Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        COVID-19 salgınında unutamadığım görüntülerden biri mahkemeye ifade vermek üzere çağırılan Canan Kaftancıoğlu’nun soru soran gazetecilere “Mesafe… Mesafe…” diye ders vermesi. Gazeteciler ona salgınla ilgili ne düşündüğünü sormuyor, kimsenin de ondan hiçbir yetkinliği olmadığı bir konuda akıl vermesini beklediğini zannetmiyorum. Ama kendisinin bilinçli, tedbirli, hatta daha üstün olduğunu göstermek için tepeden bakarak “Mesafe… Mesafe…” diye ders veriyor. O söylemese kimse “sosyal mesafe” kavramını duymamış olacak sanki.

        Şu bir senede kendisini salgın hastalık uzmanı sanıp, olup olmadık yerde başkalarına tedbir dersi veren öyle çok insan çıktı ki. Sahte baş öğretmen Kaftancığlu gibi Uşak Valisi’nin abartılı tedbir şovu da unutulmazdı tabii. Daha yakınlarda Zonguldak’ta kaymakam kendi hallerinde eczanede oturan üç kişiyi bastı. Sokakta, yani açık havada, maske takmadıkları için sosyal medya üzerinden hedef gösterilip sonradan otellerinde bulunup ceza kesilen turist haberlerini de okuduk, maskesiz geziyorlar diye magazin basınınca hedef gösterilen ünlüleri de. Önceki gün Hıncal Uluç da polise maskesiz ünlüleri ihbar ediyordu. Toplumun önderleri konumundaki kişilerin maske hassasiyeti – kendilerine sorarsanız – sorumluluklarının gereği. Ya da öyle zannediyorlar.

        REKLAM

        BİLİMSEL Mİ KOZMETİK Mİ

        Bireysel özgürlüğün her değerin üstünde tutulduğu ABD’de kutuplaşan toplum için kullanışlı bir simge oldu: Grotesk Trump’çıların maske isyanına karşı bilinçli muhalifler yüzlerini kapadı. Ülkenin yerel yönetimlere geniş yetki veren yapısından dolayı devlet sokakta maske takmayı zorunlu kılamıyor, ama zaten insanlar gönüllü olarak maskeye alıştı. Özel işletmeler de ilk günden maske zorunluluğu getirdi. Hatta zorunlu olmayan eyaletlerde bile marketler, bazı lokantalar, gece kulüpleri içeri girmek için maskeyi şart koşuyor. Bu tedbirler bilimsel mi, kozmetik mi emin değilim.

        Lokantalara girerken maske takma zorunluluğunu var, ama içeri girer girmez maskeyi çıkartıyoruz. Yemek yerken de suratımızda maske olmuyor doğal olarak. Bu virüs sadece tuvalete giderken ya da kapıda mı bulaşıyor? Maskesiz hareket halinde olunca virüsün bulaşması kolaylaşır diye maskeyi masada çıkartmaya izin var; anlıyorum. Oysa birçok simülasyon sabit duran maskesiz bir insanın sadece öksürerek bir odayı nasıl virüse boğduğunu gösteriyor.

        Hiç tanımadığımız insanların yanına oturtulduğumuz uçaktaki maske uygulamasının da tutarlılığı yok. Pek çok havayolu şirketi ikramı kaldırdı geçici olarak, onun yerine poşetler içinde su, kraker, kurabiye olan bir paket veriyorlar. Ama bu paketler aynı anda dağıtılıyor, maskeler de aynı anda indiriliyor, çoğunlukla aynı anda tüketiliyor atıştırmalıklar. Hele hele virüs semptom göstermeyen kişiler tarafından da yayılıyorsa kapalı mekanlara girişte ateş ölçmenin mantığını hiç çözemedim.

        Bir senedir bize öğretilene göre havalandırmasız iç mekanlar asıl sorun, açık havada maske takmadan da neredeyse hiç risk yok. Hatta pozitif teşhis konan insanların olduğu iç mekanlarda bile tek bir açık cam bulaşma riskini azaltıyor. Geçen sene panikle parklar, plajlar kapatıldı ABD’de. Türkiye’de belediyeler parklardan bankları kaldırdı. Halbuki açık hava en güvenli yer, maskesiz bile. Bir senede epey deney, deneme-yanılma sayesinde öğrenerek bugünlere geldik. Tam da bu yüzden, özellikle açık havada maske takmak fazlasıyla kozmetik.

        REKLAM

        Hele bir de bütün deneylere, simülasyonlara, felaket senaryolarına karşı neredeyse hiç tedbir almayıp yoluna devam eden yerler de oldu son bir senede. Tıp bir türlü aşırı tedbir alınan New York ve California gibi eyaletlerde vaka ve ölü sayıları yükselirken Florida ve Teksas gibi neredeyse hiç kapanmayan, maske zorunluluğu da olmayan yerlerde yaşanan düşüşü açıklayamıyor. Buralarda başlarda bir tırmanma oldu, her yerde olduğu gibi. Ama sonradan düzenli olarak düşüyor. Siz sormadan söyleyeyim: Aşılama çok hızlı ve yaygın değil, düşüş de aşıdan önce başladı. İsveç de kapanmayan tek Avrupa ülkesiydi; komşularına göre vaka ve ölü sayıları yüksek, ama fark çok büyük değil. Ülke çökmedi, beklendiği gibi bir kıyamet olmadı. Belki Canan Kaftancıoğlu, Hıncal Abi, Uşak Valisi, Zonguldak’taki kaymakam ve Türk magazin basını aydınlatır.

        TÜRKİYE BİR KONUDA BİRLEŞTİ

        Açık havada maske takmayanları damgalamak, hatta ihbar etmek sorumluluk örneği değil, apaçık ihbarcılık. Maske Türkiye’de ABD’de olduğu gibi bir siyasi simge değil. Türk toplumu devletin söylediğini yapmaya meyillidir, bu yüzden maske kullanımının yaygınlığı anlaşılabilir. Ama Türkler aynı zamanda üzerlerine vazife olmayan görevleri üstlenmekte de ustalaşmış bir millettir; sadece maske takmak değil, maske denetimi de halk arasında epey yaygın. Bu açıdan başka ülkelerin aksine maske bütün Türkleri bir anlamda birleştirdi.

        Polis toplumuna ne kadar yatkın olduğumuzu, ihbarı ne kadar sevdiğimizi, önceliğimizin kendi işimize bakmak değil de başkalarının hayatına karışmak, hatta gerektiğinde gammazlamak olduğunu gösteriyor maske aslında. Sağcısı solcusu fark etmiyor, toplum maske takmayanları ihbar etmekten büyük bir haz alıyor. İşin ironik tarafı, bu tedbir fetişizmi ve maske polisliğinin haritadaki kırmızı rengi azaltmaması. Maske polisliğinin pratikteki en büyük katkısı polis devletinin daha da etkinleşmesini sağlamak, gözetim ve cezai uygulamalara davetiye çıkarmak, bireyin hareket alanının zorla kısıtlanmasını meşru kılmak. Virüs üreyecek beden bulamayınca kendi kendine etkisi kaybolur, ama ülkenin DNA’sına işlenmiş ihbarcı hücrelerin aşısı yok.

        Diğer Yazılar