En iyi 10 Uzakdoğu korku filmi
Bu hafta gösterime giren Hollywood yapımı "Garez" (The Grudge), Japon kökenli bir korku serisinin yeni halkası... Biz de "Garez" vesilesiyle 1990'lı yılların sonlarından itibaren Hollywood'da alternatif hale gelen Uzakdoğu korku sinemasının en iyi filmlerini hatırladık. İşte Habertürk sinema yazarı Mehmet Açar'a göre Uzakdoğu'dan gelen en iyi 10 korku filmi...
10. Garez 2002
(The Grudge – Ju-on) Yönetmen: Takashi Shimizu. Japonya.
Eleştirmenlerin pek beğenmediği bir filmdir. Estetik olarak bakıldığında listenin en zayıf filmi olduğu söylenebilir. Öte yandan, Uzakdoğu korku – gerilim sineması deyince akla gelen ilk filmlerden biri olduğu kesin... Takashi Shimuzu, “Garez”i 2000 yılında çektiği aynı adlı kısa filmi temel alarak çekmişti. İkinci ve üçüncü filmlerin kazandığı başarıdan sonra tüm dünyada tanınan bir seriye, neredeyse bir markaya dönüştü.
Öyle güçlü bir “marka” oldu ki, Hollywood da “lisans hakları”nı satın alarak üç filmlik bir seri yaptı. Bu hafta sinemalarda gösterime giren “Garez” (The Grudge) Hollywood kökenli dördüncü film... Dolayısıyla, sadece böylesi uzun ömürlü bir seriye öncülük yaptığı için dahi listeye alınabilecek bir film olduğu söylenebilir. Kaldı ki, ilk seyrettiğimden bu yana bir korku filmi olarak hedefinin gereklerine yerine getirdiğini düşünürüm. “Garez”in kökeni Japon folkloru... Japon halk hikâyelerine göre bir evin içinde büyük acı ve öfke içinde ölen kişinin duygusu, evin duvarlarına siner ve o evde yaşayan herkesi etkiler. Shimizu, kız çocuklarını kullanan Hideo Nakata'nın aksine 6 yaşındaki bir erkek çocuğunu korku unsuru olarak çıkarıyor karşımıza.
9. The Eye 2002
(Gin gwai) Yönetmenler: Danny Pang, Oxide Chun Pang. Hong Kong – Singapur.
Başka insanlar için görünmez olan ölüleri veya hayaletleri görme yeteneğine sahip insanlar, kuşkusuz Batı sinemasının yabancısı değil... Başkalarının gördüklerini görenler için de aynısı sözkonusu... Pan biraderlerin Yuet-Jan Hui ile birlikte yazdığı senaryo, Batı sinemasında daha önce kullanılmış bu motifleri özgün bir hikâyede birleştiriyor... 2 yaşından beri gözleri görmeyen genç kadın, kornea naklinin ardından görme duyusuna kavuşur.
İlk başta onun için her şey zordur ama başka insanların aksine, hayaletleri görebildiğini fark ettiği anda hayat onun için daha da zorlaşır... Bir korku – gerilim filmi olarak tıkır tıkır işleyen ve hedefine ulaşan “The Eye”, gösterime girdiği yıl büyük ilgi görmüş ve devam filmleriyle bir seriye dönüşmüştü. Başrolünde Jessica Alba'nın oynadığı Hollywood versiyonu ise gişelerde çok kötü bir sonuç almasa bile özellikle eleştirmenler tarafından yerin dibine batırılmıştı.
8. Zombi Ekspresi 2016
(Train to Busan – Busanhaeng) Yönetmen: Sang-ho Yeon. Güney Kore.
Şehirlerarası bir tren yolculuğu sırasında hem zombilere hem de zamana karşı mücadele veren insanların gerilim dolu hikâyesi... Amerikan korku – gerilim filmlerinde olduğu gibi ahlaki mesajı öne çıkaran “Zombi Ekspresi”nin öyküsü, fon yöneticiliği yapan finansçı Seok-woo’nun geçirdiği değişim üzerinden ilerliyor. Seok-woo sadece kendi çıkarlarına odaklanmış bencil ve işkolik biri. Kızını annesine götürmek için bindiği trende, zombilere karşı mücadele verirken bencilliğiyle yüzleşiyor. Filmin asıl meselesi, ölüm korkusu karşısındaki insanlık halleri...
İnsanlar sadece zombilere karşı değil, henüz enfekte olmamış kişilerin bencilliğine karşı da savaşıyor. Bir yanda sadece kendi canını düşünen korkaklar, diğer yanda ise zombilere karşı savaşırken temel insani değerlerini kaybetmeyenler var. Kimisi Seok-woo gibi olumlu değişim gösterirken kimisi de korkusunun esiri olarak zombilerden daha tehlikeli hale geliyor.
7. Ölüm Provası 1999
(Audition - Ôdishon) Yönetmen: Takashi Miike. Japonya
Ryu Kurakami'nin 1997 tarihli romanından sinemaya uyarlanan film, özellikle son bölümünde çoğu kişinin gözlerini kapatmak zorunda olduğu sahnelerle hafızada kaldı... Japon sineması, grafik şiddet konusunda Batı'ya oranla her zaman daha sınır tanımaz bir konumda olmuştur. Ama burada, uç noktalara gitmekten çekinmeyen kült yönetmen Takashi Miike'nin varlığını unutmamak gerek...
“Ölüm Provası” son bölümdeki korkunç olayların aksine romantik bir film gibi başlar. Eşinin ölümünden sonra kadınlarla irtibat kurmakta zorlanan orta yaşlı bir adam, oğlunun ısrarıyla kendine sevgili bulmak için harekete geçer. Utangaç olduğu için uydurma bir deneme çekimi ayarlar. Çekimler sırasında Asami adlı sessiz, sakin kadından çok etkilenir ve onunla görüşmeye karar verir... Bir noktadan sonra dehşet başlar ve ne yazık ki kısa sürede bitmez...
6. Karanlık Sular 2002
(Dark Water - Honogurai mizu no soko kara) Yönetmen: Hideo Nakata. Japonya.
“Halka”dan (Ringu) 4 yıl sonra Japonlar, Kôji Suzuki'nin başka bir romanını daha sinemaya uyarladılar. Yönetmen yine Hideo Nakata'ydı... Hikâye, boşanmış bir kadın ve küçük kızıyla ilgiliydi. Kızının velayetini almak isteyen anne, eski bir apartmana taşınmak zorunda kalır. Her şey tavanda küçük bir su damlası görmeleriyle başlar ve günler geçtikçe gerilim artar, apartman dairesi tekinsiz bir yer haline gelir...
Hideo Nakata, “Halka”da olduğu gibi hikâyesini sakin bir tarzla anlatarak seyirciyi korku dolu finale doğru taşıyor... İşin içinde yine usulüne uygun gömülmemiş ruhlar ve onların bitmek tükenmeyen bilmeyen öfkesi var. 3 yıl sonra Jennifer Connelly'nin oynadığı, Walter Salles'in yönettiği bir Hollywood versiyonu çekilmiş ama orijinali kadar başarılı olamamıştı.
5. Kan Arzusu 2009
(Bakjwi – Thirst) Yönetmen: Chan-wook Park. Güney Kore.
“Kan Arzusu” ahlaki bir dram gibi başlıyor, “şifacı peygamber” öyküsü kıvamında ilerlerken, David Cronenberg tarzında bedensel deformasyonları kullanan bir “bio-korku”ya dönüşüyor ve şaşırtıcı derecede orijinal bir vampir filmine doğru evriliyor. Uzunca bir süre, Fransız natüralist yazar Émile Zola'nın ünlü romanı “Thérèse Raquin” uyarlaması olarak geliştikten sonra hüzünlü bir kara komedi havasında nihayete eriyor... Başdöndürücü bir akış bu... Film, önyargılarınızı ve alışkanlıklarınızı umursamadan coşkun bir anlatı nehri gibi kendi yolunu bulup akıp gidiyor.
Bu, sentez, füzyon ya da harman değil. “Türleri birleştireceğim” diye bir dert yok. Park, sanki her şeyi ilk kez keşfediyormuş gibi davranıyor. Öyküyü çok farklı geliştiriyor ve taze bir yaklaşımla anlatıyor. Önceki filmlerinde olduğu gibi ülkesinin sosyolojisi ve insan psikolojisi üzerine ayakları yere basan anlamlı fikirler üretebiliyor. Sonuçta, kontrolden çıkan içgüdüler üzerine kurulu bir film bu...
4. The Wailing 2016
(Gok-seong) Yönetmen: Hong-jin Na. Güney Kore.
Güney Kore usulü bir şeytan çıkarma filmi demek mümkün ama işin içinde Kore halk efsaneleri, hayaletler ve şaman törenleri de var. Gerilimli olduğu kadar komik bir film aynı zamanda. Alt metinleri ise çok zengin... “The Chaser” ve “The Yellow Sea” filmleriyle tanınan Hong-jin Na'nın yazıp yönettiği “Gok-seong”, küçük bir kasabada yaşanan esrarengiz şiddet olaylarını konu alıyor. Polis, ilk başta salgından kuşkulanıyor; çünkü insanlar önce gizemli bir hastalığa yakalanıyor, sonra da ailelerine ve yakın çevrelerine saldırıyorlar...
Polis dahil birçok kişi, her şeyin suçlusunun ormanda yaşayan bir Japon olduğuna inanıyor ve onunla mücadele edebilmek için bir şaman çağırıyorlar... “The Wailing”in finali tam bir bulmaca gibi... Düşünce jimnastiği yapmak isteyenler için mükemmel bir film. Finalde bütün sorularına açık ve net yanıtlar arayan seyircilere uzak durmalarını önersem de kendi alt türünün en özgün, tuhaf, çarpıcı örneklerinden biri olduğunu düşünüyorum.
3. Karanlık Sırlar 2003
(A tale of Two Sisters - Janghwa, Hongryeon) Yönetmen: Kim Jee-woon. Güney Kore.
Bir Kore halk hikâyesinden esinlenen film, üvey anneleriyle sorun yaşayan iki kız kardeşin başına gelenleri anlatıyor... Senaryoyu da yazan Kim Jee-woon, gerilimi ağır ama sağlam şekilde inşa ediyor ve seyirciyi sürpriz sonlu finale doğru ustalıkla sürüklüyor...
Film ilerledikçe ailenin karanlık sırlarına, geçmişte yaşanan ağır travmalara doğru ilerliyoruz... Gösterime girdiği yıl itibarıyla Güney Kore tarihinin en çok iş yapan korku filmi olmayı başarmış; ABD'de sinema salonlarında gösterilen ilk Güney Kore korku filmi olarak da tarihe geçmişti. 2009 yılında ABD'de gerçekleştirilen “The Uninvited” adlı yeniden çevrimi ise çok ilgi görmemişti. “Karanlık Sırlar”ın sürpriz finaliyle birçok korku gerilim filmine ilham verdiğini de belirtelim.
2. Halka 1998
(Ringu) Yönetmen: Hideo Nakata. Japonya.
Japon korku filmlerini neredeyse marka haline getiren bir modern klasik... Uzun saçları yüzüne düşen bir kız çocuğunun bu kadar korkutucu olabileceğini kim tahmin edebilirdi ki? Kôji Suzuki'nin romanından Hiroshi Takahashi tarafından sinemaya uyarlanan film, seyredenleri yedi gün sonra aniden öldüren gizemli video kasetin peşine düşen bir muhabirin hikâyesini anlatıyor...
Muhabir, kasetin nerede ve nasıl çekildiğini araştırırken geçmişte yaşanan korkunç olayları açığa çıkarmaya başlıyor. Öte yandan, video kasetin laneti giderek daha korkutucu bir hal alıyor. Çekilen devam filmlerinin yanı sıra Güney Kore ve ABD'de yeniden çevrimleri yapılmış; özellikle Amerikan versiyonu aldığı olumlu eleştirilerin yanı sıra gişelerde de başarılı olmuştu.
1. The Host 2006
(Gwoemul) Yönetmen: Joon-ho Bong. Güney Kore.
ABD üssünün kirli atıklarının atıldığı nehirde ortaya çıkan bir canavarın hikâyesi... Canavarın amacı, bütün canlılar gibi beslenmek ve hayatta kalmak. Karada da hareket edebiliyor olması onu tam bir insan avcısı haline getiriyor. Türkiye'de İngilizce adıyla bilinen “The Host”, bir aileyle canavar arasındaki husumeti anlatıyor daha çok... “Parazit”le tüm dünyanın tanıdığı bir isim haline gelen Güney Koreli yönetmen Joon-ho Bong, Amerikan canavar filmi klişelerinin bazılarını kullanırken bazılarıyla da dalga geçiyor...
Ama seyirciye sağlam bir canavar filmi seyrettirmeyi ihmal etmiyor. Canavarın gündüz vakti, nehirden çıkıp şehirdeki ilk saldırısını gerçekleştirdiği o harikulade sekansın bir benzerine rastlamak gerçekten zor. Amerikan canavar filmi geleneğinin nasıl yıkılıp yeniden yapılandırıldığını görmek istiyorsanız “The Host”u kaçırmayın. Korku gerilim filmi olarak da gayet iyi.