Dindar kadınlardan 'Uludere'ye adalet' çağrısı
Kadın kimlikleriyle Müslüman bir duruş sergilemeyi şiar edinen “Buluşan Kadınlar Grubu” bütün gündem çarpıtmalarına rağmen Uludere’yi unutmamayı seçti. Uludere için bir metin hazırlayarak imzaya açtılar. Dünün muhafazakâr demokratlarının “muhafazakârlar” ve “dindar demokratlar” diye ikiye ayrıldığı, ancak yelpazenin dindar demokrat kanadında duranların pek fazla ses çıkaramadığı, ses çıkaranın da Yeni Şafak Gazetesi’ndeki işini kaybeden Ali Akel’in akıbetine maruz kalmaktan çekindiği günümüz atmosferinde, hayli içten bir dille kaleme alınmış bu metni önemli buluyorum. Sizlerle de paylaşmak istedim.
“Adalet istiyoruz!
Uludere yolunda savaş uçaklarından atılan bombalarla kardeşlerimiz parçalandı. Uludere yolunda, sınır kaçakçılığı yapmaya mahkûm, aralarında çocukların da bulunduğu bu insanlar, bir çatışmada parçalanmadılar. Değil tepelerindeki erişemeyecekleri uçaklara doğrultacak, yüz yüze gelinse karşılarındakine yönelecek tek bir silahları olduğuna dair hiçbir açıklama yok. Bizler Uludere’ye gidip onların ailelerinin yüzüne bakmış bir grup kadınız. Sorumluların bulunmasından başka hiçbir talepleri olmayan ailelerine, seslerini duyurmak için elimizden geleni yapacağımıza söz verdik. Hükümet, on yıllar öncesinin, içlerinde bizim de acılarımızın durduğu sımsıkı mühürlü sandıklarının kapaklarını açmaya çalışırken şimdi Uludere’de parçalanan kardeşlerimizi bir başka sandığa sımsıkı mühürlerse, bu sandıkların bu ülkenin, hepimizin birlikte yaşayacağı bir yurt olması niyetiyle açıldığına hiçbirimiz inanmayacağız!
Nefesimizi kesen, aleni şiddeti haklı göstermeye çalışan açıklamalar lafazanlıktır. Kendilerine savunma ve yaşama hakkı tanınmamış bu otuz dört insanın parçalanma hikâyelerinin, muktedirlerin şiddet diliyle kefenlenmiş bir otuz beşinci tabut olarak önümüze fırlatılmasına razı değiliz! Soruşturmanın açık ve adil bir şekilde yürütülmesini, otuz dört parçalanmış canın hesabının ertelenmeden şimdi verilmesini talep ediyoruz. ‘Yerler ve gökler ancak adalet üzerinde durur.’
Adalet istiyoruz!...”
İmza atmak isteyenler şu adresten ilgili bloga ulaşabilirler: http://uludereicinbulusankadinlar. blogspot.com/
Hükümeti savunabilecek yandaş(!) aranıyor
Uludere hatasını sezaryen ve kürtaj tartışmasına seğirterek aşmaya çalışmak bir hataydı. Tartışmayı agresif bir dille sürdürmenin sonu batağa saplanmaktı, nitekim öyle oldu.
“Kürtaj yasağı, tecavüz mağdurlarının maruz kaldığı gebelikler için de mi geçerli olacak?” sorusu, “Anne doğursun devlet bakar” şeklinde yanıtlandı. Sağlık Bakanı istemeden de olsa “tecavüz” zilletini meşru ebeveyn olma hallerinin kapsamına sokmuş oldu. Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek ise o her zamanki kendini tutmayan filtresiz tavrıyla tartışmaya tüy dikti: “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün.”
Ben olanı değil olacakları söyleyeyim: Bu gidişle ve diğer yapıp etmeleriyle de hükümet, yakın bir tarihte fikirlerini dolaşıma sokacak entelektüel, yazar, akademisyen bulamayacak. Ve benden söylemesi, şimdiden öyle olmaya başladı.
Sözgelimi televizyonlar, haber kanalları karşıt görüşlerin sahiplerini aynı platforma çağırıp tartışmalarını sağlayan zeminlerdir. Sorun şu ki, bir süredir karşıt görüşün karşısına çıkacak saygın ve kendinden de hükümetin tercihlerinden emin “muhafazakâr demokrat” yazar-çizer, akademisyen “bulunamıyor”.
Oysa -haksız olduğunu düşündü ğüm bir betimlemeyle- “yandaş medya” diye bir şey var. Ama iş tartışmaya gelince yandaş görüş(!) vereceği varsayılan yazar/kanaat önderi ya “Kem küm yok ben almayayım” yapıyor ya da zaten kendisine ait bir programı olduğu için kontrol edemeyeceği bir mecraya çıkmak istemiyor. Nedeni son derece anlaşılır. Kimse itibarını, kariyerini ve kredisini böylesine iri kıyım gafları aklamak için harcamak istemiyor. Hatta bazen, bakanlar bile...
Diyeceğim o ki, saha giderek muhalif görüşe kalıyor, gitgide muhalif görüş tarafı daha da kalabalık olacak. Bu duruma yine en çok kızan Başbakan olacak, çünkü bu tabloyu kanalların tercihi zannedecek. Oysa öyle değil. Hükümete iyi haber: “Yandaş medya” tezinin çökmesi. Kötü haber: “Gerçek bir yandaş” bulmanın altın bulmaya eşdeğer hale gelmesi.