Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Nereden baktığınıza bağlı olarak 2016-2020 arası Amerika’nın ya aklını kaçırdığı, dünyadaki prestijini yitirdiği veya en değerli ihraç ürünü demokrasinin evde bile işe yaramadığı ve gerçek yüzünün ayyuka çıktığı yıllardı. Amerikalıların azımsanmayacak bir kısmı Donald Trump’tan son derece memnundu; iş dünyası onun liderliğinde daha da zengin oldu, muhafazakarlar yargıda başlayarak bütün ülkeyi ele geçirdi, alt sınıf Amerikalılar kendi üstünlüklerine inandırıldılar, çürümüş siyasi düzenden nefret edenler yeni şeyler söyleyen bu adamda bir alternatif buldu. Ancak bu memnun olanlar arasında bile Trump’ın ne yaparsa yapsın daha şık, zarif, daha usturuplu yapabileceğini düşünenler oldu. Nitekim özellikle ona oy veren kadın seçmenin desteğini çekmesiyle bir kez daha kazanamadı.

        Trump dün kaybettiği ama kazandığını düşündüğü seçimin rövanşını almak için bir kez daha sahneye çıktı. Mar-a-Lago’daki malikanesinden 2024 seçimlerinde aday olduğunu açıkladı. Daha doğrusu bu bir aday adaylığı açıklaması. Artık ne Amerika, ne Cumhuriyetçi Parti ne de seçmeni bıraktığı gibi. Kısa süre önce Trump’a doğrudan gideceği tahmin edilen adaylık koltuğu şimdi o kadar garanti değil. Az zamanda çok şey değişti.

        RÜZGAR SÖNÜK

        Trump’ın tak dediği şak diye yapan ve bu uğurda ilke, inanç ne varsa yok sayan başkan yardımcısı Mike Pence önümüzdeki seçimlerde daha iyi bir seçenek çıkabileceğini söylüyor. Bir zamanlar Trump’ın arkasında hazır ol’a geçen ama düştüğü anda desteğini çekenler bana Türkiye’de son 20 yılda bahislerini Erdoğan’ın kaybedeceği üzerine kuranları hatırlatıyor. “Hiç kimse Türkiye’de üç kere üst üste seçilemedi,” diye “bu sefer kesin gidici” olduğunu iddia edenler bugün unutulma bahçesinde. Hatta bir zamanlar Erdoğan’ın en yakınında olanlar, uçak yolcuları bile yanlış hesap yaptıkları için dışlandılar.

        Dün Trump’ın yaptığı adaylık konuşması da kendi tabanında bile böyle bir ruh haliyle karşılandı. Trump kendisine inanmayanları, “Hadi canım sen de,” diye dudak bükenleri yanıltma peşinde. 2016’da da adaylığı söz konusu olduğunda da parti onu yalnız bırakmış, hatta engellemek için uğraşmış ama iş ciddiye binince ekmeklerinden olmamak için arkasında dizilmişlerdi. Cumhuriyetçi Parti’nin en sert Trump karşıtları en büyük yalakalara dönüştü dört senede.

        Ancak başkanlık yaptığı dört sene boyunca denenmemiş, yeni şeyler söyleyen, sistemin dışındaki Trump tam da sistemin bir adamı olarak partisine hizmet etti. Kendi fikri ve söylemi olmadığı için başta dini siyaseti güdenlerin kuklası oldu. Trump’ı istediklerini yaptırabilecekleri biri olarak gördüler. İş dünyası da görünürde Trump’tan rahatsızdı ama zenginleri kollayan vergi indirimlerinden faydalanmayı bildiler.

        Kamuoyunda ve basında kendisine yönelik bakış ne olursa olsun yine benzer bir hesapla yarışa giriyor Trump. İnsanların onu sevmeyeceğini ve çıkar gruplarının hizmetine gireceğini düşünerek yarışa katılıyor.

        Ancak bu sefer bir seçim kaybetmiş, iki kere azil sürecinden geçmiş, dahası parti üzerindeki tüm üstünlüğünü kaybetmiş biri. Adaylığı bu kadar erken duyurmasının nedeni arkasına ara seçimlerin rüzgarını alarak Cumhuriyetçiler’e hakim olmaktı. Ama beklediği gibi olmadı. Başta “15 Temmuz’da FETÖ’nün rolü olmadığını” söyleyen Mehmet Öz gibi desteklediği onca şaklaban aday hezimete uğradı. Hatta geleneksel olarak görevdeki başkanın seçmen tarafından cezalandırıldığı ara seçimlerde Demokrat Parti’nin Joe Biden’ın sevilmemesine rağmen beklendiği gibi büyük bir yenilgiye uğramaması—Senato’daki çoğunluğu koruması—Trumpizm’in süresini doldurduğuna bağlanıyor.

        Bu durum Amerikan halkının artık siyasette normalleşmek istediği, aşırı uçlara kaymak istemediği, deneyip yanıldığını kabul ettiği olarak yorumlanıyor. Bir başka deyişle artık Trump’a ihtiyaç kalmadığı.

        Amerikan muhafazakarları Florida valisi Ron DeSantis’in yıkıcı seçim zaferiyle yeni bir lider buldular. DeSantis tıpkı Trump gibi partinin aşırı sağ uçlarının taleplerini yerine getirebilecek biri. Ama Ivy League okullarından mezun, daha devlet adamı prototipinde, bilindik eski tip siyasetçi ve grotesk olmadan da kazanabilecek biri. Kasabada yeni bir şerif var ve açıkçası buralarda da pek Trump’a yer yok gibi gözüküyor.

        ALIŞMIŞ KUDURMUŞTAN

        Ancak Trump bir konuda başarılı olduysa o da Amerika’yı önceden kestirilemez, her an sürprizlere ve şoklara açık bir yere dönüştürmesidir. Erdoğan nasıl her hamlesiyle Türkiye’de siyasetin kitabını yeniden yazdıysa ve “Artık şimdi bitti,” dendiğinde bile her seferinde ayakta kalmayı başardıysa Trump’ı da bir kalemde silip atmamak gerek. Bu sefer epey acıklı ve komik gözüküyor gerçi. Ama en azından kamuoyunu ve özellikle gazetecileri oyalayacağı kesin.

        Dünyanın her yerinde olduğu gibi ABD’de de gazeteciler için iyi olan ülke için en iyi seçenek anlamına gelmiyor. Sadece bu yüzden, gazetecileri meşgul ettiği, malzeme verdiği, sürekli konuşturduğu, tetikte tuttuğu için kendi adıma Trump’ı özlemiştik diyebilirim. Aslında Trump’ı yaratan bir anlamda da medyaydı. Çünkü her telefona çıktı, her mikrofona demeç verdi, her kameraya çekim fırsatı tanıdı. 24 saatlik haber maratonunda da sürelerin ve sayfaların bir şekilde dolması gerekiyordu. Amerikan seçmeni bu konuda medyayı suçluyor, ama her ülkede basın-yayın içinden çıktığı toplumun yansımasıdır. Amerikalılar medyadan sandıkları kadar üstün değiller.

        Hiçbirimizin ders aldığını sanmıyorum. Alışmış kudurmuştan beterdir misali Trump’ın vereceği malzemeye bütün dünya medyası hasret kaldı. “Uykulu Joe” ülkeye sükûnet ve düzen getirdi, ama Beyaz Saray’ı ve Amerikan siyasetini takip etmek 2020’den sonra sıkıcı oldu. Trump en azından siyasete eğlenceyi yeniden getirecek kuşkusuz. Seçmen ne kadar özledi, birkaç aya belli olur.

        Diğer Yazılar