Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

1990’lı yılların başlarında Fethullah Gülen Cemaati’nden yetkililere başvurup yurtdışındaki okulları hakkında araştırma yapmak için izin ve destek istedim. Genel olarak İslami hareketler, özel olarak da Gülen Cemaati üzerine çalışan bir gazeteci olmama -ki 1990’da ilk kitabım Ayet ve Slogan çıkmıştı- rağmen (kimbilir belki tam da bu yüzden) olumlu bir cevap alamadım.

Bir süre sonra Cemaat, farklı yayın organlarından gazeteciler için yurtdışındaki okullara turlar organize etmeye başladı. Çok yakın bir döneme kadar devam eden bu turların ardından, genellikle okullar ve Cemaat hakkında güzellemeler kaleme alındı.

Aslında bu şaşırtıcı değil. Dünyanın her yerinde yeterince şeffaf olmamakla eleştirilen dini yapılanmalar bu türden “denetimli” açılımlarla kendilerine yöneltilen suçlamaları savuşturmaya çalışır ve genellikle başarılı olurlar. Bu açıdan bakıldığında Gülen Cemaati küresel bağlamda bir PR (halkla ilişkiler) başarısına imza atmıştır.

KAYNAK KITLIĞI

Bana Cemaat okullarıyla ilgili kaynak soranlara sadece, Türk asıllı Fransız araştırmacı dostum Bayram Balcı’nın “Orta Asya’da İslam Misyonerleri: Fethullah Gülen Okulları” adlı kitabını (İletişim Yayınları, 2005) önerebiliyorum. Tabii kitabın Türkçe’ye çevrilmesinden kısa bir süre sonra Cemaat medyasında bir linç kampanyasına maruz kaldığı bilgisini de ekleyerek.

Zira o organize turların ardından eleştirel olmayan bir perspektifle kaleme alınmış yazı ve haberlerin, yazılmış kitapların, hazırlanmış belgesellerin artık çok fazla bir anlamı kalmadı. Hatta bunların altında imzası olanların hatırı sayılır bir bölümünün “Biz ne kadar safmışız”dan ibaret bir özeleştiriyle geçmişin üzerine sünger çekip hızlı birer Cemaat düşmanı olduklarını görüyoruz.

Yazının başlığında kastettiğim “hazin durum” tam da bu. Cemaat yaptığı onca yatırımın karşılığını tam da en ihtiyacı olduğu anda alamadı. Hatta tam tersi oldu. Bugün Cemaat’e en öldürücü darbelerin, yakın zamana kadar içtikleri ayrı gitmeyen kişilerden geldiğini görüyoruz. Geçen bir yazımda (IŞ)İD için söylediğimi burada Cemaat için tekrarlamak isterim: Evet PR (halkla ilişkiler) bir şeydir ama her şey değildir.

GÜCÜN PEŞİNDEN GİDENLER

Aslında burada bir başka hazin durum daha söz konusu. 17 Aralık sürecinden önce, organik bağları olmamakla birlikte onunla sistemli ve iyi ilişkileri olan bu şahıslar, Cemaat’in temel hak ve özgürlükler, hukuk devleti gibi değerleri alenen ihlal etmesine sessiz kalmış, hatta “post-Ergenekon” gibi abes kavramlarla bunları meşrulaştırmaya çalışmışlardı. Şimdi, “Cemaat benim bildiğim eski Cemaat olmaktan çıktı” demelerine aldanmamak gerekiyor. Dünden bugüne Cemaat’te değişen tek şey, siyasi iktidarla olan mesafesi. Güçlüyken yanında oldukları Cemaat’i, gücünü kaybeder kaybetmez karşılarına almaları da bu kişilerin nasıl hazin bir durumda olduklarını gösteriyor.

Ama bu noktaya gelinmesinin esas sorumlusunun Cemaat ve Fethullah Gülen’in bizzat kendisi olduğunun altını çizmek şart. Artık bu çağda, küreselleşmiş bir hareketin içeriden ve dışarıdan gelen şeffaflaşma çağrılarını bu tür göz boyamalarla savuşturmasının imkânı kesinlikle yok.

Öte yandan devletin içinde ayrı bir örgütlenmeye gitme ve yaşanan onca gelişmeye rağmen hatadan dönmeme ısrarının başta okullar olmak üzere Cemaat’in temel direklerini ciddi olarak riske attığı da açık.

Öteden beri Gülen Cemaati’nin “sivil” ve “sivil olmayan” iki kanadının bulunduğunu savunuyorum. Gelinen noktada “sivil olmayan” kanadın günahlarını esas olarak “sivil” kanadın ödemekte olduğunu söyleyebiliriz.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar