Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

GEÇEN hafta Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez ile Selefilik ve (IŞ)İD’i ana eksen alarak sohbet ettik. Bu yazıda, önceki gün yayınladığımız söyleşinin bir boyutunu irdelemek istiyorum. Prof. Görmez, geçmişte Hıristiyanlık’ta yaşanan iç savaşlara atıfta bulunarak şöyle konuştu: “İnsanlar ‘Din buysa biz bu işte yokuz’ dedi ve bugün hayatı ve varlığı her türlü aşkınlıktan arındıran seküler düşünce ondan sonra ortaya çıktı.”

Prof. Görmez, konuyu Arap baharından sonra yaşananlara, yani şiddetin ve vahşetin İslam ile özdeşleştirilmesine getirerek şunları söyledi: “Bu durum sadece Batı’da İslamofobinin güçlenmesine, İslam’ın o topraklarda bir güvenlik sorununa dönüşmesine yol açmayacak. Gelecek kuşaklar kendi dinlerinden kopuş sürecine girecekler ki bu kopuşun onları nereye götüreceğini bilemiyoruz.”

BATI’YA YÖNELİK NEFRET

Bunun çok kritik bir tespit ve uyarı olduğunu düşünüyorum. El Kaide, (IŞ) İD gibi yapılar, Müslümanların Batı’ya yönelik birikmiş öfke ve nefreti sayesinde kendilerine İslam dünyasında bir yer açabildiler. Fakat geçen süre zarfında bu tür yapıların aslında Batılı iktidar odaklarına değil İslam topluluklarına zarar verdikleri berraklık kazanıyor. Ne var ki geçen süre zarfında iyice palazlandıkları ve kök saldıkları için bu tür yapıların tasfiyesi, köklerinin kazınması, hatta zayıflatılması bile çok güç, hatta imkânsız görünüyor. Diğer bir deyişle İslam dini ve Müslümanların, (IŞ)İD, El Kaide gibi çokuluslu/uluslarötesi şebekelerin elinde rehine olduğunu söyleyebiliriz.

Şu günlerde gündemimizde daha çok, her ne kadar neden, nasıl ve niçin etkilendiklerini ciddi olarak anlamaya çalışmasak da, (IŞ)İD’in cazibesine kapılmış olan gençler var. Orta ve uzun vadedeyse, Prof. Görmez’in sözünü ettiği ihtimalin yaşandığına tanık olabilir ve “Din buysa ben bu işte yokum” diye İslam dini ve kültürüyle aralarına mesafe koymuş olan gençleri konuşabiliriz.

AKP-CEMAAT SAVAŞI

İslam dünyası genelinden Türkiye özeline geçecek olursak, geçen yıl 17 Aralık günü alenileşen AKP-Gülen Cemaati, bir başka deyişle R.T. Erdoğan-F. Gülen savaşının da İslami camiadaki ilişkileri, mevcut yapılanmaları altüst etmiş ve bunun halen sürmekte olduğunu görüyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca “ötekisi” olarak Kemalizm’i, laikliği vb. gören dindarlar bir süredir ötekilerini kendi içlerinden çıkarır oldular. Kuşkusuz geçmişte de farklı İslam yorumları ve cemaatler arasında rekabet, gerginlik vb. olurdu ama savaş asla yaşanmazdı. Belki de ilk kez birbirleriyle savaştıkları için bu savaş son derece acımasız ve ser bir şekilde seyrediyor.

AKP-Cemaat savaşıyla birlikte İslami hareket kendi büyüsünü kendi elleriyle bozmuş oldu. Şimdilik Erdoğan ve Gülen, kendi karizmalarıyla taraftarlarını/ takipçilerini birlik ve beraberlik içinde tutuyor ve mevcut derin krizi örtüyor görünüyorlar, ancak bu iki aktörün etkilerini kaybetmeleriyle krizin daha da derinleşip görünür hal alacağı muhakkaktır.

(IŞ)İD ve El Kaide gibi yapılanmaların yol açtığı derin tahribat ile AKP-Cemaat savaşıyla bozulan büyünün yerine yeni bir şeyin konul(a)mamasını birlikte değerlendirdiğimizde çok da uzun olmayan bir vadede Türkiye’de İslami camiayı bir tür çölleşmenin beklediğini ileri sürebiliriz.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar