Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        New York şarkıda da dediği gibi bir beton ormansa, ormanın da kralı gayrimenkul piyasası. Aslında dünyada New York ve emlak krallığı söz konusu olduğunda akla ilk Donald Trump gelir, ama pratikte gayrimenkul piyasasında kapladığı alan çok küçük. Epey bir zamandır New York’taki en güçlü kişi pek çoğunuzun adını duymadığı Stephen Ross. Zaman içinde şehri ele geçiren Ross şimdi de New York siyasetine ele geçirmek için 200 milyon doları gözden çıkardı.

        Ross şehri satın alabilecek mi? Bu senenin Kasım ayında New York’ta belediye seçimleri var. Normal şartlarda ABD’de seçimlere katılımın ne kadar düşük olduğundan bahsedilir ya, belediye seçimlerine ilgi daha da az. Şehri iki dönemdir yöneten Bill de Blasio’nun adını –New York’un Ali Müfit Gürtuna’sı– ilk seçimde kimse bilmiyordu, ikinci kez kimse aday olmak istemediği için seçildi. Çoğu kişi çürümüş, valinin çok müdahale ettiği, iş yapmanın neredeyse imkansız olduğu New York’ta başına bela almak istemiyor. Öte yandan, paranın merkezi New York dev bütçesiyle ciddi bir iktidar da anlamına geliyor, çıkar grupları da bu koltuğu öyle rastgele birine bırakmak istemiyor. Şehrin kralı gayrimenkul piyasası da kendi “adamlarını” istiyor o koltukta—evet ısrarla erkekleri. İşte Ross ve milyonlarca doları burada devreye giriyor.

        SOL DALGA KORKUSU

        New York son yıllarda gelir adaletsizliğinin merkezi oldu, sadece zenginlerin barınabileceği bir yere dönüştü. “İki Şehrin Hikayesi” sloganıyla çıkan de Blasio’nun vaadi eşitsizliği yok etmekti, ama beceremedi. Ardından Amerikan siyasetine Trump geldi, kurumlara sahip çıkılması gerektiğine dair herkese bir uyarı oldu seçilmesi. Zengin birinin sadece parası ve şöhretini kullanarak en yüksek makama bile kolaylıkla ulaşabileceğini, o makamı da çürütebileceğini kanıtladı Trump.

        Gelir adaletsizliği ve zenginlerin siyasi güce kolaylıkla sahip olmasının üzerine bir de siyasi bilinç oluşmaya başladı. Özellikle son altı senede ABD gündemine gelen polis cinayetleri ve siyah kurbanlar doğal olarak en kozmopolit şehir New York’u da vurdu. Slogan olan “Nefes alamıyorum,” cümlesi New York polisinin öldürdüğü bir siyahın ağzından çıkan son sözlerdi. Özellikle geçen yaz protestolar polis reformunun hayati önemi olduğunu hatırlattı: Milyarlarca dolarlık bir bütçenin bir kısmının başka kaynaklara aktarılması söz konusu, karar verecek kişiyse polisin de bağlı olduğu belediye başkanı.

        Amerikan siyasetinde esen sol dalganın kökenini de New York’ta bulmak mümkün. Wall Street’i işgal hareketi gelir adaletsizliğine dair farkındalığın ilk adımıydı, bu sayede Bernie Sanders’ın yıldızı parladı. Müesses nizam Bernie tehlikesine karşı birlik olup onu püskürttü, ama sol dalga sönmedi. Başta Alexandria Ocasio-Cortez gibi siyasi yıldızlar olmak üzere New York’tan artık sadece ilerici-sol siyasetçiler seçiliyor kritik makamlara. Onların öncülüğünü yaptığı bu sol dalga sayesinde belediye başkanı ve valinin desteğine rağmen, milyarca dolarlık vergi indirimi vaat edilen Amazon genel merkezini New York’a kuramadı. Amerikan solu belki de milyarderlere karşı ilk somut ve sembolik zaferini Amazon’u kovarak kazandı. Bu hafta, Amerikan solu adına bir gelişme daha oldu. Nevada eyaletinde Demokrat Parti yönetimini sosyalistler ele geçirdi.

        MAKUL ADAYI DESTEKLEYECEK

        İşte Ross’u endişelendiren bu sol dalganın New York belediye başkanını belirleme ihtimali. Zira birçok ofis ve rezidansın sahibi Ross bugüne kadar belediye başkanlarını parmağında oynatmaya, New York’taki ayak izini genişletmeye alışkın. Geçmiş dönemde Ross’a adına Hudson Yards denen yeni bir mahalle inşaat etmesi için epey teşvik verildi. İçinde otel, ofis, bir gösteri merkezi, AVM bulunan, Manhattan’ın batısındaki ücra bir köşe tahsis edilen bu tesise ulaşılsın diye milyarlarca dolara bir metro hattı uzatıldı; kentin ulaşım altyapısının pek çok eksiği varken kaynaklar sadece Ross’un AVM’sine ulaşılsın diye gereksiz bir hatta ayrıldı. Tabii inşaat bitene kadar dünyada pek çok alışkanlık değişti, online alışveriş mağazaları öldürdü. Üzerine pandemi geldi, Hudson Yards’ın incisi olarak açılan büyük bir mağaza apar topar şehri terk etti. İçinde iki kişi en az bin dolara yemek yenen lokantalar kapıya kilit vurdu, AVM’nin tam ortasına “sanat eseri” diye yüzlerce milyon dolara yapılan bir ucube bile mühürlendi—tepesinden birkaç kişi atlayıp intihar etmeye kalkınca.

        Bugünlerde emlak kralı için New York’un geleceği belirsiz. Lokantalar yeniden açılır, turistler geri gelir, oteller dolar, ama Ross gibilerin en büyük geliri şirketlere kiraladıkları gökdelenler. Daha aylar öncesinden aralarında Barclays ve Goldman Sachs gibi devlerin olduğu şirketler pandemi döneminden öğrendikleriyle bundan böyle ofisleri küçülteceklerini, bazı pozisyonlardaki isimlerin sonsuza kadar evden çalışacaklarını açıkladı. New York’un simgesi olmuş gökdelenler uzun bir süre hayalet bina olarak kalacak bu gidişatla. Daha az ofis, daha az kira, Ross gibilere daha az gelir demek.

        İşte o da New York’u yine kendisine parsel parsel satacak bir belediye başkanı arıyor. Sol-ilerici bir başkanı kendi kuklası yapması çok kolay olmayacak. Amerikan siyasetinde paranın alım gücü çok yüksek; Ross’un daha evvel desteklediği başka yerel adaylar seçimleri kazandı. Bu seneki belediye yarışışında da pek çok ilerici-sol aday var, ama o “makul” bir Demokrat adayı destekleyeceğini söylüyor. Makulden kastının ne olduğu açık.

        İki soru iki cevap

        İki soru iki cevap
        0:00 / 0:00

        Ertuğrul Özkök dünkü köşesinde Özdemir Erdoğan’a soruyor:

        “Yahu arkadaş, bu ülkede Türk ordusunu yerle bir etmek, şerefli komutanlarını yok etmekiçin kurulmuş en büyük kumpasın faili Pensilvanya’da oturuyor. Ona iki kelime etmek yerine sen çıkmışZeki Mürengibi bu halkın baş tacı ettiği bir sanatçıya, hem de sana cevap veremeyecek durumdayken çakıyorsun da çakıyorsun...”

        Özdemir Erdoğan bu konuda ağzını açamaz, FETÖ’ye laf edemez, çünkü zamanında Kırık Hoca’nın Samanyolu TV’sine çıktığının yüzüne vurulacağını biliyor. “Tacizci Kemancı” şarkısı ve çıplak fotoğraflarıyla tanınan Özdemir Erdoğan’ın nasıl belki nemalanırım diye terör örgütünün kanalında yılbaşı düşmanlığı yapmışlığı, şakımışlığı var. Pennsylvania’ya laf ettiği anda kasetle vururlar diye korkuyor.

        Bu arada…

        Kimi okurlarım “Kırık Hoca” tabirinin nereden geldiğini, neyi kastettiğimi merak ediyor. Daha evvel açıklamıştım, tekrar edeyim. “Kırıklık” FETÖ ele başının şahsi takıntısı var: “Kırık Mızrap” ve “Kırık Testi” diye kitaplar yazdı. O “kırık” derken kastı neyse, benimki de aynı.

        Diğer Yazılar