Mesele Gülşen'in ayıbı değil! Mesele başka!
Dünyanın içinde bulunduğumuz döneminde iç siyasi mücadelelerde muhafazakar/liberal ayrışmasında muhafazakarların en çok istediği kamplaşma, aile değerleri, LGBT karşıtlığı, dini değerler, milli değerler gibi, “kültür savaşları” eksenli kamplaşmalardır.
Kendilerini en güçlü gördükleri ve kitlelerini en çok konsolide edebildikleri alan burasıdır çünkü.
Ülkemizde de ekonomik sıkıntıların had safhada olduğu, siyasetin kitlelerin en temel meseleleri etrafında yürümesi gereken bir döneminde iktidarın en çok işine gelecek saflaşma da ekonomik ya da mülteciler meselesi gibi sosyal meselelerden ziyade dini, milli, kültür unsurları üzerinden yürütülecek bir kampanya olacağı şüphesizdir.
Nitekim konser, festival yasaklamaları falan da bu amaca hizmet ediyor.
İktidar bile/isteye alıyor bu yasaklama kararlarını.
Amaç da mevcut ekonomik sıkıntıları unutturup kamuoyunun dikkatini başka tarafa yöneltmek ve pek tabii yasaklamalar dolayısıyla çıkan tartışmalardan seçmeninin de tekrar kendi yerini hatırlamasını sağlamak.
Yoksa geçen sene tek bir tanesi bile yasaklanmamış, iptal olmamış gençlik festivalleri, konserleri niye bu yıl ardı ardına patlasın?
Ancak bence boş yere çabalıyorlar.
Hiç gereği yok efor sarf etmelerine…
Zira maşallah bu alanda ihtiyaç duyduğu malzemeleri iktidara yetiştirmeye koşturan sözde afili muhalif isimlerimizden mebzul miktarda var.
Bakınız; “Başörtülüler psikolog olamaz” diye deli saçması bir tez ortaya atan Üstün Dökmen…
Ya da sahnede kendisini izleyenleri şarkılarıyla coşturduğu bir anda; “Sapıktı! Çünkü İmam Hatipliydi” diyerek İmam Hatiplilere alenen hakaret eden Gülşen…
Günlerce tepinilse yeridir bu malzemelerin üzerinde.
Çünkü bu iki argüman da özellikle de seçmene; “Bakın biz gidersek siz yine o eski günlere döneceksiniz!” mesajını vererek geçmişteki mağduriyetleri hatırlatmak için özel olarak hazırlanmış ilaç tadında gibi bir şey.
Hele hele de Gülşen olayı.
Olay yeni değil.
Kadın bu akla ziyan, saçma sapan sözleri, 4 ay önce İstanbul'daki bir konserinde sarf etmiş.
Ve ne büyük rastlantı ki, muhafazakar camiayı yerinden hoplatacak bu şuursuzluk tam da ekonomiyle ilgili sıkıntıların ayyuka çıktığı ve dahası rüşvet, yolsuzluk gibi skandal iddiaların ortaya saçıldığı bir vakitte gündeme geliyor.
Belli ki birileri Gülşen'in şuursuzca ettiği o lafları bu gibi günlerde kullanmak için kasaya koyup, saklamıştı.
Şimdi de pek bir güzel kullanılıyor.
Efendim büyük bir ekonomik kriz var, enflasyon canavarı vatandaşın canından bezdirmiş, Suriyeliler memleketi istila etmiş vesaire…
Hepsi unutuldu, gitti.
2 gündür konuşulan tek bir konu var memleketin gündeminde.
Gülşen ve İmam Hatipliler ile ilgili kullandığı ifadeler.
Ben buna asla itiraz etmiyorum.
Kimse kusura bakmasın ama o ifadelerin aşırı tepkiyle karşılanması gayet normal.
Dün gözaltına alındıktan sonra kamuoyuna sözlerinden dolayı pişman olduğunu, yanlış yaptığını açıkladı Gülşen.
Kabahatini kabul etti ve özür diledi.
Ancak kabul görmedi.
Bu da normal.
Çünkü bu ülkedeki hemen her muhafazakar ailenin öyle ya da böyle bir tanışıklığı vardır İmam Hatip okulları ile.
Ve dolayısıyla bu ağır hakaret muhafazakar çevrede herkesi incitti, kızdırdı.
Keşke söylememiş olsaydı ama söylemiş.
Ondan sonra izah da, özür de pek fayda etmez.
Biz bu konuda tecrübeli bir toplumuz üstelik.
Hatırlanırsa yıllar yıllar evvel.
Üstelik de sosyal medya denilen bir mecra falan yoktu elimizin altında.
Güner Ümit bir televizyon kanalında sunuculuğunu yaptığı bir yarışma programında Alevilerle ilgili benzer bir terbiyesizliğe imza atmıştı.
Hayatı bitti adamın.
Ümit'in Alevileri aşağılayan sözlerine sadece Aleviler tepki göstermemiş, toplumun geniş kesimleri aynı şiddetle kınamışlardı.
Defalarca özür diledi.
Defalarca...
Ama kamuoyu öyle bir ceza kesmişti ki...
Asla kabul görmedi o özürleri falan ve bir daha mesleğe geri dönemedi.
Dolayısıyla Gülşen'in affedilmesi de pek mümkün olmayacaktı.
Ancak tabii bugünkü şartlar farklı.
İşin içerisinde derin bir siyaset var.
Amaç sadece Gülşen'e yaptığı terbiyesizliğin bedelini ödetmek falan değil yani.
Zira öyle olsaydı bu olay da tıpkı Güner Ümit olayında olduğu gibi kamuoyu tartışmalarında kalır ve kayıtlara da öyle geçerdi.
Ya da Gülşen yüzlerce İmam Hatipli tarafından hakkında açılacak hakaret davalarının muhatabı olur, uzunca bir zaman mahkemelere git gel yapardı.
Ama gelin görün ki yasalarımıza göre bir hakaret davasının ötesine geçemeyecek o sözleri dolayısıyla Gülşen dün gece tutuklandı ve cezaevine konuldu!
Ben hiç şaşırmadım.
Hatta ve hatta gözaltına alınıp polise götürüldüğü haberi ilk gündeme düştüğünde...
Sonunu tahmin ediyordum.
Bekliyordum yani.
Çünkü iktidar uzun zaman sonra, "öz seçmenini" konsolide edecek müthiş bir koz geçirmişti eline ve bunu da köpürtebildiği kadar köpürtecekti.
Nasıl mutlular...
Nasıl keyifliler.
Hele de; "Gülşen'in tutuklanmasına dair yorumunuz nedir?" sorusunun yöneltildiği muhalif siyasilerin, hukukçuların, aydınların, akil insanların, gazetecilerin; "Hukuk resmen katledilmiştir! Olamaz böyle bir şey! Kabul edilemez! Bu tutuklama hukuki değil, siyasidir!" yanıtı verdiğinde.
Tamamı bıyık altından kıs kıs gülüyor.
Samimiyetle söylüyorum, ben de olsam öyle yapardım.
Çünkü onların zaviyesinden baktığınızda, Gülşen'in o densizliğine kimlerin sahip çıktığının görülmesi...
Ve ülkedeki tüm muhafazakarlara; "Kadın İmam Hatiplilere sapık dedi. Aşağıladı. Hakaret etti. Biz de bu hadsizliğine gereken biçimde cevap verdik ama bakın tamamı delirdi! Neden? Çünkü bunların hepsi Gülşen kafasında! Yani bizim tutuklayıp da hapse attığımız Gülşen'in şımarıklığı, terbiyesizliği falan değil. İmkan bulsa hepimizin tepesine çökecek ve geçmişte bize ne yaptılarsa aynısını misliyle yaşatmaya hazır 28 Şubat'ın o kokuşmuş, çürümüş zihniyetidir!" diyebilmek açısından şahane bir fırsat!