Fransa’nın çifte standardı: 400 günlük sessizlik ve geç gelen yaptırımlar
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un, İsrailli yerleşimcilere yönelik Avrupa Birliği yaptırımlarının genişletilebileceğine dair açıklamaları, ülkenin İsrail-Filistin krizindeki tutarsız ve çelişkili tavrını yeniden gündeme taşıdı. Gazze'ye yönelik İsrail işgali süresince, 400 gün boyunca yaşanan ağır insan hakları ihlallerine sessiz kalan Fransa, şimdi Batı Şeria'daki yerleşim faaliyetlerini eleştiren bir pozisyona bürünerek uluslararası hukuka bağlılık iddiasında bulunuyor. Habertürk TV Dış Politika ve Güvenlik Politikaları Koordinatörü Çetiner Çetin'in haberi...
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot’un, İsrailli yerleşimcilere yönelik Avrupa Birliği yaptırımlarının genişletilebileceğine dair açıklamaları, ülkenin İsrail-Filistin krizindeki tutarsız ve çelişkili tavrını yeniden gündeme taşıdı. Gazze’ye yönelik İsrail işgali süresince, 400 gün boyunca yaşanan ağır insan hakları ihlallerine sessiz kalan Fransa, şimdi Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini eleştiren bir pozisyona bürünerek uluslararası hukuka bağlılık iddiasında bulunuyor. Ancak bu çıkışlar, 45.000’e yaklaşan Gazze’den zorla göç ettirilenlerin dramına yönelik sessizliği unutturabilecek mi?
400 Günlük Sessizlik: Gazze’deki Felakete Kayıtsızlık
İsrail’in Gazze’ye yönelik işgali, sivillere yönelik geniş çaplı saldırılar, altyapının sistematik bir şekilde hedef alınması ve binlerce insanın yerinden edilmesiyle sonuçlandı. Birleşmiş Milletler ve sivil toplum kuruluşlarının raporlarına göre, Gazze’de insani kriz boyutları her geçen gün büyürken, uluslararası toplumdan yeterli tepki gelmedi. Fransa ise bu süreçte İsrail’in “kendini savunma hakkı” söylemini yineleyerek, işgali meşrulaştıran bir pozisyonda yer aldı.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, işgal süresince birkaç kez Netanyahu ile telefon görüşmeleri gerçekleştirmiş, barış çağrısında bulunmuştu. Ancak bu çağrılar, Gazze’de yaşanan felaketlere yönelik herhangi somut bir adımla desteklenmedi. Fransa’nın, işgal boyunca diplomatik ve insani sorumluluklarını yerine getirmediği eleştirileri artarken, 45.000’e yaklaşan zorla yerinden edilen Gazze halkının durumuna ilişkin sessizliği büyük tepki topladı.
Dışişleri Bakanı’nın Yaptırım Açıklamaları: Gecikmiş Bir Hamle
Fransa Dışişleri Bakanı Barrot’un, İsrailli yerleşimcilere yönelik Avrupa Birliği yaptırımlarını genişletme önerisi, özellikle Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlere yönelik bir tutum gibi görünse de, Gazze işgaline yönelik 400 günlük sessizlikle örtüşmeyen bir çaba olarak değerlendiriliyor. Barrot’un, “Fransa, Avrupa’nın ilk yaptırım mekanizmasının oluşturulmasında itici güç oldu,” şeklindeki açıklaması, Fransa’nın geçmişte uluslararası hukuka olan bağlılığını göstermeye çalışsa da, işgal süresince sergilenen pasif tutumla çelişiyor.
Gazze’de binlerce insanın hayatını kaybettiği, on binlercesinin göç etmek zorunda kaldığı bu süreçte, Fransa’nın hiçbir yaptırım mekanizmasını devreye sokmaması, mevcut açıklamaların samimiyetini sorgulattı. Yerleşim faaliyetlerine yönelik yaptırımların uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmazken, Fransa’nın Gazze işgalindeki hukuksuzluklara yönelik suskunluğu ikiyüzlülük olarak değerlendiriliyor.
Fransa’daki Gösteriler ve Baskıcı Politikalar
Fransa’daki Filistin yanlısı protestolara yönelik polis müdahaleleri, hükümetin çelişkili yaklaşımını bir kez daha gözler önüne serdi. Gazze işgaline karşı Paris ve diğer şehirlerde düzenlenen gösterilerde, Fransız polisinin sert müdahalesi ve birçok protestonun yasaklanması, Fransa’nın ifade özgürlüğüne ne derece bağlı kaldığını sorgulattı. Göstericilere yönelik gözaltılar ve müdahaleler, hükümetin İsrail’in politikalarına karşı eleştirel sesleri bastırmaya çalıştığı yönündeki eleştirileri artırdı.
Bu süreçte Macron yönetimi, Yahudi topluluklarına yönelik olası tepkilerden çekinerek temkinli bir politika izlerken, İsrail’in işgal politikalarını dolaylı olarak desteklediği yönünde algı yarattı. Fransa’nın iç politikadaki bu ikircikli tavrı, uluslararası arenada da itibarını zedeledi.
Çelişkilerle Dolup Taşan Bir Dış Politika
Fransa’nın, Batı Şeria’daki yerleşim faaliyetlerini uluslararası hukuka aykırı bulurken, Gazze’deki açık insan hakları ihlallerine karşı sessiz kalması, çelişkilerle dolu bir dış politika tablosu çiziyor. İsrail ile güçlü ticari ve askeri bağlarını sürdürmek adına eleştirilerden kaçınan Fransa, Gazze işgali boyunca ortaya koyduğu pasif tutumla yalnızca Filistin halkını değil, kendi vatandaşlarını da hayal kırıklığına uğrattı.
Son açıklamalar, Fransa’nın uluslararası hukuka bağlı bir aktör olduğunu iddia etmeye çalışsa da, bu açıklamalar Gazze işgalinde 400 günlük sessizlik ve pasifliğin izlerini silecek gibi görünmüyor. Fransa’nın yaptırım söylemleri ve yerleşim karşıtı tutumu, Gazze’nin insani dramına yönelik sessizliğini telafi edemiyor.
İkircikli Bir Dış Politika
Fransa, İsrail-Filistin krizinde bir yandan uluslararası hukuka bağlılığını vurgulamaya çalışırken, diğer yandan Gazze işgali boyunca sergilediği sessizliği ve ikircikli politikalarıyla eleştiri oklarının hedefi olmaya devam ediyor. Macron yönetimi, Filistin halkının yaşadığı insani felakete kayıtsız kalarak, yalnızca Avrupa’da değil, küresel ölçekte de güvenilir bir arabulucu olma vasfını kaybetme riskiyle karşı karşıya. Fransa’nın, uluslararası arenada inandırıcı bir duruş sergileyebilmesi için, söylemlerini somut eylemlerle desteklemesi şart görünüyor.