Aşı kaosu ve yaklaşan toplumsal tehlike
Hatırlarsanız pandeminin ilk aylarında başta Dünya Sağlık Örgütü olmak üzere, bizim Bilim Kurulu’nun bir bölüm üyeleri dahil birçok uzman “Aşı iki yıldan önce gelmez” diye açıklama yapmıştı.
O günlerde bu virüs doğal virüse benzemiyor, bu bir laboratuvar ürünü virüs ise altı ay içinde aşısı gelir diye yazmıştım.
Aşı gerçekten pandeminin birinci yılı bitmeden geldi.
Sürpriz de olmadı.
Çünkü bu tartışmalar olurken Çin, dünyaya ülkesindeki salgını resmi olarak açıkladıktan birkaç gün sonra, daha Ocak ayının başlarında virüsün genetik dizilimini açıklamıştı.
Bu demektir ki aşı çalışmaları o gün başlamıştı.
O günden itibaren sessiz sedasız Amerika, Avrupa kıtası ve Çin arasında zamana bağlı aşı bulma yarışı sürdürüldü.
Sonuçta da bir değil birden fazla aşı geldi.
Türkiye, bilim insanlarının tamamına yakınının ortak görüşü, en doğru seçeneklerden birini tercih etti ve 50 milyon doz sipariş etti.
Ancak bu noktadan sonra medyada çok yoğun bir aşı tartışması başladı.
Tartışmalar aşı yaptıralım mı, yaptırmayalım mı tartışması değil, “Hangi aşı daha iyi” tartışması.
Hemen her kanalda halen gece boyu süren aşı açık oturumları yapılıyor, aşının medyatik hekimleri kanal kanal geziyor, konu ile ilgili, ilgisiz katılımcılar görüş belirtiyor, yorum yapıyor.
Ancak, farkında mısınız bilmiyorum açık oturumlardaki aşı tartışmaları giderek aşı lobilerinin savaşı haline dönüşmeye başladı.
Aşı ile ilgili bilimsel ortamlarda sadece konunun uzmanları arasında yapılması gereken konuşmalar, televizyon ekranlarında ve halkın önünde karşılıklı sert tartışmalara dönüşünce, toplumda giderek aşıya karşı endişe ve korku duygusu gelişmeye başladı.
Tartışmalara katılan kimi uzmanlar bir aşıyı ön plana çıkarmak adına başka aşıların metodojilerini eleştirirken diğer bölümü de başka bir aşı için benzerini yapınca bir kaos ortamı çıktı.
Bu kaos ortamı pandeminin en alevli olduğu bir dönemde toplumu ciddi bir tehlikeye sürüklemeye başladı.
Aşıya güvensizlik ve aşı karşıtlığının artması...
Gelen anket sonuçları da bunu gösteriyor.
Kısa bir süre önce yapılan Gelişim araştırma şirketinin anket çalışmasında bu tehlikenin gelişini izlemek mümkün.
Ankette halka sorulan bir soru şu: “Sizce koronavirüs aşılarının insan sağlığını etkileyecek derece ciddi yan etkileri olur mu?” Bu soruya katılımcıların % 40.7’si “Evet yan etkisi olur” yanıtını vermiş, “Hayır aşının yan etkisi olmaz” diyenlerin oranı ise % 14.6’da kalmış, geri kalanı kararsız.
Toplumun yarısında ”Aşıların ciddi yan etkisi var” düşüncesi hakim.
Aynı ankette “Geliştirilen koronavirüs aşılarının virüsü yeneceğini düşünüyor musunuz?” sorusuna “Evet, yeneceğini düşünüyorum” diyenlerin oranı %32.3.
Yani bu toplumun üçte ikisi pandemiyi durdurmada aşının etkili olacağı kanaatinde değil.
Ve en önemli sonuçlar mevcut aşı adaylarına karşı güven konusunda.
Alman Pfizer-Biontech aşısına güven %12’lerde ve devletin 50 milyon doz ısmarladığı Çin Sinovac aşısına güven bir ankette %5’lerde diğer ankette %1.9.
Bu sonuçlar pandeminin kendisi kadar toplum sağlığını tehdit eden tehlikeli sonuçlar.
Devlet halkın %5’inin güven duyduğu bir toplumda 50 milyon doz aşı yapmayı planlıyor.
Sorun çok ciddi.
Pandemi yönetiminde Sağlık Bakanlığı’nı özellikle bir sağlık çalışanı olarak eleştirdiğim birçok konu olmuştur.
Ama aşı konusunda Sağlık Bakanı Sn. Koca çok doğru bir karara imza atmıştır.
Bakanlık aşı ile ilgili büyük batı-doğu savaşına aldırmadan güvenirliliği ve yöntemi en çok bilinen aşıyı tercih etmiş ve 50 milyon doz gibi ciddi bir miktarda aşının rezervasyonunu yapmıştır.
Pandeminin olağanüstü koşullarında mevcut aşı adaylarının hiçbiri uluslararası kriterleri sağlayamadığı, aşılar için hızlandırılmış onay süreci olduğu doğru.
Ama mevcutlar içinde tercih edilen aşı, hemen tüm ciddi bilim insanlarının yöntemi en bilinen ve kısa dönem ve uzun dönem güvenirlilik konusunda hemfikir olduğu bir aşı.
Hükümet politikalarına en ciddi muhalefeti yapan CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, bir sağlıkçı kimliği ile eczacı olarak çok önemli bir sorumluluk örneği verdi, aşı kampanyasını ve devletin tercih ettiği aşıyı destekledi.
Aynı sorumluluk örneğini televizyonlarda açık oturumlara katılan hocalar da vermelidir.
Bu desteği iktidar partisinin önde gelen liderleri, milletvekilleri de, sivil toplum kuruluşları, sanatçılar, toplumun akil insanları da vermelidir.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca doğru seçilmiş bir aşıyı tek başına topluma açıklamaya çalışan yalnız insan konumunda bırakılmamalıdır.
Sorun acildir, sorun siyasetler üstüdür, sorun halk sağlığı, insanlık sorunudur.
Bakanlığın çok geç kalmadan halkı doğru bilgilendirecek bir ulusal aşı kampanyasını başlatması gereklidir.
Ulusal aşı kampanyasına destek konusunda herkese, hepimize görev düşüyor.
Bu toplum, kontrol edilemeyen bir pandemi, aşıya direnç gösteren insanlar ve elde kalan milyonlarca doz aşı felaketiyle yüz yüze kalmamalıdır.
- Metin Arolat'ın zamansız kaybı, spekülasyonlar ve genç yaş kalp krizi ölümlerinin ardındaki gerçek1 hafta önce
- Bir endokrinolog gözüyle Cezaylrli boksör olayı1 ay önce
- Dr. Ekrem Tunçer'in katili kim?7 ay önce
- Kombo virüs salgını: Yeniden maske takma zamanı mı?8 ay önce
- Sayın Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'e açık mektup9 ay önce
- Karaciğer naklinde büyük devrim1 yıl önce
- Yeni kuşak zayıflama ilaçları dünyada obezite salgınının kontrolünde nasıl bir rol oynayacak?1 yıl önce
- Depremde yaşamlarını yitirenlerin kimlik tanımı: Aileler için çok önemli insani ve hukuksal boyutları olan sorun, çalışmalar hangi aşamada?1 yıl önce
- Tip 1 diyabetli çocukların sensör geri ödeme umutları nasıl yok ediliyor? Soru işaretleriyle dolu bir bürokrasi sarmalı1 yıl önce
- Diyabetli çocukların sensör sorunu acil çözüm bekliyor1 yıl önce