Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

HABERİ ilk olarak Twitter’dan, sabah saatlerinde Gülen Cemaati’nden bir gazeteciden aldım. “Gözünüz aydın” diyerek duyurdu operasyonu.

Bunda şaşacak bir şey yok: Eğer sicilinde, başkalarına zulmün ve onlara yaşattığı mağduriyetlerden zevk almanın örneklerinden bolca bulunan bir çevreye mensupsanız, bir gün siz mağdur olduğunuzda, sizden farklı olan herkesin bundan memnun olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz.

Buna Almanca’da “schadenfreude” diyorlar. Başkalarının başına gelen kötülüklerden zevk almak demek. Maalesef bu tutum günümüz Türkiye’sinde pek revaçta. Bu kavramı 2012 başındaki bir yazımda, Ahmet Şık ile Nedim Şener’in tutukluluğunun 332. gününde kullanmışım. Yazı başlığını da Said Nursi’den almışım: Zalimler için yaşasın cehennem!

O sıralar bir avuç gazeteci “Özgür basın susturulamaz” diyerek arkadaşlarımıza sahip çıkıyorduk. Gülen Cemaati’yle irtibatlı kişiler de kampanyamızın etkili olmasının verdiği panikle arkadaşlarımıza yönelik karalamaları yoğunlaştırıyorlardı. Sonunda kaybettiler.

AHMET’İN ŞIK DURUŞU

Bereket Türkiye’de herkes böyle değil. Dün Nedim Şener, Twitter’da yorumsuz olarak sırasıyla Prof. Türkan Saylan, Ali Tatar ve yargı sürecinde hayatını kaybeden Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır’ın fotoğraflarını paylaştı. Onunla kader birliği etmiş olan Ahmet Şık ise sabah saatlerinde şu twit’i attı: “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat’in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir.”

Ekrem Dumanlı dahil olmak üzere Cemaat’ten birçok isim Ahmet’i bu tavrından dolayı takdir etti. Örneğin Zaman Gazetesi Washington Temsilcisi Ali H. Aslan şöyle yazdı: “Faşiste faşist dediğin için teşekkürler Ahmet Şık. Ve lütfen hakkını helal et. Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık.”

Burada bir hususun altını iyice çizmemiz gerekir: Gülen Cemaati’ni, kısa zaman önceki basın özgürlüğü ihlallerine “sessiz” kaldığı için eleştirmek doğru olmaz. Çünkü Cemaat, kuşkusuz hükümetin bilgi, onay ve teşvikiyle bu ihlallerin bizzat öznesi oldu. Dolayısıyla Cemaat’ten, hatta Fethullah Gülen’in bizzat kendisinden, “Biz senin özgürlüğüne böyle sahip çıkamamıştık” değil, öncelikle “Biz senin özgürlüğünü haksız yere elinden almıştık” şeklinde bir itiraf ve ardından özür vs. gelmesi gerekir.

Şu soru cevap bekliyor: Binlerce kadro yetiştirmiş olan Cemaat’ten neden kendisine zulmetmiş bir yapının hakkını bile çekinmeden savunabilen Ahmet Şık gibi bir kişi çıkmadı?

HER GAZETECİ GAZETECİ Mİ?

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı; Ahmet, Nedim ve Soner Yalçın’ın gözaltına alınmalarının akabinde şöyle yazmıştı: “Bu ülkede her gazeteci, gazeteci değil; her gazeteci haber peşinde koşmuyor. Bazıları ihbarcılıkla habercilik arasındaki farkı bir kalemde çizip atıyor. O yüzden acele etmeye gerek yok. Paniğe, hiç gerek yok. Dava dosyası teşekkül edecek ve nasıl olsa şeffaf toplum olmanın gereği, her şeyi ayan beyan göreceğiz. (...) Başbakan, doğru söylüyor: ‘Bırakın yargı işini yapsın.’ (...) ‘Şu suçludur, şu suçsuzdur’ demek biz gazetecilerin görevi değil.” (http://www.zaman.com.tr/ekrem-dumanli/panige-ve-ofkeye-gerek-yok-hukuki-surec-isliyor_ 1103440.html)

Kimin suçlu, kimin suçsuz olduğuna biz gazetecilerin karar vermeyeceği doğru, ancak meslektaşlarımızın gözaltına alınması karşısında “Bırakın yargı işini yapsın”dan ibaret bir tutum takınamayız. Zira dün, gerek demokrasi, gerekse basın özgürlüğü açısından kara bir gündü. Yani paniğe gerek var.

Gülen ve cemaati, Türkiye’nin bugün geldiği noktanın ve kendi başlarına gelenlerin birinci derecede sorumlusudur. Eğer temel hak ve özgürlüklerin, demokrasinin yerleşmesinde samimilerse öncelikle bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor. Bu halleriyle kimin ne kadar demokrat ve özgürlükçü olduğuna karar vermeye kalkmaları inandırıcı olmuyor.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar