Bugün canım aslında yazı yazmak istiyordu ama yazmadım
"Erkeğin bu tipi her sabah uyandığında önündeki küçücük çıkıntıya bakarak güne başlar. Bütün varlığı o fazlalığın emrindedir, bütün gücünü de oradan alır. Aklına bir an bile bir başkasının onu istemeyebileceği gelmez…"
Böyle başlıyordu bugün bu sayfada herkesin konuştuğu dayak olayıyla ilgili okuyacağınız yazı, ama bir türlü bitiremedim. Yazdım, yazdım, sildim, tekrar yazdım sonunda kelime sayısı bir gazete yazısını çok aşan bir yazı çıktı ortaya. Ama bir türlü sonucundan tatmin olamadım.
Yer yer fazla öfkeli buldum kendi satırlarımı, yer yer müstehcen. Bir lüzumsuzun dava açmasını da istemiyorum bana, muzır kuruluna takılmak da. Simone de Beauvoir’dan girip Kate Millett’tan çıkarak erkek olmanın zavallılığı üzerine literatür parçalamak da istemedim; bir kadının bir başka kadını da sevebilmesi üzerine ahkam kesmek de benim görevim mi, bilemedim.
O yüzden bu yazıyı hiç kimse okuyamayacak. Gazeteye yollamadım bile. Yayımlar mıyım, henüz bilmiyorum.
Bazen hayatın (ya da erkeklerin iğrençliği) üzerine söylenecek çok söz birikiyor. Bazen bu sözlerin hiçbirini söylememek daha da anlam kazanıyor. Çirkinlik ortada çünkü, gayet net görünüyor. Üzerine bir söz daha söylemeye gerek var mı?
Hiç değer verilmemesi gereken birine saldırmak, eleştirmek için bile adını anmak bile o çamurun üzerinize bulaşmasına yol açabiliyor. O yüzden kararımı veremedim.
Bu konu hakkında söylenecek bir söz daha kaldı mı? Bana kalırsa kaldı. Ama o sözü ben mi söylemeliyim, bilmiyorum.
***
Arkası yarın kuşağının ilk dizisi
Amazon Prime’ın çok iddialı yeni dizisinin başrolünde Julia Roberts var. Yönetmen “Mr. Robot”un yaratıcısı Sam Esmail, diğer başrol oyuncusu ise Oscar yarışında iddialı “If Beale Street Could Talk” filminde de oynayan Stephan James. “Homecoming”in künyesi bile ne kadar iyi olabileceğini gösteriyor zaten.
Peki bu dev isimlerin başka büyük oyuncuların ekranda yerini aldığını söylesem…
Mesela “Friends”in Ross’u David Schwimmer, ya da Catherine Keener… Son yılların en iyi erkek oyuncusu Oscar Isaac… Michael Cera… Amy Sedaris…
“Homecoming”in bir de bu kadroyla olan versiyonu var, ama hiçbirimiz izlemedik, izleyemeyeceğiz. Çünkü Amazon Prime’ın dizisi birkaç sene önce yayınlanan bir podcast uyarlaması. “Arkası yarın” radyo kuşağı geleneğinin modern bir adaptasyonu olan “Homecoming” bu kadar büyük oyuncuları bir araya getirerek küçük çaplı bir sansasyon yaratmıştı podcast dünyasında.
Homecoming'in başrolünde Julia Roberts var.İki sezonluk podcast şimdi televizyon dizisi olarak karşımızda.
Podcast’in tamamını iki günde dinledim, zaten 20’şer dakikalık bölümler her biri. Bol bol telefon konuşmaları, ses kayıtları üzerinden ilerliyor hikaye. Muazzam bir radyo prodüksiyonu.
Dizi ise iki sezonu tek bir mini diziye indirgemiş, Sam Esmail ise sadece konuşmaya dayanan bir radyo oyununa çok yaratıcı bir görsellik katmış.
İki yapım da hem birbiriyle ilintili, hem de birbirinden bağımsız kıymetli bir eser olarak tek başlarına da anlamlı. “Homecoming” kuşkusuz yılın en iyi dizilerinden biri, ama podcast’in yaratıcılığı ve merak unsuru daha fazla. Bir anlamda çok iyi bir romanın iyi bir filme uyarlanmasına benzetilebilir.
İkisi de güzel, birinden diğerini tercih etmek kişisel tercihlere kalmış.
Ancak ikisinin de ortak özelliği müthiş dikkat gerektirmesi.