Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

CENGİZ Çandar, Suruç’ta kaleme aldığı dünkü yazısına şöyle başlamış: “Gecenin karanlığını yırtan uçak sesleri duyulunca, soluk ışıkların altında öbek öbek toplanmış Suruçluları bir sevinç dalgası yaladı; içlerinden biri ‘Biji Obama’ (Yaşasın Obama) diye haykırdı. Bir diğeri ‘Her Biji Obama’ (Bravo Obama) diye bağırdı. Urfa’dan birlikte geldiğimiz dostlardan biri, ‘Birazdan bombardıman başlar’ dedi: ‘Hep böyle oluyor. Önce bir süre uçuyorlar. Herhalde tespit yapıyorlar. Sonra belli yerleri vuruyorlar.”

Görüldüğü gibi Kobani direnişiyle birlikte duyar olduğumuz “Biji Obama” sloganının ardında derin komplolar aramak çok anlamlı değil. Kobani’de (IŞ)İD’in kazanmasını istemeyenler, kenti savunan güçlere kim yardım ediyorsa onu alkışlıyorlar. Diğer bir deyişle, 2 ayı aşan (IŞ)İD kuşatmasını sınır boyunda yürekleri ağızlarında izleyen Kürtler pekâlâ “Biji Erdoğan” veya “Biji Davutoğlu” da diyebilirlerdi. Ancak Ankara başından itibaren, gerek (IŞ)İD’i, gerek PYD/YPG’yi, buna bağlı olarak KCK/PKK’yı, ABD’nin öncülük ettiği uluslararası koalisyonu ve nihayet bütün bunlardan hareketle Kobani’yi yanlış okudu.

ÖNCE SİLAHLANDIRIP SONRA SİLAHSIZLANDIRMA

Bu yanlış okumanın Türkiye’deki çözüm sürecine de, 6-7 Ekim olaylarında gördüğümüz gibi olumsuz etkileri olduğu açık. Örneğin, dün değindiğim gibi hükümet, Kobani konusunda farklı bir tutum izlemiş olsaydı PKK’nın Türkiye’deki silahlı güçlerinin yarım kalan çekilmesi de pekâlâ tamamlanabilirdi. Gelinen noktada çözüm sürecinin ana hedeflerinden olan “PKK’nın silahsızlandırılması”na orta vadede ulaşabilmek mümkün görünmüyor. Hatta tam tersi bir durumla karşı karşıyayız: Suriye ve Irak’taki (IŞ)İD tehdidi, silahlardan arındırılmış değil tam tersine daha iyi silahlandırılmış bir PKK’yı dayatıyor.

Bunun çok kolay olmayacağı muhakkak. Nitekim Ankara’nın özel olarak Kobani, genel olarak Rojava konusundaki en büyük kaygısı, PYD/YPG’nin (IŞ)İD’e karşı üstünlük sağlamasının birçok açıdan PKK’yı güçlendireceği gerçeğiydi. Bu da çözüm sürecindeki güçler dengesini PKK lehine iyice bozabilirdi.

Acaba şu aşamadan sonra Rojava’da Ankara’nın kaygı ve tereddütlerini giderebileceği formüller bulunabilir mi? Evet, Kobani’ye peşmerge takviyesiyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) devreye sokularak PYD’nin etkinliği bir ölçüde azaltıldı. Ama bunun Ankara için yeterli olmayacağı açıktır. Eğer Başbakan Davutoğlu’nun altını çizdiği gibi çözüm sürecinin yüzde 100 “yerli” olması isteniyorsa hükümetin Kürtlere, özel olarak Kobani, genel olarak Rojava’da “yabancı” güçlere ihtiyaç duymayacakları ortamları sunması gerekir.

Şunda anlaşmak lazım: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türk kamuoyunda genellikle tasvip edilen “Kobani niye önemli? Bizi niye bu kadar ilgilendiriyor?” çıkışları Kürtlerin büyük kısmında rahatsızlık yaratıyor. Kobani’de savaşırken hayatlarını kaybeden kadın-erkek gençlerin Türkiye’nin dört bir tarafında kaldırılan cenazeleri, sivillerin günlerdir sınır boyunda nöbet tutuyor olması bunun kanıtı.

KAMU DÜZENİ MESELESİ

Son olarak, PKK’nın kırsal alandaki silahlı varlığından ziyade kent merkezlerindeki milis yapılanmalarının hükümet için öncelikli sorun haline geldiğini sık sık yapılan “kamu düzeni” vurgularından anlıyoruz. Bu bağlamda, hakkında epey spekülasyon yapılan YDG-H adındaki “gençlik” yapılanmasının hem Kandil, hem de İmralı’nın pazarlık gücünü epey artırmış olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Kandil’den kafa karıştıran açıklamalar gelse de taraflar çözüm sürecini kaldığı yerden sürdürmekte anlaşmış görünüyorlar. Eğer karşılıklı güvensizliği azaltacak adımlar atılabilirse zor gözüken eşikleri aşmak pekâlâ mümkün olacaktır.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar