Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 15 kraliyet filmi
        1

        KORKUNÇ İVAN - I ve II (1944 - 1946)
        (Ivan Grozniy)

        Rusya’yı bir araya getiren İmparator İvan’ın destansı öyküsü... “Korkunç” lakaplı Ivan, dönemin SSCB diktatörü Stalin’in kişisel kahramanıydı ve film onun desteğiyle çekildi. İlk bölüm 1944’de gösterime girdi. İkinci bölüm 1946’da tamamlandı ama Ivan’ın bir diktatör gibi gösterildiği gerekçesiyle bizzat Stalin tarafından yasaklandı. 1958’e kadar da seyircilerle buluşamadı. Sinema dehası Sergei Eiseinstein’ın elinden çıkma gerçek bir klasik.

        2

        HER DEVRİN ADAMI (1966)
        (A Man for All Seasons)

        Robert Bolt’un kendi oyunundan sinemaya uyarladığı, usta yönetmen Fred Zinnemann’ın imzasını taşıyan film, Kral VIII. Henry (Robert Shaw) ile inançlarından ödün vermeyen onurlu bir adamın, ünlü yazar Thomas More’un (Paul Scofield) çatışmasını anlatıyor. Boşanıp yeniden evlenmesini onaylamayan kiliseyi zorla dize getirmeye çalışan VIII. Henry, More’a yaptıkları nedeniyle şimdi en zalim İngiliz krallarından biri olarak tanınıyor. ‘Her Devrin Adamı’, 6 Oscar birden kazanmıştı.

        3

        KUTSAL KADEH (1975)
        (Monty Python And The Holy Grail)

        Listedeki diğer filmlere benzemediği kesin. Ama sonuçta filmin merkezinde Kral Arthur ve onun şövalyeleri var. Hep birlikte Hz. İsa’nın Kutsal Kadeh’ini arıyorlar. Dolayısıyla, bir kraliyet filmi olmadığını kim söyleyebilir? Asıl önemlisi, maceraları sırasında seyirciyi gülmekten yerlere yatırıyorlar. Hem efsaneyle hem de tarihi filmlerle dalga geçen şahane bir Monty Python komedisi. Monty Python ekibinden Terry Gilliam ve Terry Jones yönetmişti. Bugün bir kült film olarak kabul ediliyor.

        4

        SON İMPARATOR (1987)
        (The Last Emperor)

        İlk bakışta tipik bir ‘kraliyet filmi’ gibi görünmeyebilir. Ama Çin’de yüzlerce yıl hüküm sürmüş bir hanedanın son imparatorunun hayat hikâyesini anlatması itibarıyla bir benzerini bulmak çok zor. İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci, sadece monarşinin yıkılmasını değil, devrimi ve ‘son imparator’un yeni sistem içinde Çinli bir işçiye dönüşmesini de anlatıyor. Bizi geriye dönüşlerle Pu Yi’nin iktidara geldiği ilk günlere kadar götürerek, imparatorluğu ve kaçınılmaz çöküş sürecini filme dahil ediyor. En iyi film dahil tam 9 Oscar birden kazanmış ve gişelerde de başarıya ulaşmıştı.

        5

        KRALİÇE MARGOT (1994)
        (La Reine Margot)

        İngiliz kraliyet filmlerine oranla çok daha sert, kanlı, erotik bir film. Kraliçe Margot (Isabelle Adjani), Katolikler ve Protestanlar arasındaki mezhep savaşının doruğa çıktığı bir dönemde, saray entrikalarının orta yerinde kıstırılmış genç bir kadın... Barış için önceden ayarlanmış bir evlilik yapıyor ama tarihe geçen büyük bir katliamı da önleyemiyor. Yönetmen Patrice Chereau biraz karışık ve yorucu da olsa hayli sarsıcı bir öyküye imza atıyor. Fransızların kraliyet konusundaki tavizsiz ve net yaklaşımının bir ürünü…

        6

        SADIK ARKADAŞ (1997)
        (Mrs. Brown)

        Eşi Prens Albert’in ölümünden sonra içine kapanan Kraliçe Victoria, İskoç hizmetkâr Mr. Brown sayesinde hayata bağlanır. Bir süre sonra yakınlıkları saray çevresi için bir skandala dönüşür. John Madden’in yönettiği film, gerçekler ve dedikoduları incelikle süzüp beyazperdeye aktarıyor. Başrollerdeki Judi Dench ve Billy Connolly çok iyi oynuyorlar. Bir tiyatro uyarlaması olan ‘Mrs. Brown’ BBC tarafından finanse edilmişti. Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptıktan sonra birçok ülkede gösterime giren düşük bütçeli film, eleştirmenlerden aldığı yüksek notların ardından en iyi kadın oyuncu ve makyaj dallarında Oscar’a aday olmuştu.

        7

        KRALİÇE ELIZABETH (1998)
        (Elizabeth)

        Elizabeth, 1558’de Kraliçe Mary’nin ölümüyle ülkenin zor bir döneminde tahta geçer. Başta mezhep kavgası olmak üzere önemli sorunlar çözüm beklemektedir. Üstelik içte ve dışta birçok düşmanı vardır... Kalbi kıpır kıpır, hayat dolu bir genç kızın “İngiltere’yle evlenen” bakire bir kraliçeye dönüşmesinin çarpıcı öyküsü. Cate Blanchett, kraliçenin değişim sürecini çok iyi canlandırıyor. Shekhar Kapur’un yönettiği film, 7 dalda Oscar’a aday olmuş ama sadece makyaj dalında ödül kazanmıştı.

        8

        KAHRAMAN (2002)
        (Hero)

        Eski Çin’de Qin Hanedanı’nın, ülkedeki diğer altı krallığı egemenliği altına almasına kesin gözüyle bakıldığı bir dönemde bu birliği istemeyen üç büyük düşman Qin’e bir suikast düzenlemeyi planlar. Ama karşılarında gerçek bir kahraman bulurlar… Yimou Zhang’ın yönettiği wuxia tarzındaki film, her biri tablo güzelliğindeki kadraj düzenlemeleri, renk duygusu ve görsel atmosferiyle öne çıkar. Çin’de gösterime girdiğinde ülke tarihinin en yüksek hasılatlarından birine ulaşan film, gösterim haklarını satın alan Miramax’ın kararsızlığı nedeniyle ABD’de 2 yıl sonra Quentin Tarantino’nun ısrarıyla gösterime girer ve 53.7 milyon dolar hasılat elde eder.

        9

        MARIE ANTOINETTE (2006)

        15 yaşında veliaht 16. Louis ile evlenen, 19 yaşında Fransa Kraliçesi olan Avusturyalı prenses Marie Antoinette’in sarayda geçirdiği yıllar, Amerikalı yönetmen Sofia Coppola’nın ellerinde benzersiz bir tarihi filme dönüşüyor. Coppola, Kirsten Dunst’ın canlandırdığı Marie Antoinette’in saraydaki “tatlı hayatı”nı, çağımızın gerçek hayattan kopuk eğlence düşkünü gençliğini akla getiren modern rock şarkıları eşliğinde anlatırken Fransız Devrimi’ne zemin hazırlayan koşulların altını çizmeyi de ihmal etmiyor.

        10

        KRALİÇE (2006)
        (The Queen)

        Prenses Diana’nın ölümünden hemen sonra İngiltere Başbakanı Tony Blair ile Kraliçe Elizabeth arasında yaşanan anlaşmazlığın öyküsü... Diana’yı halkın prensesi olarak nitelendiren bir açıklama yapan Blair’in aksine Kraliçe Elizabeth, bunu aile içi bir sorun olarak görür ve açıklama yapmaz. İngiltere’nin kraliyet – hükümet ilişkisi gibi bir iç meselesinden ortaya çıkan sağlam bir dram. Helen Mirren o yıl Oscar dahil bir sürü ödül kazanmıştı. Stephen Frears’in yönettiği filmin ‘The Crown’ adlı çok sevilen televizyon dizisine ilham verdiğini de ekleyelim.

        11

        GENÇ VICTORIA (2009)
        (The Young Victoria)

        İngiltere’nin en uzun süre iktidarda kalan efsanevi kraliçesi Victoria’nın 18 yaşındayken tahta çıkmasının hemen öncesi ve sonrası... İhtiraslı annesi başta olmak üzere herkesin yönetmek, etkilemek istediği Victoria, zekâsı ve duyarlılığıyla kraliçe olmayı öğreniyor öğrenmesine ama bu arada gençlik yıllarının heyecanı ve güzelliğini de geride bırakmak zorunda kalıyor. Kanadalı sinemacı Jean-Marc Vallee’nin yönettiği filmde Emily Blunt, oyunculuğuyla öne çıkıyor.

        12

        ZORAKİ KRAL (2010)
        (The King’s Speech)

        Konuşma güçlüğü çeken ve gönülsüzce tahta oturmak zorunda kalan bir adamın, Kral VI. George’un (Colin Firth) hüzünlü öyküsü... 2. Dünya Savaşı dönemindeyiz ve Britanya halkı için kralın her konuşması önemli. George, kekemeliği yenmek için sıra dışı yöntemlere sahip bir hocayla (Geoffrey Rush) çalışmaya başlıyor. Sarayda mutsuz bir çocukluk geçiren Bertie’nin dudaklarının kenarındaki o titreme, hepimizi kendi özgüvensizliklerimizle yüzleştiriyor. Kazandığı En İyi Film Oscar’ı, Akademi’nin kraliyet hikâyelerine olan ilgisinin bir ispatı. Tom Hooper’ın da bu filmle en iyi yönetmen Oscar’ı kazandığını hatırlatalım.

        13

        İSKOÇYA KRALİÇESİ MARY (2018)
        (Mary Queen of Scots)

        Mary, genç yaşta Fransa sarayına gelin olmuş, 18 yaşında dul kalmış genç ve güzel bir kadın... Avrupa saraylarından gelen evlilik tekliflerini reddediyor ve 1561 yılında İskoçya'ya dönüyor. Çünkü Mary’nin (Saoirse Ronan) İskoçya kraliçesi olmaya hakkı var. Daha da ötesi, dolaylı olarak İngiltere tahtında söz sahibi. Ne var ki, her iki ülkedeki siyasi ve sosyal ortam onun gelişine hazır değil. Çünkü o bir Katolik... Her iki ülkede de iktidara Protestanlar hâkim ve Katolik bir kraliçenin güç kazanmasından rahatsız olacakları çok belli. İngiltere tahtında ise kuzeni Elizabeth (Margot Robbie) oturuyor. Filmde, bir Shakespeare trajedisinin tadıyla modern bir iktidar eleştirisinin derinliğini bulmak mümkün... Tiyatrodan gelen yönetmen Josie Rourke, feminist alt metni özenle vurgulayan, oyuncu yönetimiyle öne çıkan bir iş kotarıyor.

        14

        SARAYIN GÖZDESİ (2018)
        (The Favourite)

        Kraliçe Anne'in (Olivia Colman) Büyük Britanya'ya hükmettiği yıllarda geçiyor film. Anne, hastalıklarla boğuşan, devlet yönetimi dahil her konuda Marlborough Düşesi Sarah'nın (Rachel Weisz) etkisi altında bir kraliçe... Ama saraya hizmetçi olarak giren Abigail (Emma Stone), bunu değiştiriyor. Abigail ile Sarah, arzuları ve hedeflerinin ne olduğunu anlamakta hiç zorlanmadığımız karakterler... Kraliçe Anne ise ne istediğini kestiremeyen birisi. İktidarının sınırsızlığıyla bedeninin ve ruhunun sınırları arasında sıkışmış bir kadın... Onunkisi gerçek bir trajedi ve çaresizlik... Daha da acı olan, kendisini gerçekten kimin sevdiğini anlayamaması... Yönetmen Yorgos Lanthimos, iktidarı bir tür hastalık ve anomali olarak görüyor. Saraydaki yaşam da bu anomalinin uzantısı olarak aşırılıklar ve bayağılıklarla dolu...

        15

        THE KING (2019)

        Olaylar, 15’nci yüzyılın başlarında İngiltere’de geçiyor. Tahtta oturan IV. Henry’nin ne akıl ne beden sağlığı yerinde ve ülke onun neden olduğu kanlı bir iç savaş döneminden geçiyor. Tarihçilerin yazdıklarından ziyade Shakespeare’in oyunlarından yola çıkan “The King”e bir bütün olarak gerçekçi bir monarşi eleştirisi olarak bakmak mümkün... Kral olmaya isteksiz genç V. Henry’nin (Timothée Chalamet) tahta çıkmasıyla birlikte monarşinin dışardan göründüğü gibi bir sistem olmadığını anlıyoruz. Yargı, din ve ordu gibi kurumların başında olanlar, en az kral kadar olayların gidişatında, ülkenin kaderinde söz sahibi isimler... Filmin ‘doğa’sını anlamaya çalıştığı monarşi, herkesin güç kazanmak için çaba gösterdiği, yalanlar ve yanılsamalarla dolu kaotik bir oyun...

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ