Mahir Ünal'ın ardından...
Memleketi Kahramanmaraş’ta katıldığı bir konferansta Atatürk devrimleri ile ilgili kullandığı ifadelerin çok sert tepkiyle karşılandığını biliyorduk zaten.
Ve Cumhurbaşkanı ile arasına soğuk rüzgarlar girdiğini de.
Hatta ben “Mao ve Atatürk” başlığını verdiğim yazıda bu duruma dikkat çekmiş ve AK Parti’de Grup Başkanvekilliği görevinde bulunan Mahir Ünal’ın görevden alınabileceğine dair yoğun söylentiler olduğunu aktarmıştım.
İtiraf edeyim ama bu söylentilerin gerçek olabileceğine pek ihtimal vermemiştim.
Çünkü Mahir Ünal’ın Cumhuriyet'in kültür devrimini yerden yere vurduğu o görüş AK Parti’ye destek veren kesimlerde karşılığı olan bir görüştü.
Ve bu ilk kez de dile getirilmiyordu.
Ancak tabii bu defa devrede başka bir güç, başka bir dinamik vardı.
Cumhur İttifakı ortağı MHP’nin lideri Devlet Bahçeli.
O yazıda da değinmiştim zaten…
İttifaka halel gelmesin diye AK Parti tarafından yapılan birçok açıklamayı, tavrı çoğu zaman görmezden, duymazdan gelen Bahçeli bu defa grup toplantısında Mahir Ünal’a tepkisini göstermiş ve meseleye bir hayli sinirlendiğini de ses tonuna, mimiklerine bile/isteye yansıtmıştı.
Bunun üzerine Ünal bir basın açıklaması yapıp, o günkü sözlerinin CHP lideri Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Akşener tarafından kasıtla çarpıtıldığını ve kendisinin de Cumhuriyet'in değerlerine inanan, savunucusu, bekçisi bir kimse olduğunu söyleyip Bahçeli’nin gerginliğini azaltmaya çalışmıştı falan ama…
Demek ki yeterli olmamış.
Dün yapılan MYK toplantısı sonrası görevi bıraktığını açıkladı.
Tabii bunu yaparken AK Parti'de artık bir gelenek haline gelen; “Cumhurbaşkanımızdan affımı istedim” usulünü kullandı ama hepimiz biliyoruz ki; affını isteyen kendisi filan değil, MHP lideri Devlet Bahçeli idi!
Yani Ünal’ı görevinden aldıran etki, güç her neyse…
Ne muhalefetteki parti liderleri ne de Atatürkçü kesimlerin tepkisiydi…
Cumhurbaşkanı tek bir tepkiyi ciddiye aldı ve gereğini yerine getirdi.
Oysa ki çok daha evvel görevden alınması gereken bir isimdi Mahir Ünal.
Ben açıkçası Erdoğan’ın bugüne kadar bunu yapmamış olmasına zaten şaşırıyordum.
Bilen bilir Mahir Ünal, AK Parti’nin en büyük siyasi yenilgiyi ve hayal kırıklığını yaşadığı İstanbul seçimlerinin de koordinatörüydü…
Çok büyük hatalar yaptı o seçimde ve bu hatalarıyla seçim kaybettirdi ama ne ilginç ki koltuğunu kaybetmedi!
Dün bizim Nagehan (Alçı) Habertürk TV’de, Kübra Par’ın programında sırf Cumhuriyet devrimlerini eleştirdi diye görevden alınmasının antidemokratik bir karar olduğunu söyleyerek meseleyi ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirerek Ünal’a canhıraş sahip çıkıyordu ama…
Bunu yaparken şunları da söylemiyordu…
Partinin medya ve tanıtımından sorumlu başkanı olduğu dönemlerde izlediği politika sayesinde medya daha evvel hiç görmediği uygulamalarla karşı karşıya kaldı.
Mesela hangi siyasinin hangi televizyona çıkacağına o karar veriyordu.
Bırakın siyasileri, iktidara yakın gazeteci ya da akademisyenlerin de çıkacağı televizyon ekranlarını ya da tartışma programlarını o belirliyordu.
Dahası -ki Ünal’ın görev yaptığı dönemdeki en büyük bombasıdır bana göre- ilişki içinde olmadığı medyaya reklam ambargosunun mucidiydi Mahir Ünal…
Bütün reklam ajanslarını kontrolüne almıştı.
Yani antidemokratik şekilde medyaya uygulanan akreditasyonun da mimarıydı kendisi.
Kamuya ait şirketler onun korkusundan istedikleri mecralara reklam veremiyordu.
Buradan da zarar görmedi hiç.
Ne garip tecellidir ki kendi kontrolündeki bir toplantıda, kendi kontrolündeki mecralarda yayımlanan ve Cumhuriyet hakkındaki gerçek ve samimi fikirlerini yansıttığı konuşmasından dolayı değişen siyasi konjonktür nedeniyle koltuğundan “affedildi”.
Demek ki neymiş Mahir Bey;
Çoğulculuk, fikir özgürlüğü, farklılıklara tahammül önemli ve değerli…
Tek seslilik, fikri tahakküm ise demokrasiyle bağdaşmazmış!
Geç oldu ama umarım anlamışızdır bu bakış açısının ne kadar kıymetli ve bu ülkede yaşayan herkese, her bireye ne kadar lazım olduğunu!