Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

GÜNLERDİR devlet üniversitelerinin bölünmesini öngören yasa tasarısıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Aralarında kökleri 1453 yılına dayanan İstanbul Üniversitesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün istediğiyle kurulan ve Cumhuriyet’in ilk üniversitelerinden Gazi Üniversitesi’nin de yer aldığı 10 üniversiteye, 3 üniversite daha eklendi.

Aralarında Anadolu Üniversitesi’nin de bulunduğu yeni üniversitelerin “bölünecekler listesine” alınmasıyla sayı da 13’e yükseldi. Üniversitelerinin “köklerinden” koparılarak parçalanmaya çalışıldığını söyleyen öğrenci, akademisyen ve mezunlar ise bu karardan geri dönülmesini istiyor, bunun için eylem yapıyor.

Ama seslerini duyan yok.

Bölünmenin gerekçeleri “Kontenjanlarının çok fazla olması, bölünen üniversitelerdeki meslek yüksekokullarının üniversiteyi kendi misyonundan uzaklaştıracak şekilde çoğalması” diye açıklanıyor.

Peki bu üniversiteler kendileri mi kontenjanlarını artırdı?

Bu kadar çok sayıda fakülte, yüksekokul, bölüm açılmasına “Ben açtım” diyerek mi karar verdi? Her dönemde başta milletvekilleri olmak üzere öğrenci kontenjanlarının artırılmasına, yeni üniversiteler kurulması taleplerine kim onay verdi?

Bu sağlıksız büyümeye, bilimsel üretkenliği olmayanların üniversitelere doldurulmasına, öğrenci sayılarının artmasına kim izin verdi?

Tüm bu hatalı kararların bedelinin üniversitelere çıkarılması ne kadar doğru?

Üstelik bölünecek üniversiteler listesinde yer alan İstanbul Üniversitesi ise dünyanın en prestijli sıralaması olan ARWU’da “dünyanın en iyi 500 üniversitesi” sıralamasına giren Türkiye’nin tek üniversitesi. 2 tıp fakültesinden biri Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, üniversiteden koparılıyor.

Bu bölünme İÜ’nün dünya sıralamasındaki yerini etkileyecek mi?

Sayfamızda da okuyacaksınız; Nobel’li mezunları Orhan Pamuk ile Prof. Dr. Aziz Sancar’dan üniversite “ek puan” almaya devam edecek ama Tıp gibi bir fakültenin koparılmasının sonuçları ne olacak? Yayın sayıları düşmeyecek mi?

Üniversitenin en büyük avantajı 2 Tıp Fakültesi’ne sahip olması. Çünkü en fazla yayın tıp alanında yapıldığı için makale sayısı yüksek oluyor. Şimdi bu yayınların kaynağı fakültelerden biri gidiyor.

401-500 bandından dünyanın en iyileri sıralamasına giren İÜ, bu sırasını koruyabilecek mi?

Türkiye’den de üniversiteleri sıralayan kuruluş olan URAP’ın başkanı Prof. Dr. Ural Akbulut bu soruya şöyle yanıt veriyor:

“İÜ, Türkiye’nin ilk üniversitesi. Prestiji yüksek. İstanbul Üniversitesi’nin adını dünyada herkes biliyor. Ama sağlıksız büyüdüğü de bir gerçek. Yayın sayısı geçen yıl 1242, öğretim görevlisi sayısı 2 bin 915. Akademisyen başına yaklaşık 0.4 yayın düşüyor. Aldığı atıf sayısı 816. Her yayına 1 atıf bile yok. Daha küçük olan Hacettepe’de 1679 hocadan çıkan yayın 1471. Ama aldığı atıf 1152. Bu rakamlar yayın yapmayan hocaların üniversiteye doldurulduğunu, İÜ’de sorun olduğunu gösteriyor. Üstelik yayınların çoğu etki değeri düşük dergilerde.

Peki bölündüğünde ne olacak? 2 Nobel’li mezunundan puan almaya devam edecek ama yayınlarını kaybedecek, sayı düşecek. Bin yayın şartı, Nobel’li mezunları olduğu için değerlendirmeye alınmasında kriter olmayacak. Ama listeye girebilir mi, aynı yeri koruyabilir mi, gelecek yıllarda göreceğiz. Yayın yapmayan hocaları ayıklarsa, yüksek etki gücü olan yayınlarda makale yayınlatabilirse o zaman yine listede kalabilir.”

Akbulut’un da söylediği gibi dünyanın en iyi 500’ü” arasına tek Türk üniversitesi olarak giren İstanbul Üniversitesi, bölünmeden sonra en iyiler liginde yer alabilecek mi, belli değil.

Dünya listelerindeki üniversitelerini bölüp listeden düşürmeyi göze alan başka bir ülke duydunuz mu?

Harvard, MIT, Oxford, Cambridge, Stanford, Yale için “listeden çıkması için” herhangi bir girişimde bulunan çıkabilir mi sizce?

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar