmacı düşmanlığı propagandası için manipüle ediyor.

Dahası bu yazı yazılırken Özdağ İçişleri Bakanı olacağını neredeyse ilan ettiği bir sosyal medya paylaşımı yaptı.

Kaynaklarım Kemal Bey’in değil bakanlıktan böyle bir iddiadan bile haberdar olmadığını söylüyordu.

Belli ki, Özdağ Millet İttifakı'nı sıkıştırmayı, ittifakın ortaya koyduğu yüzlerce sayfalık ortak politikalar, demokrasi ve reform metinlerini işlevsizleştirmeyi amaçladı. Ve tabii Ümit Özdağ’ın İçişleri Bakanı olduğu bir ülkede nefes alamayacağını düşünecek olan Kürtleri Millet İttifakı'ndan uzaklaştırmayı.

Ne tesadüf, iktidar bloku da bunu amaçlıyor.

Kürtler, muhafazakar demokratlar, özgürlükçüler muhalefetten kopsun isteniyor.

Ümit Özdağ’ın muhalefete ilişkin stratejisi ve tutumu, kendisine "rejimin muhalefete atadığı kayyum" görüntüsü veriyor.

MUHALEFET İDDİASINDAN SINANDI

Zafer Partisi ile oluşturulan mutabakatta sığınmacıların ve "kaçakların" en çok bir yıl içinde ülkelerine gönderilmesi gerektiği karar bağlanmış mesela. Geldikleri ülkelere gönderildiklerinde boğazlanıp-boğazlanmayacakları bile dikkate alınmamış.

Oysa Millet İttifakı'nın Ortak Politikalar Metni'nde bu mesele daha insani, uluslararası hukuka uygun BM gözlemcileri eşliğinde yürütülecek bir sürece bağlanıyordu. Her koşulda kullanılan dil ve yöntem daha uygundu.

İşin ilginci şudur ki, muhalefet ne zaman bir demokrasi ve barış bloku olma iddiası ortaya koydu, muhalefetin tabanını iyi tanıyan parti devleti muhalefeti bu iddiasından vurdu. Belki "sınadı" demek daha doğru olur.

“Vay be, ülkede terör meselesi varken nasıl özgürlükçü demokrat oluyorsun bakayım sen?” denildi adeta.

Veya “Tabanın sığınmacılara karşı düşmanca endişeler beslerken nasıl "İnsan hakları diyeceksin sen?” sorusu ile karşı karşıya bırakıldı muhalefet.

İlki açık, ikincisi dolaylı yollardan yapıldı.

Mevcut otoriter rejime yaslananların muhalefetle kedinin fare ile oynadığı gibi oynamasına izin vermek yerine daha basit ve mümkün olan bir yol denense, mesela kabine açıklansa daha başarılı olunurdu diye düşünüyor insan.

Daha on beş gün önceki söylem bütünlüğünü yıkmak ve Ümit Özdağ’a muhalefeti manipüle etme ve kötü şakalar yapma fırsatı vermek, eğri oturalım doğru konuşalım, iyi görünmüyor.

Hele şu mutabakat metininin temel ilkeler bölümüne bakınız.

1-Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. madde de yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır.

2-1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır.

3- Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir.

4- Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir. Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir.

5- Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır.

6-Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir.

7- Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır.”

Sığınmacı meselesi dışındaki tüm maddeler ya CHP’nin kurucu değerleri, yahut zaten Millet İttifakı'nın hazırladığı belgede yer alan, dikkat çekilen hususlar yahut bir ülkeyi güvende tutmanın olağan gereklilikleri.

Kim “Ben yolsuzlukla liyakatsizlikle barış içinde olacağım” dedi mesela? Hangi iktidar adayı böyle bir şey söyler? Millet İttifakı yolsuzlukla mücadele edeceğini defaatle kayda geçmemiş miydi?

Yahut ülkeyi yönetmeye soyunan hangi irade “Ben PKK ile IŞİD ile FETÖ ile iyi geçineceğim” der? Pardon bunu diyen var da biz mi duymadık?

Bunların metne konulması da, Kılıçdaroğlu’ndan bu maddeler için imza istenmesi de anlamsız, adeta hakaret gibi.

Zafer Partisi'yle yapılan anlaşma metni aslında Ümit Özdağ’la imzalanmıyor.

Bu rejim bloku ile Millet İttifakı'nın ortaya koyduğu ilkeler, değerler, prensipler ve reform vaadlerinin bypass edilişini kayda geçiren bir anlaşma izlenimi veriyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar