Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Ajans Haberleri Çevre ve doğa dernekleri, Kovid-19 sürecini değerlendirdi

        Türkiye'de faaliyet gösteren çevre ve doğa dernekleri, dünyayı etkisi altına alan koronavirüs (Kovid-19) pandemisinin insan-doğa ilişkisine yansımalarını değerlendirirken, pandemi sonrası dile getirilen yeni dünya düzeninde, çevre ve doğaya karşı sergilenmesi gereken tutumun yeniden gözden geçirilmesi konusunda çağrıda bulundu.

        Kovid-19 pandemisi nedeniyle insanların evlerinde izole bir yaşantıya geçmesiyle, hayata dair birçok alışkanlık da değişti. Evde yaşam kavramının çemberi günden güne büyüyerek, evde iş, evde eğitim, evde spor, evde sanat zorunlu yeni düzenin bir parçası haline geldi.

        İnsanların sosyal hayattan uzak bir hayat düzenine geçtiği bu süreçte hiç kuşkusuz doğa ve çevre kendini yenileme fırsatı buldu.

        Pikniklere, doğa yürüyüşlerine, kamplara kısacası doğada yapılan her türlü etkinliğe ara verilirken, çevre kirliliği de buna paralel olarak azaldı.

        Türkiye'nin önde gelen çevre ve doğa dernekleri, Kovid-19 sürecinin doğaya, çevreye ve hava kirliliğine etkilerini AA'ya değerlendirdi.

        - "Salgın hastalıkların yüzde 60'ı insan kaynaklı"

        TEMA Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, yaptığı değerlendirmede, alınan karantina kararları doğrultusunda, insanların doğayı etkileyen faaliyetlerinin önemli miktarda azaldığını söyledi.

        NASA'nın uydu görüntülerinden tespit ettiği analizlere göre, küresel salgın ile mücadele esnasında azot dioksit (NO2) miktarında ve dolayısıyla hava kirliliğinde önemli oranda bir düşüş yaşandığını belirten Ataç, hava kirliliğinde gözlemlenen bu düşüşün, özellikle Türkiye gibi ülkeler için oldukça önemli olduğunu vurguladı.

        Ataç, "Çapı en çok 2,5 mikron olan ve havada asılı haldeki katı veya sıvı parçacıklardan oluşan hava kirleticisi PM2,5, solunduğunda akciğerlerin içindeki gaz alışverişi ile kana karışabilmektedir. Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir çalışmada bu hava kirleticisine maruz kalan insanlarda koronavirüs nedeniyle ölümlerin yüzde 15 oranında arttığı tespit edilmiştir." dedi.

        İstanbul'da, 1-15 Mart ile 16-24 Mart 2020 tarihleri arasında bu hava kirleticisinin oranında yüzde 36 azalma olduğunun gözlemlendiğini belirten Ataç, şunları kaydetti:

        "Buradan çıkarılacak en önemli ders, fosil yakıtlara dayalı enerji üretim politikasından vazgeçilmesi gerektiğidir. Koronavirüs salgını nedeniyle fosil yakıt tüketiminde görülen azalma, karbondioksit miktarında da azalmayı beraberinde getirdi. Ancak asıl belirleyici; salgının sebep olduğu ekonomik küçülmeye karşılık, gelecekte hangi adımların atılacağı olacaktır. Örneğin salgın kontrol altına alındıktan sonra, ekonomik büyümeyi hızlandırmak için işletmelerin çevresel koşulları korumak ile ilgili tedbirlerine belirli muafiyetler getirilmesi; salgın süresince gerçekleşen bu olumlu durumu tamamen yok edecek hatta çok daha büyük çevresel sorunları beraberinde getirecek bir adım olur."

        Salgın sürecinde insanların, gıda güvencesi açısından bir farkındalık kazandığını dile getiren Ataç, "Ancak özellikle salgın sonrası gıda güvencesini sağlamak için; tarımsal üretimin salgın sürecinde de aksamaması büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle salgın sürecinde ve sonrasında tarımsal sürekliliğin sağlanması, üreticinin desteklenmesi ve ülkenin gıda güvencesinin sağlanmasının gerektiği açıktır." değerlendirmesinde bulundu.

        Son yıllarda insanlığın karşılaştığı salgın hastalıklara bakıldığında, hastalıkların yüzde 60'ının insan kaynaklı olduğunun görüldüğünü aktaran Ataç, "Bugün insanoğlu dünya karasal alanının yüzde 75'ini kendisi kullanıp yaban hayatına sadece yüzde 25'lik bir alan bırakarak, bir başka ifadeyle, doğada yaban hayatın alanını daraltarak; orman alanlarını ve otlakları tarım alanlarına dönüştürerek yaban hayatı kaynaklı hastalık risklerini artırmaktadır. Bu nedenle doğal alanların korunması ve yaban hayatı sahalarına insan müdahalelerinin azaltılması gerekmektedir." ifadelerini kullandı.

        - "Suyun, yaşamsal öneme sahip bir doğal varlık olduğu bir kez daha anlaşıldı"

        Deniz Ataç, küresel salgın ile mücadele kapsamında kritik önemde olan suyun, yaşamsal öneme sahip bir doğal varlık olduğunun bir kez daha anlaşıldığını belirtti. Ataç, insanlarda oluşan bu farkındalık ve suyu tasarruflu kullanma çağrıları davranışa dönüşürse, salgın sonrası su varlıklarının korunması açısından olumlu bir sonuç doğurabileceğini söyledi.

        Küresel salgın ile mücadele kapsamında dışarıda geçirilen vaktin kısıtlandığı bugünlerde, insanların doğayı özlerken onu gözlemleme şansı da olduğunu ifade eden Ataç, şunları anlattı:

        "Son zamanlarda medyada; sınırlı bir alanda sıkışmış yaban hayvanlarının köylerde, yollarda, kumsallarda görüldüklerine ve yaşam alanlarını genişletmeye çalıştıklarına ilişkin haberler yer almaktadır. Şili'nin başkenti Santiago'da görülen puma; Galler'de şehre inen keçi sürüleri, Japonya'da boş metroda rastlanan geyik; Ekvador'da trafiğin olmadığı otobanda dolaşan akbabalar; Kanada'da uzun zaman sonra ilk kez kendini gösteren katil balina insanların kendi kurdukları düzenden evvel doğanın aslında nasıl çalıştığını hatırlamalarını sağlamıştır."

        İnsanların mümkün mertebe evlerinde kaldıkları, salgın ile ilgili bilgi edindikleri, daha çok okudukları bu dönemde; doğada gözlemlenen gelişmelerin ve doğada olmaya duyulan özlemin insanlığa bir bilinç kazandırdığını ümit etmenin mümkün olduğunu ifade eden Ataç, "Bu anlamda salgın sonrası dünyada, doğa-insan ilişkisinin daha olumlu ve doğadan yana olacağı söylenebilir. " dedi.

        - "Dünyanın karbon ayak izinin azaldığına şahitlik ediyoruz"

        WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar da bugün, bu kuşağın yaşadığı en büyük sağlık sorunu ile karşı karşıya olunduğunu belirtti.

        Trajik sonuçları olan salgınla, dünyanın öbür ucundaki bir sorunun aslında herkesin sorunu olduğunun çok daha iyi anlaşıldığını aktaran Bayar, "Bu, aynı zamanda sürdürülebilir bir gelecek ve evimiz olan gezegenimizle dengeli bir ilişki kurmanın önemini fark ettiğimiz bir dönem." vurgusunu yaptı.

        İnsan sağlığı başta olmak üzere çok acı tecrübeler yaşanan bu süreçte, aynı zamanda hava ve su kirliliğinin, dünyanın karbon ayak izinin azaldığına şahitlik edildiğini anlatan Bayar, şunları kaydetti:

        "İstanbul'da boş kalan meydanları güvercinler dolduruyor. Bursa'da bir ayı teleferik istasyonunda yemek ararken görüntüleniyor. Tunceli Çemişgezek'te insanların boş bıraktığı sokaklarda yaban keçileri geziyor. Deniz taşıtlarının çalışmamasına bağlı ses titreşimlerinin azalmasıyla, avlanmak için kıyılara kadar gelen yunus ve balinalarla karşılaşıyoruz.

        Yaban hayvanlarının gece aktif olmasının nedeni insan baskısı, gündüzleri insanlardan çekiniyor olmalarıydı. Gürültü, trafik ve insanlar bazı hayvanların saklanmasında etkendi. Salgınla beraber insanların evlerine çekilmesi, hayvanların gündüz ortaya çıkmalarına ve zaten bizim yollar yaparak ve aşırı kentleşmeyle böldüğümüz, müdahalede bulunduğumuz yaşam alanlarında yeniden görünmelerine vesile oldu. Şimdi otobanlardan geçip, şehrin içine girebiliyorlar."

        - "Doğa ve insanlık için yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor"

        Mevcut kriz daha önce görülmemiş bir hızla yayılsa da yeni koronavirüsün aslında, Ebola, AIDS, SARS, kuş gribi ve domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan bir hastalıklar dizisinin son halkası olduğuna dikkati çeken Bayar, şöyle devam etti:

        "Tüm bu hastalıkların ortak özelliği hayvan kaynaklı olması. Doğanın insanlar tarafından aşırı sömürülmesinin, yeni hastalıkların yayılmasının arkasındaki faktörlerden biri olduğuna dair kanıtlar da her geçen gün artıyor. Ormansızlaşma ve doğal habitatların tahribatı gibi arazi kullanımında meydana gelen değişiklikler, yeni görülen zoonozların (hayvanlardan insana geçen hastalıklar) neredeyse yarısından sorumlu.

        Kovid-19 virüsünün kaynağı ve takip ettiği yol hakkında kesin kanıtlara henüz sahip olunmasa da bu virüsün canlı yaban hayvanlarının ve bu hayvanların çeşitli organ ve uzuvlarının satışıyla bağlantılı bir şekilde ortaya çıkmış olması kuvvetle muhtemel. Son zamanlarda ortaya çıkan tüm hastalıklar arasında, yaban hayatı kökenli zoonozlar, dünya nüfusunun sağlığına yönelik en önemli tehditlerden biri. Bugüne kadar bilinen insan hastalıklarının dörtte üçünün diğer hayvanlardan geldiğini belirten WWF'nin Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi raporuna göre yeni görülen hastalıkların yüzde 60'ı yaban hayvanlarından bulaşmış durumda. Zoonozlar her yıl yaklaşık bir milyar hastalık vakasına ve milyonlarca ölüme neden olurken, sağlık sorunlarının yanı sıra, ağır sosyoekonomik sonuçları da beraberinde getiriyor."

        Uğur Bayar, gelinen noktada, doğa ve insanlık için yeni bir başlangıç yapılması gerektiğine dikkati çekerek, "Düşük karbonlu ve çevresel etkileri azaltılmış bir büyüme mi, yoksa toplumu başka krizlere sürükleyebilecek eski büyüme anlayışı mı? Doğayı ve iklimi koruduğumuz sürece dünyamız da bizi koruyacak. İnsan sağlığı, doğal yaşam ve ekosistemler arasındaki ilişkiyi ne kadar güçlü bir şekilde kurarsak, gelecekte karşılaşacağımız salgın gibi krizlerden kaçınma olanağımız da o ölçüde artacak. Bu krizden dersimizi almalı ve bu günlerin ileride unutulmamasını sağlamak için bireyler, iş dünyası, yerel yönetimler ve hükümetler olarak harekete geçmeliyiz." değerlendirmesinde bulundu.

        - "Salgınlardan sakınmak için acilen atılması gereken adımlar"

        İnsan sağlığının ve refahının güvencesinin, sağlıklı bir doğa sağlıklı bir yaban hayatı olduğuna dikkati çeken Bayar, Kovid-19 benzeri salgınlardan sakınmak için acilen atılması gereken adımları şöyle aktardı:

        "Ulusal ve uluslararası düzeyde yaban hayvanı ticareti yasaklanmalı. Yaban hayvanı pazarları kapatılmalı. İnsanların yaban hayvanlarıyla kontrolsüz teması kesilmeli. Canlı türleri ve popülasyonlarının yok olmasının önüne geçilmeli, doğal yaşam ortamları korunmalı. Kaçak avcılık sona erdirilmeli, kara avcılığı salgın döneminde yasaklanmalı ve salgın risklerine karşı yeniden düzenlenmeli. Bozulmuş ekosistemler restore edilmeli, yeniden kazanılmalı. Yaban hayatı dostu geleneksel tarımsal uygulamaları teşvik edilmeli.

        Kovid-19 sonrası dönemde sürdürülebilir yatırımlar teşvik edilmeli, insanın, doğa üzerindeki zararlı etkisini artıracak yatırımları (tüketim, kirlilik, vs) desteklenmemeli. Ekonomiyi canlandırma planlarının en az yüzde 50'si enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, elektrikli ulaşım gibi çevresel olarak sürdürülebilir yatırımlara yöneltilmeli. Kovid-19 krizindeki kolektif çaba iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybını önlemek için bireyler, iş dünyası, yerel yönetimler ve hükümetler düzeyinde kararlılık ve dayanışma ile yürütülmeli."

        - 
"Koronovirüs, insan ve çevre ilişkisinde birtakım göstergelerin değişmesine yol açtı"

        Türkiye Çevre Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Somuncu ise koronavirüs öncesi ve sonrasında insan-doğa ilişkisine değindi. 


        Koronovirüs salgınının, insan ve çevre ilişkisinde birtakım durum ve göstergelerin değişmesine yol açtığını aktaran Somuncu, şu bilgileri aktardı:

        "Örneğin, koronavirüs sebebiyle Çin'de hava kirliliğinin yüzde 25 azaldığı dünya medyasında haberlere yansımıştır. Keza Avrupa ve Asya'da, koronavirüs karantinasının kentlerde hava kirliliğini azalttığı gözlemlenmektedir. Hindistan'ın kuzeyinde bulunan ve 125 mil mesafede olan Himalayalar'ın otuz yıldır ilk kez görülebildiği gazete haberlerine yansımıştır. Kentlerde, özellikle metropol ve megapollerde trafiğe çıkan araç sayısı azaldığı için, endüstri tesisleri faaliyetlerini durduğu için, uçakların uçuşu durdurulduğu için hava kirliliği ve atmosferik sera gazı emisyonun azalmasının yanında, gürültü kirliliği de azalmış durumdadır. Yine inşaat faaliyetlerinde yavaşlama veya durma olduğu için ticari amaçlı eğlence yerlerinin faaliyetleri durdurulduğu için kentlerdeki gürültü kirliliğinin azaldığı bildirilmektedir. Bunlar kısa süre içinde gözlemlenebilen çevredeki değişimlerdir. Koronavirüs salgını ortadan kalkıp insanların istedikleri yere gidebilme ve başka gözlemler yapabilme olanağı ortaya çıktığında, bu kısa süredeki başka çevresel değişimler hakkında da bilgi sahibi olma olanağımız olacaktır."

        Tüm dünyayı her anlamda olumsuz yönde etkileyen koronavirüs salgınının, insan ve çevre ya da insan ve doğa ilişkisinde, insandan kaynaklı olumsuzlukların somut olarak görülmesi ve bu ikili ilişkinin insanlar tarafından yeniden gözden geçirilmesi ve doğanın üzerindeki baskının azaltılması için bir fırsat yarattığını belirten Prof. Dr. Somuncu, şöyle devam etti:

        "İnsan ve doğa ilişkisinde bu gözden geçirme ve doğanın üzerindeki baskının azaltılması sanıldığı kadar kolay bir durum değildir. Ancak daha yaşanabilir bir dünya ve sürdürülebilir bir gelecek için insanların doğaya bakış açısını, üretim ve tüketim kalıplarını değiştirmesi gerekmektedir. Zira koronavirüs salgını sürecinde ortaya çıkan çevresel göstergeler belki de bunca çevresel sorunun yaşandığı dünyada insan-doğa ilişkisinde yeni davranış kalıplarının ortaya çıkması için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir."

        - "2020 yılı, Türkiye'de temiz hava adına bir milat olabilir"

        Temiz Hava Hakkı Platformu Koordinatörü Buket Atlı, 2020 yılının Türkiye'de temiz hava adına bir milat olabileceğini, fakat bunun için yetkililer tarafından acilen atılması gereken çok önemli adımların olduğunu söyledi.

        Kömürlü termik santrallerin çalışmaya ara vermesi ile sanayiden kaynaklanan, koronavirüs sebebiyle evde kalınması ile trafikten kaynaklanan emisyonların azaldığını tahmin ettiklerini belirten Atlı, fakat, tekrar kirliliğin artmasına engel olmak için yapısal ve yasal önlemleri almak gerektiğini dile getirdi.

        Hava kirliliğini azaltmak için yasal önlemler alarak, Zonguldak'ta olduğu gibi sürekli kirli hava soluyan ve kronik akciğer hastalıklarından mağdur olan vatandaşların da koronavirüsten çok daha kötü şekilde etkilenmesinin engellenebileceğini vurgulayan Atlı, şunları kaydetti:

        "Kirli hava solumak, koronavirüs de dahil olmak üzere solunum yoluyla bulaşan tüm hastalıkların etkisinin artmasına sebep olan çok önemli bir faktör. Türkiye'de hava kirliliği kaynaklı sağlık sorunlarına en fazla sebep olan kirletici ince partikül madde (PM2.5) için bir ulusal sınır değer ve azaltıma yönelik bir mevzuat yok. İnce partikül maddelerin, akciğerlerden solunarak doğrudan kana karıştığı ve kanser dahil pek çok sağlık sorununa sebep olduğu kanıtlanmıştır. Bundan sonraki süreçte hava kirliliğinin tekrar eski haline dönmesini engellemek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığının PM2.5 kirleticisinin tüm illerde ölçümünü ve ulusal sınır değerleri içeren mevzuat düzenlemelerini acilen yapması gerekiyor."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ