Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

TAKİP edenler bilir. Mümtaz’er Türköne’nin pazar günü Zaman Gazetesi’nde çıkan “Parti cemaati mümkün mü?” başlıklı yazısını bir gün sonraki yazımda eleştirdim. “Devlet cemaat, cemaat de devlet olmak isterse” başlıklı bu yazının final paragrafı üzerine Türköne dün bir yazı daha kaleme aldı.

Önce paragrafı hatırlayalım: “Eğer siz Gülen Cemaati’nin gözünü siyasi alana, yani devlete dikmiş olduğunu ıskalarsanız, AKP ve Erdoğan’ın gözünü sivil alana, yani cemaatlere dikmiş olduğu yolundaki haklı eleştirileriniz inandırıcı olmaktan uzaklaşır ve değerini kaybeder.”

SAVAŞ DEĞİL TARTIŞMA

Türköne dünkü “Siyaset kimin işi?” başlıklı yazısında “Asgari şartlarda demokrasinin varlığından bahsedebilmek için herkesin, ama herkesin ‘gözünü sivil alana dikme hakkı’nı tanımamız gerekir” diye yazdı. Son derece haklı. Ve devam etti: “Gözümü devlete dikiyorum, siyaseti siyasetçiye bırakmıyorum, gücüm yettiği kadar müdahale ediyorum, gerekirse örgütlenip baskıda bulunuyorum. İster bireysel, ister bir dernek veya cemaat olarak. Var mı itiraz eden?”

Tabii ki yok. En azından ben itiraz etmiyorum. Dolayısıyla Cemaat’e yönelik eleştirilerim nedeniyle bana kızgın olan bazı kişilerin, iki eski dostun arasındaki bu sakin tartışmayı bir “kavga”, hatta “savaş” gibi sunmak istemelerinin hiç mi hiç anlamı yok.

SORUN GÜLEN CEMAATİ’NDE

Peki o zaman sorun nerede? Sorun Gülen Cemaati’nin, Türköne’nin isabetli bir şekilde tasvir ettiği çoğulcu demokrasinin en temel ilkelerinin içerisinde hareket etmemesinden kaynaklanıyor. Açık konuşalım: Türkiye’de devlet Alevilere ve kısmen de Kürtlere kapalıdır. Devlet kadrolarındaki Sünni- Türk çoğunluk içinde mevcut İslami cemaatlerin hemen tümüne kendini yakın hisseden çok sayıda kişi yer almaktadır. Bu sayı dün de fazlaydı, AKP iktidarıyla iyice artmış olduğu açık. Ama biz bu cemaatlerden yalnızca birinin, Gülen Cemaati’nin devlet içindeki varlığını ve faaliyetlerini tartışıyoruz.

Cemaat sözcüleri bu tartışmaları, “Önemli olan liyakattir, devlette her cemaatten bireyler bulunabilir” argümanıyla baştan boğmak istiyorlar. Halbuki Gülen Cemaati’nin gözünü devlete dikişiyle diğer cemaatlerinki hiç de aynı değil. Gülen Cemaati, başta adliye, polis ve ordu olmak üzere bürokrasinin kilit noktalarını kontrol altına almak için yıllardan beri titizlikle çalışıyor. Bunda büyük ölçüde başarılı da oldu.

TARTIŞMANIN ÖZÜ

Cemaat’in devlet içindeki kurumsallaşmasında AKP iktidarının rolü hayatidir. Askeri vesayetle daha etkili mücadele edebilmek için Cemaat’in önünü iyice açmış olan Tayyip Erdoğan, bu gücün bir gün kendisini de hedef alabileceğini herhalde tam olarak öngörememişti. Fakat önce MİT krizi, ardından 17-25 Aralık yolsuzluk/ rüşvet soruşturmalarıyla ittifak dağılınca Cemaat’in devlet içindeki örgütlenmesi geniş kamuoyu tarafından da bilinir oldu.

Özetle, tartışmamızın özünde şu soru var: Gülen Cemaati devlete göz dikerken, bir sivil toplum kuruluşunun doğasına uygun mu, yoksa aykırı mı hareket ediyor? 1990’da çıkan “Ayet ve Slogan” adlı kitabımda Cemaat’in devlete yönelik stratejilerinin sorunlu olduğunun altını çizmiştim. Geçen çeyrek yüzyılda bu sorun katlanarak büyüdü.

Türköne ise anlaşıldığı kadarıyla Cemaat’in yapıp ettiklerinde sivil toplumun doğasına aykırı pek bir şey görmüyor. Dolayısıyla anlaşmamız imkânsız görünüyor.

Yine de iyi bir tartışmaydı!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar