Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçenlerde CHP’nin yine bir seçimi yüzüne gözüne bulaştırmaya başlamasını eleştiren Fatih Altaylı’yı partiden biri aramış, içeriden kulis bilgileri aktarmış. Dışarıdan göründüğünden bile daha korkunç bir durumdaymış meğerse CHP. Merkez Yürütme Kurulu sürekli kendi adaylarının propagandasını yapıyor, partinin çıkarlarını değil de küçük hesapları ön planda tutuyormuş.

        Altaylı’yı arayan CHP’li de “İçlerinden en iyi niyetlisi yine Kemal Kılıçdaroğlu” diyor.

        Bu gözlemde haklılık payı var. Bugün hiç kimse Kılıçdaroğlu’nu beğenmiyor ve parti içinden de dışından epey insan gitmesini istiyor. Ama gitse, yerine gelecek herhangi birinin gideni aratmayacağı garantisi yok. Yıllarca “Baykal gitsin” diyen yaşlı köşe yazarlarının şimdi aynı yazıları Kılıçdaroğlu hakkında yazmaları bile geleceğin habercisi olabilir. Yeni bir lider gelsin,bir-iki sene içinde onun da istifasını istenecek.

        Dahası partinin mevcut yönetimi içinde Kılıçdaroğlu’nun yerine geçebilecek kapasitede bir isim bile yok. MYK’da yer alan kurmayların küçük hesaplar peşinde olmaları, İstanbul’da yaşanan istifa kaosu, partide herkesin birbirinin arkasından konuşmasından belli.

        Parti kadrolarının bu kadar zayıf durumda olması Kılıçdaroğlu’nun değerini artırmıyor ama. Aksine bir lider olarak en büyük zafiyetini gösteriyor: Koltuğunu kaybetmekten o kadar korkuyor ki bütün enerjisini kendi konumunu korumaya harcıyor.

        GÜÇLÜ LİDER VE GÜÇLÜ EKİP

        Halbuki siyasette de, tıpkı iş dünyası ve medyada olduğu gibi güçlü liderliğin önemli bir işareti ekip seçebilme becerisi. Hiç kimse her sorunun yanıtını bilmeyeceği için etrafını yetkin, kendisini güçlendirecek isimlerle doldurur, sağlam ekiple ilerler. Özgüveni yerinde olan bir liderin altında en az üç-dört tane kendisine alternatif olabilecek yetkinlikte ismin olması beklenir. Güçlü bir ekip lideri de yükseltir.

        Beyaz Saray’ın işleyişini anlatan “The West Wing” dizisinde Amerikan Başkanı sağ kolu olan “chief of staff”in “kendisinden daha akıllı bir arkadaşı” olarak tarif eder mesela.

        Ancak Türkiye’deki liderler koltuğa yapıştıklarından genelde alt kadroları yetersiz, kendilerine asla alternatif olamayacak ama aynı zamanda zararsız tiplerle doldurur. CHP’deki yetersizler ordusunu da Kılıçdaroğlu seçip bu konumlara getirdi. Bütün enerjisini de kendisine katkı sağlayacak zeki ve parlak insanlarla çalışmaya değil, o koltuğu kaybetmemeye harcıyor. Bu yüzden de Engin Altay ve Bülent Tezcan gibi kasaba siyasetçileriyle yetiniyor.

        Ben bu aksak işleyişe birinci elden Türk medyasında tanık olduğum için sistemin çarpıklığına aşinayım. Tıpkı siyasette olduğu gibi medyada da liderlik konumuna ulaşmış pek çok kişi o konuma tesadüfen geldiğini içten içe bilir ve bütün enerjisini koltuğunu korumaya harcar. Parıltılı ve zeki biri varsa kadroda mutlaka ama mutlaka cezalandırılır ve yeri vasat alternatiflerle doldurulur.

        Ancak bu çaresizlik kurumların da sonu olur. Bazen de kurumların ağırlığı insanın üzerine öylesine çöker ki ne yaparsanız yapın fayda etmez.

        KAPIYA KİLİT VURMA ZAMANI

        Bu açıdan CHP bana en çok Milliyet Gazetesini andırıyor. Bu gazete belki de medyada en çok kimlik bunalımı yaşamış kurumdur. Biri gelip biri giden yöneticileriyle bir genel yayın yönetmeni deneme tahtası oldu yıllarca. Her gelen uyup uymayacağına bakmadan kendinden bir şeyler getirmeye çalışsa da kurumun hantal yapısının altında ezildiler, hiçbiri tutmadı. Ciddi gazeteciliği de magazinciliği de beceremediler.

        CHP’nin üzerinde nasıl Atatürk gölgesi varsa, Milliyet de bir türlü Abdi İpekçi mitos’unu aşamadı.

        Sonunda sırf adına hürmeten çıkan, bir köşede unutulmuş hantal bir gazeteye dönüştü Milliyet. Ne yazık ki CHP’yi de benzer bir kader bekliyor.

        Kemal Kılıçdaroğlu kendince partiyi yenilemeye çalıştı, kimi tartışmalı söylemlerle açılımlar hedefledi, yeni insanlar getirmeye çalıştı. Ama sonunda o da sisteme yenildi. Tıpkı Deniz Baykal gibi kendisine yetersizlerden oluşan bir “politbüro” kurarak güvenli sularda ilerlemeyi, sınırlı oyuyla yetinmeyi tercih etti. İlk günlerde belki bir heyecanı vardı, zamanla onu da yitirdi ve partinin mekanizmasına teslim oldu. Oyunun kurallarını değiştirmektense CHP’de işlerin nasıl yürüğünü anladı. Bu aşamadan sonra gitse de kalsa da önemli değil.

        Doğrusu aklıma sadece keskin bir çözüm geliyor. CHP’nin kapısına kilit vurulması, bir Cumhuriyet nostaljisi olarak hatırlanması tek kurtuluş yolu olabilir mi muhalefet için? Tarih ancak çöküşün ardından ilerliyor ne yazık ki.

        Diğer Yazılar