Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'den açıklamalar

        İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer,Habertürk'te soruları yanıtladı. Hülya Hökenek'in moderatörlüğünü yaptığı programda gazeteci Sevilay Yılman, Nihal Bengisu Karaca, Deniz Zeyrek ve İsmail Saymaz katıldı.

        İzmir’de tarihi elektrik fabrikası ihalesini kazanmalarına rağmen Ankara'daki bürokrasiye takıldığından yakınan Soyer şöyle konuştu:

        İzmir'in çok sorunu var. Bunlardan bir tanesi elektrik fabrikasıydı. Bu bir endüstriyel miras, kültür mirası. Çok metruk, dökülüyor. Özelleştirme İdaresi bu binayı ihaleye çıkardı. Göreve geldiğimden bir hafta sonraydı ihale tarihi. İhaleye katıldık 35 milyon lira bedelle ihale bize kaldı. Bina koruma altında ancak aslına uygun restore edebilirsiniz. O gün sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettim. Hazine Bakanımıza 'ne yaptınız, durum nedir' dedi. Bakanımız ilgileneceğini söyledi. Ne yazık ki onunla ilgili bir adım atılmadı henüz.

        Soyer, kentsel dönüşümle ilgili olarak yaşanan gelişmeleri şöyle anlattı:Biraz inşaat sektörünün içine düştüğü durum nedeniyle yarım kaldı. Yoksa projesi hazır. Ege mahallesinde yüzde 90 vatandaş tapularını teslim etmiş vaziyette. İhaleye çıktığımız zaman ne yazık ki, firmalar girmediler. Bütün müteahhitleri davet ettik, ortak irade ortaya koyun, belediyenin yapabileceklerinin önünü açalım dedik. Fakat ne yazık ki sektör ciddi krizde. Dünya Bankası ile de görüştük. Ay sonunda yaklaşık 200 milyon dolarlık bir kaynak aktarmaya Dünya Bankası muvaffakat ediyor kentsel dönüşümde kullanmak üzere. İhaleye girerken diyeceğiz ki, Dünya Bankası'ndan aldığımız krediyi devrederek onun kullanmasına imkan veriyoruz'. Altyapıda senelerdir sürdürülen bir çalışma var. Asıl süreci uzatan şey vatandaşın muvaffakatı. İkna etmeniz lazım. Bütün bunlar büyük ölçüde tamamlanmış vaziyette. İhaleye çıktığınızda firmanın evet inşaata başlıyorum demesi lazım. Bu sıkıntıyı aşacak başka enstrümanlar var. Müteahhitlerin kendi aralarında organizasyon kurmasını sağlamaya çalışıyoruz.

        Soyer'in açıklamalarından satır başları:

        HÜLYA HÖKENEK: Başkanlık profilinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

        TUNÇ SOYER: Herkes gibi, herkesle beraber olarak sürdürdüğümüz başkanlık macerası. Nedense siyasetçiler kendilerine ağırlık vehmederler. Sanki onlardan daha yüksekte bir konumdaymış gibi algılanır o ağırlık. Öyle olmadığınız vakit, yeri geliyor göbek atıyor, dans ediyor. bisiklete biniyorsunuz.

        HÖKENEK: İzmirlilerden nasıl geri dönüşümler alıyorsunuz?

        SOYER: Çok pazitif, oradan besleniyor. Çok yorucu bir tempo. Hiç beklemediğiniz anda beklemediğiniz şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Vatandaşın güleryüzü inanılmaz bir şey.

        REKLAM

        DENİZ ZEYREK: Personel memnun mu? Ben geldiğimde 'Başkan nerede' dedim, 'çöp topluyorlar' demişti.

        HÖKENEK: Belediye yöneticiliğine çok yeni bir yaklamış getirdiğiniz söyleniyor. Aynı zamanda eleştiriler de alıyorsunuz. 'Sayın başkan halk adamı imajı vermeye çalışıyor', 'ya da popülizm yapıyor' gibi.

        SOYER: Aslında 10 senedir belediye başkanlığı yapıyorum. Orada da başlangıçta benzer yaklaşımlarla karşılaştım. Orada ne olduğumuzu Seferihisarlılar gayet iyi biliyorlar. Koltuğun küçüklüğü büyüklüğü değil, insanın büyüklüğü, küçüklüğü hikayeyi değiştiriyor. Bozulmamak mümkün, öyle söyleyeyim.

        HÖKENEK: Nasıl bir İzmir devraldınız?

        SOYER: Sürprizle karşılaşmadım. 10 yıldır İzmir'in ilçesinde belediye başkanlığı yapıyordum. Nereye gitmekte olduğumuzu, ne ile karşılaşacağımızı biliyorduk. izmir'in birçok sorunundan bahsetmek mümkün. Bence en mühimi İzmir belki 50-60 yıldır çok fazla kendi kabuğun içine büzüşmüş, dünyadan kopmuş adeta.

        "KENT REFAHINDAN ARKA SIRADAKİLER DE PAY ALMALI"

        SOYER: Öncelikle İzmir'i dünyayla buluşturmak lazım. Dünya kenti olduğunu tekrar günışığına çıkarmak lazım. Bunun dışında günlük sorundan da bahsetmek mümkün. Ulaşım, katı atıkla ilgili.

        SEVİLAY YILMAN: İzmir'i dünya kenti yapmak lazım derken... İzmir'i sol yönetiyor. Priştina, Aziz Bey. İzmir'in kendine kapalı olmasının nedeni sizden önceki yöneticilerin de kabahatı değil mi? İzmir korkunç bir gecekondulaşmanın merkezi. Çok sorun var şehirleşmeyle ilgili. Sizden önceki yöneticiler, büyükşehir belediye başkanları da sizin partinizdendi...

        SOYER: Bunun AKP ile CHP ile ilişkisi yok. Bu bir tercih meselesi. Benden önceki başkanımızın öncelikleri vardı. Çok doğru tercihler olduğuna inanıyorum, saygı duyuyorum. Bugün içinde bulunduğunuz koşullarda önceliğin başka bir yerde olduğuna inanıyorum. Arka sıradakiler meselesi. Sadece kentin ön sıralarında oturanların değil arka sırada oturanların da kentin ürettiği refahtan pay almasını sağlama önceliğim var. Yüzlerce yıldır Akdeniz'deki çanakta ticaret hacminin yüzde 30'unu yöneten bir kentmiş İzmir. Sonra yavaş yavaş bunlar yok olmaya başlamış. Bugün zaten kent diplomasisi diye bir şey var. Paris Fransa'dan, Londra İngiltere'den daha önde. İzmir'in dünyaya söyleyeceği çok fazla sözler var.

        NİHAL BENGİSU KARACA: Sizin ilk 100 günde Halk Gıda, Halk Et, Halk Süt gibi üreticiden direk tüketiciye ucuz, kaliteli mamül teketmesini sağlayacak projeleriniz vardı. O noktada neredesiniz? Başka önceliklerim var diyebilirsiniz fakat İzmir'de o kadar keşmekeş, katılaşmış, kabul halini almış sorunlar ki bunlar. Aralık ayında çok yoğun yağış olmasına rağmen İzmirli bidonlarla su taşımak zorunda kaldı. Demek ki çok temel, hayati bazı fiziksel problemler henüz çözülmüş değil. Bunlar da sizin üzerinize kaldı. Enkaz devraldık der misiniz?

        SOYER: Evet biz örneğin süt dağıtımını 135 binden 152 bin haneye çıkarttık. Büyütüyoruz. 13.1 milyon litre süt alıyorduk bu sene 15 milyonun üzerine çıkartacağız. Arka sıradakilere öncelik vermeye devam ediyoruz. Aydın Büyükşehir Belediyemizle beraber Halk Et Gıda dükkanını açtık. Buca'nın bir mahallesinde bu dükkanı açtık. Şimdi bu dükkanlar daha da artıyor. Kadifekale'de üretici pazarı açtık. Sadece kendi ürettiğinizi satabiliyorsunuz.

        "BU GERÇEKTEN FALET! HER KENTİN BAŞINA GELEBİLİR"

        SOYER: Bunlarla beraber aile ekonomisine katkı yapmaya başladı insanlar. Küçük üretici bu işin anahtarı. Eğer üretmekten vazgeçiyorsa küçük üretici, kentte ucuz işgücü haline gelmeye başlıyor. 2 metreye 20 cm. genişliğinde çok büyük su isale kanalı var. Kentin dört ilçesinin su beslemesi o isale hattıyla yapılıyor. Bu kanal patladı. Büyük bir felaket.

        YILMAN: DSİ'nin miydi kanal?

        SOYER: 1985'de DSİ tarafından yapılmış sorumluluk Büyükşehir Belediyesinde. Bu felaket her kentte yaşanabilir. Orada biz 60 saatlik kesinti öngörmüştük. Geceli gündüzlü çalışmayla 40 saatte tamamlandı. Şimdi gelişen bir sistemi keşfettik. Adeta bir robot. Nerede sedimantasyon yüksek, patlama var bunu öngörüyor. Orada bypas yapacak bir tedbiri alma ihtimaliniz var. Gerçekten bu bir felaket. Fakat bunun çaresini de buluyoruz. Bundan sonra böyle bir sorunun yaşanmaması için ne gerekiyorsa yapıyoruz.

        DENEZ ZEYREK: Son görüşmemizde Cumhurbaşkanının belediye başkanlarının toplantıdan bir anektod anlatmıştınız. Ankara ile ilişkilerinizde düzelme var mı? Çiğli tramvayı hala konuşuluyor. Bir gelişme var mı?

        SOYER: O gün gerçekten büyük umut ve heyecanla gittik. Belki Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez sayın Cumhurbaşkanımız büyükşehir belediye başkanlarını davet etmişti. Bütün bakanlar karşımızdaydı. Tek tek belediye başkanları hangi bakandan ne talebi varsa konuşma fırsatı bulduk. Heyecan verici bir buluşma oldu. İzmir'in çok sorunu var. Bunlardan bir tanesi elektrik fabrikasıydı. Bu bir endüstriyel miras, kültür mirası. Çok metruk, dökülüyor. Özelleştirme İdaresi bu binayı ihaleye çıkardı. Göreve geldiğimden bir hafta sonraydı ihale tarihi. İhaleye katıldık 35 milyon lira bedelle ihale bize kaldı. Bina koruma altında ancak aslına uygun restore edebilirsiniz. O gün sayın Cumhurbaşkanımıza arz ettim. Hazine Bakanımıza 'ne yaptınız, durum nedir' dedi. Bakanımız ilgileneceğini söyledi. Ne yazık ki onunla ilgili bir adım atılmadı henüz.

        ZEYREK: Kapı da kapatılmadı, ama çözülmedi de...

        "CUMHURBAŞKANININ TALİMATINA RAĞMEN MESAFE ALAMADIK"

        SOYER: İhaleye girip satın alıyoruz ve fakat hala bu onaylanmıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın iradesiyle bu noktada.

        YILMAN: Cumhurbaşkanının iradesine rağmen bu direniş?

        SOYER: Üzücü olan yanı orada konuşulanların gereklerinin yapılmasına dair hiçbir şey olmadı. Bizim balıkçı barınağı meselemiz var, feribotlarımız açıkta demirliyorlar, her fırtına koptuğunda yüreğimiz ağzımıza geliyor. Çiğli tramvayıyla ilgili olumlu bir netice alacağız. Taleplerimize cevap da almıyoruz.

        İSMAİL SAYMAZ: Whatsapp grubunda en son ne zaman mesaj aldınız?

        SOYER: Kurulduğuyla kaldı.

        SAYMAZ: Buca metrosuyla ilgili devlet kurumları ya da bankalar size kredi vermedi mi? İzmir göç alan bir kent diye biliyorum. Ne kadar göç alıyor. Aldığı göçün niteliği nedir?

        SOYER: Buca metrosu İzmir tarihinin en büyük bütçesi. O mahallelere metro girdiği anda. Üçyol ile Tınaztepe kampüsünün bulunduğu üniversiteyi bağlıyor. 9 Eylül Üniversitesi'ni. Belki de İzmir'in en hızlı büyümüş, en çarpık yerleşimlerinden biri olan bölgeden bahsediyoruz. Metro sadece ulaşım aracı olmanın ötesinde o bölgedeki yaşam kalitesini yükseltecek. 1 milyar 70 milyon dolarlık proje. Büyükşehir belediyesinin finans gücüyle yapacağız bunu.

        SAYMAZ: Neden kendi bütçenizle yapıyorsunuz?

        SOYER: Gönül ister ki hükümet destek olsun. Halkapınar Otogar projesi var. 4 yıldır adım atılmıyor. Projesi hazır, yatırım planı hazır. Ankara'ya gittiğimizde sayın Cumhurbaşkanımıza ifade ettik. Buca Metrosu için de finansmanın tamamını sağlamış değiliz. Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası'ndan 80 milyon Euro aldık. Fransız Kalkınma Ajansı ile anlaşma yaptık. Dünya Bankası ile anlaşma yapıyoruz.

        SAYMAZ: Türkiye içinden...

        SOYER: Maalesef yok. Bu kadar düşük faizle bulmak mümkün değil. Türkiye'nin kredi derecelendirmesinden daha yüksek bir puanı var İzmir'in. 3 A, yani yatırım yapılabilir ve güvenilir anlamına geliyor.

        "KAMU BANKALARIYLA ÇALIŞMAKTAN DOLAYI BİR SIKINTI YOK"

        SAYMAZ: Biraz açar mısınız?

        SOYER: Türkiye'nin kredi derecelendirme kuruluşları tarafından verilen İzmir'in arasında fark var. İzmir hep yüksek. Bu da geçmiş dönemin aslında saygıyla yadedilmesi gereken başarısı. A, A, A yani yatırım yapılabilir, güvenilir.

        ZEYREK: Düşük risk dolayısıyla ucuz kredi.

        SAYMAZ: Birçok kamu kurumu alamaz mı?

        SOYER: Alamaz.

        ZEYREK: Mansur Yavaş da bize kamu bankaları kredi vermiyorlar diye şikayet ettiler. Sizin durumunuz nedir?

        SOYER: Kamu bankalarıyla da çalışıyoruz böyle bir sıkıntımız olmadı. İzmir 30-40 binlerden başlayarak 120 bine çıkmış dışarıdan aldığımız göç. İzmir'in 20-30 binlerden başlayarak verdiği göç var. Net bakiyesi, kalan göç miktarı 20 bin civarında. Bu da beyaz yakalı dediğimiz İstanbulluların göçüyle şekillenmiş.

        SAYMAZ: Neden geliyor İstanbullular İzmir'e?

        SOYER: Çok sebebi var ama inandığımı söyleyeyim. İzmir ılıman iklim. Sadece coğrafyadan kaynaklanan sıcaklıktan bahsetmiyorum. O iklim aynı zamanda siyaseti, ekonomiyi de şekillendiriyor. Ilıman bir siyaset ve ekonomi var İzmir'de. Köklerinde demokrasinin doğduğu yer İzmir. Türkiye'nin ılıman bir Akdeniz iklimine ihtiyacının olduğunu düşünüyorum, sert kış iklimine değil. İnsanlar bu nedenle İzmir'e geliyorlar bence.

        "İZMİR'E BEYAZ YAKALI VE ORTA YAŞ GRUBU GÖÇ EDİYOR"

        SAYMAZ: Politik göç var mı?

        KARACA: Sizin yavaş şehir tecrübenize de bağlayabilriz. Ama yaş faktörü var mı?

        SOYER: Doğrusu yaşların dağılımını gösteren elimde rakam yok. Ama bizim yaşadığımız, gördüğümüz örneğin eşi reklamcı, kendisi sanayici. Eşi İstanbul'da kalmaya devam ediyor, daha sonra ikisi birden göçüyor. Benim gördüğüm orta yaş grubu ve beyaz yakalı.

        SAYMAZ: İzmir'den niye gidiyorlar?

        SOYER: Genellikle gençler. Yurt dışına, İstanbul'a, Ankara'ya gidiyor.

        HÖKENEK: İzmir'e emekliler mi daha çok göç ediyor, gençler mi derken... İzmir emekli mi, genç kenti mi?

        SOYER: Kaçanlar çok daha parlak gelecek umuduyla gidiyorlar. İzmir'de böyle bir erozyon var. Teknoloji, ivonasyon da İstanbul çok daha fazla yol aldı. Bu gençler on nedenle yurt dışına gidiyorlar, İstanbul'a gidiyorlar. Bizim öncelikli işlerimizden biridir bu. O iyi donanımlı gençlere burada yeteneklerini geliştirme imkanı verecek iklimi yaratmak zorundayız. Bu ekosistem meselesi. Örneğin sinema endüstrisine ev sahipliği yapmaya talibiz. İstanbul'da sıkıştığını düşünüyoruz. Ticaret Odası ile barebar girişimciliğin merkezi olması için uluslararası projeyi birlikte yürütüyoruz. Bir yandan dışarıya kaçan gençlerimiz var, İzmir'in onlara ihtiyacı var. Bir yandan da dışarıdan gelen beyaz yakalıları İzmir'e entegre etmek istiyoruz.

        "93 BİN EVİN İHTİYACINI KARŞILAYACAK ELEKTRİK ÜRETİYORUZ"

        YILMAN: 20 yıldır CHP'li başkanların kabahati denilebilir. Sonuçta AK Parti yönetmedi İzmir'i. Çabanızı takdir ediyorum ama bu gerçeği koymak lazım. Bu İzmirli gençlerin işe, güce, yaşam kurmaya ihtiyaçları var buna göre İzmir'i konumlandıralım, çalışmalarımızı yapalım diye düşünmemişlerse, sizden önceki 20 yılın kabahatidir bu. Bu biraz da 'çantada keklik İzmir, nasıl olsa CHP tabanı bizi koltuğa oturtur' rahatlığında mı?

        KARACA: CHP ne yaparsa ya da ne yapmazsa İzmirli oy tercihin değiştirir? Böyle bir olasılık yok bence.

        SOYER: Yüzde 58 oyun neden verildiğini iyi analiz etmek lazım. Çok güçlü bir yaşam kalitesi, altyapı donanımı olduğu için bu veriliyor. Geçmiş dönemle ilgili eleştirilecek, hata bulunabilecek çok şey olabilir. Biyolojik ileri arıtma tesisi konusunda İzmir tek başına öncü bir şehir. 93 bin hanenin ihtiyacını karşılayacak elektriği çöpten üretiyoruz. Buradan da gelir elde ediyoruz. Orada 400 bin metrekarelik alan ağaçlandırılıyor. İzmirlileri dinlemediğiniz zaman size oy vermezler. Onları duymanız lazım. İzmirlilerin bir biçimde yönetime dahil olmakla ilgili hassasiyeti vardır. İzmirliler kendilerini kente ait hissederler. Kentle ilgili söz hakları olduğunu düşünürler.

        KARACA: Bir AVM yapalımaz mesela. Bir emekli öğretmen gider araştırır, dilekçe verir, 'dikemezsiniz' der.

        SOYER: İzmirlilerin kentlerine duydukları aidiyet çok güçlüdür. Türkiye'nin neresinden gelirse gelsin. İzmir'de 6 ay sonra kendisini İzmirli hisseder.

        "DEVLET BABA YERİNE BELEDİYE ANA DÖNEMİNİ BAŞLATIYORUZ"

        SOYER: Bu mesele önemli mesele. İzmirliye sormadan, onu dinlemeden bir şey yaparsanız İzmirli sizi reddeder. Cumhuriyet ve Atatürk değerleri konusunda İzmirli çok hassastır.

        HÖKENEK: Orada kemikleşmiş bir bakış açısı var.

        SOYER: Cumhuriyet değerleri ve Atatürk'le ilgili çok kararlıdır. Bölünme ve kutuplaşmayla ilgili net tercihi vardır. Buna izin vermez.

        KARACA: 2010 yılında Soli Özel'le İzmir'e gitmiştik. HDP konvoyuna patates, soğan, taş ne bulunmuşsa atılmıştı. Bu kent neden Kürt meselesiyle ilgili böyle düşünüyor diye konuşmaya gitmiştik. Son seçimlerde özellikle Cumhurbaşkanı Hükümet Modeli'ne geçildikten sonra HDP'nin tabanı olarak görülebilecek Kürt İzmirliler, çok net bir şekilde CHP'nin politikalarına yakın hale geldiler.

        HÖKENEK: Bu beraberlik organik değil sentetik, çünkü AK Parti karşıtlığıyla besleniyor mu diyorsunuz.

        SOYER: Ermeni, Yahudi, İtalyan, Levanten bunların hepsi birarada ticaret yapmışlar. Komşusunun dinini, dilini, kültürünü bilmeden birlikte iş yapmışlar. Ürettikleri ekmeği bölüşmüşler. Bu çok güçlü bir kök, damar. Siz Ağrılı da olsanız, Mardinli de olsanız bir süre sonra kendinizi İzmirli hissetmeye başlarsınız. Konjonktürel olarak dalgalanmalar olmuştur. İzmir'in Cumhuriyet değerleri, Atatürk ve bunların getirdiği bir özellik var. O da kadınlar meselesi. İzmir bir kadın şehridir. Kadınlar hep öncüdür. Biz otobüslerimize kadın şoförler aldık. Trafiğe çıkmaya başladılar.

        HÖKENEK: Nelerle karşılaşıyorlar?

        SOYER: Bir şoför arkadaş geldi 'Bana bir tane adam otobüse selam vermedi, ama arkadaşın otobüsüne günaydın diyorlar' dedi. Kadın toplumu ıslah ediyor, adaba davet ediyor. Kadınların önde olduğu, hayatı tanzim ettiği bir şey var. Biz devlet baba yerine belediye ana dönemini başlatıyoruz İzmir'de. Baba zaman zaman ceberrut olur, parmak sallar, ama ana müşfiktir, evi tanzim eder, çocukları ayırmaz. Evin tasarrufu ona aittir.

        "İZMİR'DE AK PARTİLİLERLE İLGİLİ HİÇBİR SORUNUMUZ YOK"

        HÖKENEK: Yaşam kültüründen bahsediyorsunuz.

        SOYER: Bu coğrafyada doğmuş demokrasi. İnsanlık demokrasiyi bu coğrafyada keşfetmiş. Bu hakikaten sosyal gene dönüşmüş. Demokrasi birarada yaşamak demektir. Dolayısıyla İzmir'de bir damardır. İzmir demokrasinin kalesidir. Birlikte yaşamanın en güzel olduğu kenttir.

        HÖKENEK: AK Parti İzmir İl Başkanı Kerem Ali Sürekli mesaj göndermiş. Sayın Başkan Ankara ile ilişkilerde eksik bilgiler verdi. Mesela balıkçı barınağı ile eksiklikler giderilemedi. Karayolları altı pazarcılara tahsis edildi.

        SOYER: Biz aslında İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi'nde ekseriyete sahibiz. Kararlarımız oybirliği ile çıkar. Adalet ve Kalkınma Partili kardeşlerimizle birlikte irade ortaya koyarız.

        SAYMAZ: Cemevleri meselesi.

        SOYER: Orada bir sıkıntı var. Bizim şöyle bir irademiz var. Cemaati kültür evi olarak kullanılmasından şikayetçi. Burada ibadet istediklerini söylüyorlar. Oranın işletmecisi anahtarı veriyor, vermiyor. Sonuçta biz bunların devredilmesi gerektiğini ve ibadethane olarak kabul edilmesini düşünüyoruz. Komisyona getirdik, oy çokluğu ile geçti. Mecliste pazartesi enine boyuna konuşacağız. Karşılıklı tezler ortaya konacak.

        SAYMAZ: Bugün Kerem Bey'i aradım, ulaşamadım, bu sefer Alpay Özalan'a ulaştım. Özalan trafik sorununun keşmekeşe döndüğünü söylüyor. Hala kentsel dönüşümün çözülmediğini söylüyorlar.

        SOYER: Kerem Bey'den başlayayım. Bostanlı balıkçı barınağı ile ilgili açıkta duran feribotlarımız oradan yararlanabilsinler, buna izin verin diyoruz. Balıkçıların oradan gitmesi gerekmiyor. Bu izni vermiyor bakanlık. Önce balıkçılara barınak yapın, ondan sonra kullanabilirsiniz diyor. Körfez'de barınak yapılacak yer yok. Bu yetki üstelik bizde değil. Bakanlık böyle bir yazı göndermiş. Kerem Bey ilgilenirse müteşekkir kalırız. Bizim İzmir'deki AK Partililerle hiçbir sorunumuz yok. Birlikte çalışma iradesini geliştiriyoruz. Onlar da büyük içtenlikle destek olmak istiyor. Ankara'daki bakanlıkların bürokrasi kademelerinde tıkanıklık yaşıyoruz biz.

        "KÜÇÜK FABRİKANIN ONAYI NEDEN CUMHURBAŞKANINA TABİ OLSUN"

        SOYER: Bundan sonra 30 belediye başkanıyla birlikte toplantı yapacağız. Şubat'ta bir otelde beraber bir hafta sonu geçireceğiz. Asla ayrımcılık yapmak gibi bir niyetimiz yok.

        SAYMAZ: Kanalizasyon, koku sorunu, kentsel dönüşüm...

        SOYER: Biraz inşaat sektörünün içine düştüğü durum nedeniyle yarım kaldı. Yoksa projesi hazır. Ege mahallesinde yüzde 90 vatandaş tapularını teslim etmiş vaziyette. İhaleye çıktığımız zaman ne yazık ki, firmalar girmediler. Bütün müteahhitleri davet ettik, ortak irade ortaya koyun, belediyenin yapabileceklerinin önünü açalım dedik. Fakat ne yazık ki sektör ciddi krizde. Dünya Bankası ile de görüştük. Ay sonunda yaklaşık 200 milyon dolarlık bir kaynak aktarmaya Dünya Bankası muvaffakat ediyor kentsel dönüşümde kullanmak üzere. İhaleye girerken diyeceğiz ki, Dünya Bankası'ndan aldığımız krediyi devrederek onun kullanmasına imkan veriyoruz'. Altyapıda senelerdir sürdürülen bir çalışma var. Asıl süreci uzatan şey vatandaşın muvaffakatı. İkna etmeniz lazım. Bütün bunlar büyük ölçüde tamamlanmış vaziyette. İhaleye çıktığınızda firmanın evet inşaata başlıyorum demesi lazım. Bu sıkıntıyı aşacak başka enstrümanlar var. Müteahhitlerin kendi aralarında organizasyon kurmasını sağlamaya çalışıyoruz.

        KARACA: Ankara'yla ilişkilerde daha önce de mi böyleydi? Yoksa Cumhurbaşkanlığı Hükümetiyle mi bağlantısı var? Cumhurbaşkanlığı'nda Şükrü Karatepe başkanlığında yerel yönetim politikaları kurulu var.

        SOYER: Örneğin elektrik fabrikasının onayı sayın Cumhurbaşkanına tabi. Sistemi kilitleyen noktalardan biri bu. Böyle bir ihalenin neden sayın Cumhurbaşkanının onayına tabi olsun ki. Koskoca 82 milyonluk Türkiye. İzmir'in bir ilçesinde küçük bir fabrika var, özelleştirmenin onayı sayın Cumhurbaşkanına tabi. Bu sistemi kilitleyen bir durum. Gerçekten İzmir'in uzun yıllardır bekleyen çok şeyi var.

        "İKİNCİ ÇEVRE YOLU BİNALİ BEY'İN PROJESİYDİ"

        SOYER: Çevre Şehircilik Bakanlığı'nda birçok şey bekliyor. Hafif raylı sistem projesi bakanlıkta 4 yıldır bekliyor. Çiğli tramvayıyla ilgili onay bekliyoruz.

        HÖKENEK: Şöyle bir algı oluşuyor. Niye bekliyor? Sadece sistemle alakalı mı? Yoksa...

        ZEYREK: Dün Kadıköy'deydim. Kadıköy de Demir Yolları'ndan tahsis bekliyormuş.

        YILMAN: Bundan sonra İstanbul, sonra Antalya bekler herhalde.

        KARACA: Burada yapılan herşey gelir olarak, katkı olarak girdisi olacak.

        SOYER: Üstüne bize para vermesi lazım.

        ZEYREK: İzmir'de gazetecilere sordum. Benzer şeyler duydum. Birtakım vaatleriniz var. İkinci çevre yolu mesela.

        SOYER: İkinci Çevre Yolu Binali Bey'in vaadi. Biz de bunu araştırıyoruz. Çok ciddi ağaç kesilmesi gerektiren bir tablo. Acaba çevre yolu mu yoksa kent içinden bir başka aksın yaratılması mı?

        HÖKENEK: Sayın Yıldırım Bostanlı'dan Balçova'ya köprü yapma projesini sunmuştu. İzmir'in çılgın projesi denmişti.

        SOYER: Bu projenin bir ucunun bugün bizim UNESCO'nun doğal hayatı koruma programı çerçevesinde kabul edilmesiyle ilgili talebimiz var. Orada flamingo yürüyor. Orayı korumak mecburiyetindesiniz. Bir belediye başkanının asli görevinin kentinin doğasını korumak olduğunu düşünüyorum. Bozmak hakkı olmadığına inanıyorum.

        "DÜNYANIN EN BÜYÜK FUARI 2021'DE İZMİR'DE OLACAK"

        SOYER: Bu proje Gediz deltasına çıkacak bir ayak, bunu kabul etmek mümkün değil. Körfez'in etrafını dolaşmak diy ebir mesele yok. İki tane feribot alıyoruz, çok daha hızlı bir şekilde hızlı ulaşımı sağlamış olacağız.

        SAYMAZ: Şu an bana Baran Tursun Vakfı Başkanı, Mehmet Tursun, 'emekliler şu anda eylemde, toplu taşıma kartlarına zam yapmışsınız' Bu doğru mu?

        SOYER: Zam yapmadan hayatı sürdürmek mümkünse bunu hükümete sormak lazım herhalde. Bir yandan zamlara katlanacaksınız, bir yandan kendi ürettiğiniz hizmete zam yapmayacaksınız. Gaziemir-Karabağlar metrosunun proje ihalesine çıktık. İzmir'i hakikaten demir ağlarla öreceğiz. Deniz ulaşımını yüzde 3 oranında kullanıyoruz, biz bunu yüzde 14,5'lara çıkaracağız. İki yeni feribot geliyor. Biri Nisan biri Ekim'de gelecek.

        YILMAN: İzmir kadın şehri dediniz. Ben şunu merak ediyorum. 10 ay oldu başkan olalı. Bana sayar mısınız kaç tane daire başkanınız kadın. Belediye iştiraklerinizde genel müdürlerinizden kaçı kadın? İzmir'in yönetiminde söz sahibi olan kaç tane kadın yöneticiniz var?

        SOYER: 39 daire başkanının yarısı kadın. Genel sekreter yardımcılarımızın 2'si kadın. Genel müdür, genel müdür yardımcısı kadınlar var. Vali Hasan Paşa 1828'de ekmek zammı yapıyor. Çok fahiş zam. Vatandaş 'Paşam yapma' diyor. Ertesi gün kadınlar sokağa çocuklarıyla çıkıyor. Üç gün boyunca zammı protesto ediyorlar ve vali zammı geri alıyor. Kadifekale'de bir üretici pazarı açtık. Kadınlar orada bir kooperatif kurdular. Bunların işi gücü midye yapmaktı. Bir midye dolma yapmışlar, semiz otlu, zencefilli değişik midye dolmalar yapmışlar. 50 yıldır midye dolma yerim İzmir'de böyle bir midye dolma yapılmadı. Mardinli kadınlar bütün yaratıcılıklarıyla, özenleriye yepyeni bir şey keşfetmişler.

        ZEYREK: Sizin spor, gıda, gastronomi, kültür kenti planlarınız vardı.

        SOYER: 2021 yılında İzmir dünyanın en büyük gastronomi fuarına ev sahipliğine yapacak. İlk defa İtalya dışına çıkıyor ve biz ev sahipliği yapacağız. Kent merkezinde olacak. Dev bir organizasyon. Dünya mutfağını İzmir'e, İzmir mutfağını dünyaya taşıyacağız.

        "SURİYELİ GÖÇMENLERİN BÜYÜK BÖLÜMÜ İZMİR'DE KALACAK GALİBA"

        SOYER: İzmir yine 2021'de dünya kültür zirvesine ev sahipliğini yapacak. Botanik Expo'yu da alacağız.

        SAYMAZ: 7-9 arasında yüzde 50'ye indirmişsiniz.

        SOYER: Günün erken saatinde ve geç saatinde emekçi insanlara yüzde 50 indirimli seyahat yapıyor.

        HÖKENEK: Suriyeli sığınmacılar insanlık dışı koşullarda yaşıyor dediniz. Ne gibi çalışmalarınız var?

        SOYER: 150 bin civarında Suriyeli sığınmacımız var. Zor koşullarda hayatlarını sürdürüyorlar. Büyük bölümünün gitmeyeceğini tahmin ediyoruz. Kalacak gibi gözüküyor büyük çoğunluğu. Bizim bu nedenle bu insanların hem İzmir'e bir tehdit olmasını engellemek için, hem de gerçekten onların bu topluma faydalı hale gelmesini sağlamak için çalışmak mecburiyetindeyiz. Bunları entegrasyonu için dil öğretmekten, yaşam koşullarını iyileştirmekten başka çaremiz yok. Onların eğitimi ile ilgili, dil eğitimi, okullardaki eğitimlerine özel çaba harcıyoruz. Eğer bu insanlara sahip çıkamazsek, hem İzmir'in ahengini huzurunu bozmak tehdidiyle karşı karşıya kalacağız, hem de vicdanımız buna elvermez.

        KARACA: Böyle düşünmenizden çok mutlu oldum. Üyesi olduğunuz parti 'mülteciler, sığınmacılar gitsin' diyen siyasiler var. Siz sığınmacıların şehre entegrasyonunundan bahsediyorsunuz. İzmir halkı tarafından benimsenmezse...

        SOYER: Ben İzmirli'nin böyle bir eğilimi göstereceğini düşünmüyorum. içinde vardır mutlaka ama büyük çoğunluğunun ılıman siyaset nedeniyle böyle bir tavır göstereceklerine inanmıyorum. İzmirliler Suriyelileri de bağrına basacak. Safarad Yahudileri, Kanuni döneminde İzmir'e yerleştiklerinde yabancı madde gibi algılandı. Fakat bu entegrasyonun sonuda güne boyozla başlıyoruz. Boyoz Seferad Yahudilerinin İzmir'e getirdiği bir lezzet. Bu entegrasyonun zorlukları var ama aşıldığında zenginleştirici unsurlar öne çıkıyor. Melez, sentez güzeldir. İzmir'i bu sentez var etmiştir. Bu meselenin bir süre daha sancıları olacaktır belki. Ama eninde sonunda bir arada yaşamayı öğreneceğiz.

        "BİZ ÖVÜNÜYORUZ AMA ATATÜRK 1930'DA YAPMIŞ BUNU"

        ZEYREK: Siz yabancı turist akını olacak diyordunuz. Neden yabancı turistler İzmir'e gelmiyor?

        SOYER: Bu bizim için çok üzücü bir tablo, hatta utanç verici tablo. Biz Antalya'nın sahip olduğu olanaklardan çok daha fazlasına sahibiz. Efes bir uçta, Bergama bir uçta. Kadifekale, Agora olağanüstü tarihsel ve doğal zenginlik var. Lojistik anlamda çok uygun bir nokta. Belki ihmaller olabilir, ama net bir şey söyleyeyim, artık asılmanız lazım. Kentler arasındaki rekabet o kadar güçlü ki. Barselona o kadar turist alıyorsa oranın yöneticilerinin başarısı. Biz şimdi doğrudan uçuş yapılamasını sağlayacağız. Biz tekrar İzmir'i durak noktası yapmak için İtalya'ya gidip firma yetkilileriyle görüşüp ikna ettik. Gastronomi turizmi, ekolojik turizm, agro turizmle ilgili bütün bunlar sonunda İzmir'in gerçek potansiyelini ortaya çıkaracak.

        YILMAN: Siz açmak istemiyorsunuz belli ki ama, ben açmak istiyorum. Bilinen bir gerçek. Geçtiğimiz hafta İsmail ile Selmat Öğüt arasında başlayan ve 1 haftadır gündemimizde olan konu, Kemalizm meselesi. Kemalizm deyince akla ilk gelen şehir İzmir. İzmirliler'in kendilerini Kemalist olarak tanımladıkları bir gerçek. Bana göre Atatürk demek Kemalizm demek değildir. Kemalizm doktrini İzmir'i acaba teslim aldığı için mi kendini dış dünyaya kapatmış diyebilir miyiz?

        SOYER: Ben bunun haksızlık olacağını düşünüyorum. Tabii ki Kemalistim.

        YILMAN: Gerçekten mi? Hem Kemalist hem demokrat!

        SOYER: Klişeler üzerinden tanımlar yaptığınız zaman klişelerin ifade ettiklerine mahkum oluyorsunuz. Biz kadınların göreve getirilmesiyle iftihar ederken Atatürk 1930'larda pilot uçurmuş. Ben Kemalizmden bunu anlıyorum.

        KARACA: Sizin Alevilerin cem evi talebini, Kürtlerin taleplerini, onlarca farklı toplumsal sorunun çözümünü sadece Ankara'nın insafına bıracağımız zamanı geçtik. Bu Kemalistin kuracağı bir cümle değil. Kürtlerin ana dilinde kamusal hizmet alma hakkından bahsediyorsunuz. Kemalist doktrinle bu açıklamanın çeliştiğini düşünüyorum. Birçok Kemalizm çalışmış siyasal bilimci benim gibi düşünecektir. Kürtlerle ilgili ana dilde eğitim hakkı Ankara'nın insafına bırakılmaz cümleniz çok güçlü bir cümle. Bunun nasıl içini doldurmayı düşünüyorsunuz?

        SOYER: Biz bir adada yaşamıyoruz. Kendi kabuğu içinde dünyadan kopuk bağımsız bir kentte yaşamıyorzu. Bugünkü siyasetin sığlıklarını bir tarafa bırakarak, ötekileştirme kültürünü bir tarafa bırakarak söylemek istiyormu ki siyaset hayatı dönüştürme sanatıdır. Bir kenti yönetirken çok güçlü bir siyasi perspektif de taşımak zorundasınız. Tarihinizi, kültürünüzü çok iyi bilmeyi, dünyayı çok iyi takip etmeyi gerektiriyor. Örneğin sürdürülebilir kalkınma hedefleri. BM'nin ortaya koyduğu 17 hedef var. Bu tamemen siyasi perspektifle ortaya konmuş bir şey. Biz kent yöneticisi olarak bunu takip etmezsek kendi kentimizi kendi kabuğu içine mahkum bırakmış oluruz.

        SAYMAZ: Karşımızda Konya Belediye Başkanı oturduğunda ona müftü muamelesi yapmıyorsak, İzmir Belediye Başkanı oturunca Kemalizmi sorguluyorsunuz... İzmir Belediye Başkanı Atatürkçü Düşünce Başkanı değil ki...

        SOYER: Kendimi anlatmaya çalışıyorum. Ben siyaset yapıyorum. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerini takip ediyorsanız bunun adı siyasettir. Kentler ağında yönetici olmak gibi bir noktaya geliyorsanız. Uluslararası siyaseti de ulusal siyaseti de çok iyi takip etmek zorundasınız. Ben kendimi sosyal demokrat olarak tanımlıyorum.

        "TÜRKÇE BİLMEYEN VATANDAŞLARA HİZMET GÖTÜRMEK ZORUNDAYIZ"

        ZEYREK: Hanımefendiler sizin Kemalizm meselesini Kenan Evren gibi yasakçı, başörtüsünü yasaklayan. Kemalizm dendiğinde bunu anlıyorlar. Siz böyle bir adam mısınız? Başörtüsüne karşı mısınız?

        SOYER: Böyle bir şey olur mu, yapmayın Allah aşkına!

        SAYMAZ: 12 Eylül'ün gardrop Atatürkçüleri Kemalistleri hapse atmıştır. Uğur Mumcu, Ali Sirmen hapishaneye girmiştir. Siz gardrop Atatürkçüleri ile Kemalistleri karıştırıyorsunuz.

        SOYER: Ne çekiyorsak galiba bu kalıplardan çekiyoruz. Oysa bu kalıplara sığmayacak kadar deriniz, zenginiz. Herkesin aklında başka bir sosyal demokrat tanımı olduğu gibi başka bir Kemalizm tarifi olabilir. Ben eşitlikten yana, demokrat, sosyal demokrat, Atatürk ilkelerine inanan bir insanım. Hayatın yerelde aktığını, geleceğin dünyasının yerelin şekillendireceğine inanıyorum. O nedenle merkezin iradesine, insafına bırakılmayacak kadar önemli bir şey olduğunu düşünüyorum. AK Parti'nin 'Resmi dilimiz Türkçesidir, ancak vatandaşlarımızın ana dilde kamu hizmetlerinin ulaşılmasına hız vereceğiz' demişti. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Benim Türkçe bilmeyen vatandaşlarım var. Suriyeliler, Kürtler, Boşnaklar var. Ben onların belediye hizmetine erişimini kolaylaştırmak zorundayım.

        YILMAN: Sayın Kılıçdaroğlu İstanbul Büyükşehir Belediye bünyesinde Kürtçe kursları verilecek demişti. İzmir'de böyle bir şeyi düşünüyor musunuz?

        SOYER: Şu anda yok ama düşünüyoruz. Biz aslında halk buluşmaları dediğimiz şeyi her başlıkta yapıyoruz. Tarım, ulaşım, turizm, kültürde birçok başlıkta. Bununla ilgili yapmak istiyoruz. Herkes eteğindeki taşları döksün, nasıl bir çare bulabiliriz.

        "BU KANUN HUKUKİ MEŞRUİYETTEN YOKSUNDUR"

        ZEYREK: Sizin mobil makanımız var. Kürt hemşehrileriniz geliyorduk. HDP'li seçmenleriniz geliyordur muhtemelen. Mesela Demirtaş'ın durumunu soran oluyor mu? Kayyum meselesini dile getiriyorlardır. Onlara verdiğiniz yanıtı merak ediyorum.

        SOYER: Seyyar makam çok güzel bir icat oldu. Bir minibüsü makam odasına çevirdik ve onunla beraber İzmir'de dolaşıyoruz. Genel Sekreterim, yardımcılarımızı yanında götürmeme imkan veriyor. Yol boyunca tartışacak, çalışacak imkan yaratmış oluyoruz. Gittiğimiz yerde özel konuşmak isteyen oluyor bir kahvehanede. Onu hemen özel makama alıyoruz. Vatandaşa dokunma imkanı buluyoruz. Tam da dediğiniz gibi herşeyle orada yüzleşiyoruz. Bu çok kolaylaştırıcı bir şey. Büyük keyifle sürdürüyoruz. Çok geniş bir imkan sunuyor bize. Tüm belediye başkanlarına tavsiye ediyorum. Kayyum meselesi galiba dündü, sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yaptı, 'Kanun eşittir hukuk demek değildir her zaman' dedi. Benim kayyum meselesine bakışım tam da bununla ifade edecek bir şey. Kanun terör nedeniyle bir belediye başkanı görevden alınırsa kayyum atanır diyor. Fakat onun yerine niye meclisten birini seçmezsiniz. Terörle iltisakı yoksa, bağlantısı kurulmuyorsa, seçilmiş meclis üyeleri arasından biri neden belediye başkanı olarak seçilmez. Bizim demokratik geleneğimizde böyle uygulama vardır. Belediye başkanı vefat eder, istifa eder, görevden alınırsa meclis kendi arasından seçer. Nitekim rahmetli Ahmet Priştina vefat edince de meclis seçti. Urla örneğinde de bunu yaşadık. Hukuken meşru olan, kamuoyu vicdanında karşılığını bulacak olan şey budur. Beklentimiz bu yöndeydi. Urla Belediye Başkanlığına bir kayyum atandı. Demokratik geleneklerimize, hukukun meşruiyetine uygun değil. Kanun böyle diyor olabilir ama bu kanun hukuki meşruiyetten yoksundur.

        SAYMAZ: Anladığım kadarıyla 2010-2011'de eski Urla Belediye Başkanı sohbet toplantılarında bulunduğunu, Afrika'ya geziye gittiğini ifade ediyor. Acaba onun bu kimliği bilinmiyor muydu? Neden bu husus irdelenmedi. Suçludur demiyorum, eğer öyleyse CHP Urla belediye başkanlığına kadar yükseldi?

        SOYER: Koskoca Cumhurbaşkanımız yanıldı. Ben şahsen cezaevinde gittim ziyaret ettim. Benim vicdani kanaatim suçlu olmadığı yönünde. Tanıdığım kadarıyla mali müşavirlik yapan bir kişi belediye başkanlığından önce. Her mecrada müşteri arayışına gitmiş. Rotary'iye de gitmiş, sanayi odasına da gitmiş. Benim anladığım bir ticari ilişki kurulmuş. Bana söylediği ve vicdani kanaatim suçlu olmadığı yönünde. Ama bunu değerlendirecek kişi ben değilim. Yargıçlar bunu değerlendireceklerdir.

        "HUKUKÇUYUM BÖYLE BİR ŞEYİ SÖYLEMEK HADDİM DE DEĞİLDİR"

        HÖKENEK: FETÖ'cü olduğu bilinen kurumlarla mı iş ilişkisi?

        SOYER: Kişilerle. Bütün bu ilişkileriniz olacak sonra belediye başkanı olmaya talip olacaksınız. Herşeyiniz araştırılacağını öngörürsünüz. Basiretli bir insan bunu düşünür zaten. Dolayısıyla geçmişte suçu olduğunu düşünen bir insanın böyle bir şeye talep olmaması gerekir. Ben ne delilleri biliyorum, ne MİT raporlarını biliyorum.

        SAYMAZ: Bu kişi olmasa herhangi bir kişi de kazanıyor. Dolayısıyla neden bu kişi? Urla'da bu kişiye muhtaç değil ki CHP.

        SOYER: Ayakları yere basmayan şaibeler, suçlamalar nedeniyle niye aday yapmak istediğiniz birinden vazgeçebilirsiniz ki.

        HÖKENEK: Bu arada savcılık kuvvetli deliller var diye açıklama yapmış.

        YILMAN: 2014'e kadar varmış, sonra askıya almış. AK Parti'nin bağlantılı olduğu bayağı bir insan 2014'e kadar ilişkileri vardı. Ama niye o?

        SAYMAZ: CHP Urla'yı yüzde 65-70 alıyor. Neden bu kişi? Ben de suçlu diye ithamda bulunmuyorum zaten.

        SOYER: Varsa yaptığı bir şeyler bunu CHP yönetimi olarak bilmenize imkan yok ki.

        KARACA: Siz 'Biz belediye meclisinden birini seçeceğiz ve Urlalılar ve bizim tarafımızdan gerçek belediye başkanı olarak muamele görecek' demiştiniz.

        HÖKENEK: Tunç Soyer isyan bayrağı açtı diye haberler yapıldı.

        SOYER: Yok öyle değil! Bu meclis meşru seçilmiş meclistir. Vatandaşla iletişim kurmaya devam etmek zorundadır. Bu insanların terörle hiçbir bağlantısı yok, bu arkadaşlarımız meclis üyesi gibi çalışmaya devam edecekler. Onların arasından bir arkadtaş bu gruba başkanlık etmelidir. Ama ben şunu söylemiyorum, kayyumu tanımıyoruz, mecliste seçeceğimiz birisiyle devam edeceğiz. Ben hukukçuyum, böyle bir şey söylemek haddim de değildir.

        "KANAL İSTANBUL'A BİR VATANDAŞ OLARAK İTİRAZ İMZASI ATTIM"

        HÖKENEK: Kayyuma genel bakışınızı merak ediyoruz.

        SOYER: Çok net olarak söyleyeyim, kayyum uygulaması hukuken meşru bir uygulama değildir. Kanuni olması onu hukuken meşru hale getirmiyor. Bir belediye başkanını siz görevden alıyorsanız onun yerine meclisten birini seçmek durumundasınız. Aksi takdirde meclisi de suçlu ilan etmeniz lazım, iddianame hazırlayıp mahkemeye sevk etmeniz lazım. Benim anladığım demokrasi anlayışı budur.

        YILMAN: Kanal İstanbul'da İzmirli olarak itiraz dilekçesi verdiniz. Kaygılarınız neler? İzmirli de olsanız Türkiyeliyiz sonuçta.

        HÖKENEK: Sayın Cumhurbaşkanı bir taraftan sayın İmamoğlu'na cevap veriyor. Deniliyor ki, 'İzmir'in sorunlarıyla ilgilenmek yerine neden Kanal İstanbul'la ilgileniyor' deniyor.

        SOYER: Kanal İstanbul'la ilgili de bir belediye başkanı asli görevidir kentine sahip çıkmak. Ağacına, böceğine sahip çıkmak. O kenti kent yapan kentin hikayesidir. Tarihi, geçmişi, doğal zenginliğidir. Korumak mecburiyetisindesiniz. Kanal İstanbul projesinin İstanbul'un doğasına ağır tahribat yapacağını düşünüyorum. Duyduğum gerekçelerin hiçbirini onun mecburiyet olduğunda beni ikna etmeye yetmedi. Tabii ki meselem İzmir ama bir cümle de olsa bunu söylemek vatandaş olarak hakkım diye düşünüyorum.

        HÖKENEK: Kanal İstanbul bilimin mi, siyasetin konusu mu?

        SOYER: Tabii ki bilimin konusu.

        ZEYREK: Doğasına aykırı ise bilimin uğraşmasına gerek yok bunu.

        SOYER: Bilim bu söylediğim şeyi doğrular.

        ZEYREK: İzmir'in çevre yolundan bahsederken İzmir'in ihtiyacı var ama ormanlarına kıymak gerekiyor, burada siyasi karar vermek gerekiyor. Burada stratejik bir şey düşünülmüş, Boğazı koruyalım diye siyasi strateji var. Biraz önce dediğiniz gibi İstanbul'un doğasına zarar verecek diyorsunuz.

        SOYER: Bu tahrip sözkonusu ise siyaseten karşı çıkıyorum o zaman.

        KARACA: Politik bir mesele aslında. Para kazandıracaksa, kâr elde edecekse hadi yapalım denilebiliyor modern dönemde. Çevreyi korumak ne olursa olsun, belki gelirimiz azalacak ama kardeşim zarar da etsek bu şehrin doğasını koruyacağız aslında politik bir karar.

        SOYER: Ben flamingoların da başkanı olacağım demiştim. Ben o flamingoların bu şehrin ayrılmaz parçası ve sahip çıkılması gereken zenginliği olduğunu düşünüyorum.

        "11 BELEDİYE BAŞKANI İLE ORTAK TARIM POLİTİKASI GELİŞTİRDİK"

        ZEYREK: CHP'nin 89'da kötü bir deneyimi var. Bunun yükünü nasıl hissediyorsunuz? Mansur Bey'le, Ekrem İmamoğlu ile nasıl bir dayanışma var aranızda?

        SOYER: Ben bir zafer kazandığımızı düşünmüyorum 31 Mart'ta. Sadece bir avans aldığımızı düşünüyorum. Bu millet bize avans ve kredi verdi. Tam olarak bize güvendiklerine inanmıyorum. Ama büyükşehirleri bize teslim ettiler. Bu güveni sağlamak için bizim çok başarılı olmak gibi mecburiyetimiz var. Her ay 11 büyükşehir belediye başkanı olarak biraraya geliyoruz. Ortak yapacağımız çalışmaları konuşuyoruz. Tarım politikasında birtakım adımlar atacağız. Üreticilerimizin, kooparetiflerimizin ürettiğini birlikte pazarlamak. İzmir'in ürettiğini İstanbul, Ankara ile aracıyı ortadan kaldırarak nasıl buluştururuz? Bunun için ortak tarım politikası geliştirdik. Üretci pazarları açacağız. Semt pazarları haftada bir gün kuruluyor. Bir gün de üretici pazarı olarak kuracağız oraları. Üretici kooperatifinin ürünlerinin satıldığı pazarlar açacağız. Biz 11 büyükşehir belediye başkanı bilişim teknolojileri, tarım, turizm konusunda ortak adımlar atmaya gayret edeceğiz. Geçen gün Özlem Hanım'la Mansur Başkana gittik 'yanındayız, ihtiyacın olduğu yerde bizi kullan' dedik. Ekrem Bey'le de çok iyiyiz.

        HÖKENEK: Yerel seçim öncesinde tanzim satışlarını CHP çok eleştirmişti?

        KARACA: O zaman niye çok eleştirildi?

        SOYER: Evet bu polemikler oldu. Şubat ayında 24 ayrı uluslararası ihaleyle 200 bin ton patates alımına çıktı bu hükümet. Üstelik sıfır vergiyle. Patatesi ithal ettiğiniz ülkedeki üreticiye destek veriyorsunuz, kendi üreticinize destek vermiyorsunuz. Burada küçük üreticinin hayatta kalması mümkün olmuyor ve kentteki ucuz işgücüne dahil oluyor.

        "WHATSAPP GRUBUNUN İSMİNİ BİLE HATIRLAMIYORUM"

        YILMAN: Ekrem İmamoğlu'nun Kanal İstanbul'daki duruşu belli. Şöyle bir şey var tırnak içinde İmamoğlu diğer belediye başkanlarından 2 ay sonra rötarlı geldi. Geldiği günden bu yana çizdiği profille belediye başkanlığından çok liderliğe oynayan, Cumhurbaşkanlığına oynayan davranış sergilediği yönünde söylenenler var. Sizce de öyle mi?

        SOYER: Ben samimi niyetinin İstanbul'la ilgili olduğunu düşünüyorum. İstanbul'u iyileştirmek, güzelleştirmek gibi kaygıları olduğunu düşünüyorum. İstanbul Belediye Başkanlığı bambaşka bir şey. İnsanların böyle bir yakıştırma yapması anlaşılır bir şey. Onun kişisel karizmasından gelen bir şey. Ben onun daha çok İstanbul'a kafa yorduğunu düşünüyorum.

        HÖKENEK: Sizin siyasi hedefiniz nedir? İmamoğlu Cumhurbaşkanlığına hayır da demedi, evet de demedi...

        SOYER: Ben İzmir'e aşığım. İzmir Belediye Başkanlığı olmaktan gurur duyuyorum. Canla başla çalışıyorum. Hayatımda dönüm noktası olan bir şey var. Üniversite yıllarında günlük tutarken orada bir notum var; Türkiye'nin geleceğiyle ilgili söz söylemek istiyorum. Onu İzmir Belediye Başkanlığı'nda söylüyorum. Seferhisar 10 yıl önce uluslararası kentler ağına katılan ilk kent oldu. Sonra 17'ye çıktık. Logosu salyangozdur bu networktur. Kabuğu serttir ve içindekini iyi korur, antenleriyle bütün dünyayla iletişim kurar. Yavaşlığı doğanın ritmiyle uyumlu olmaktır. Bir de iz bırakır. Ben de iz bırakmak istiyorum. Onun hangi koltukta, makamda olduğu hiç umrumda değil.

        HÖKENEK: Siz Ankara başkent benim gündemimde yok diyebilir misiniz?

        SOYER: İzmir'den mesulüm. Aşkla seviyorum. İzmirlilerle beraber daha iyi bir İzmir yaratmak için son nefesime kadar çalışmaya devam etmek istiyorum, çok net.

        KARACA: Flamingoların da belediye başkanıyım dediniz. Espriyle şunu sormak gerekiyor, şehirdeki dindar ve muhafazakarların belediye başkanı mısınız? Özellikle AK Parti iktidara geldikten sonra tercih değişikliğiyle ısrarlı olarak CHP'ye veriyor olsa da kentte muhafazakâr ve dindar kitleler de yaşıyor. O CHP'li olmayan muhafazakâr, dindar kitlelerle temasınız nasıl? Bir değerlendirme yaptınız mı?

        SOYER: Yıllar öncesinde Konak'tan Karşıyaka'ya vapurla gidiyordum, karşımda başörtülü bir hanımefendi ile sohbet ettik. 'Ben Ankara'da da yaşadım ama hiçbir yerde İzmir kadar rahat etmedim'. Bu benim için çok değerli dersti. İzmirliler birliktelik içinde yaşıyorlar. Ben de asla böyle bir ayrım yapmıyorum. Olabildiğince bütün İzmirlileri kucaklamaya çalışıyorum.

        KARACA: Büyükşehir belediye başkanlığını icra ederken görev tevdi ettiğiniz insanlar içinde başörtülü figür var mı?

        SOYER: Hayır o yapıyı olduğu gibi devraldım. O yapıda kim varsa onlarla beraber yürüyorum. Ne işten çıkarma yaptım ne de büyük oynamalar yaptım. O yapıyı koruyarak sürdürüyorum. Ama asla önyargım yok. Tam tersine büyük saygı duyuyorum. Hakikaten kucaklamak için, onların huzurunu ve mutluluğunu sağlamak için elimden ne geliyorsa yapıyorum. Bunu da hepsi bilir.

        SAYMAZ: Whatsapp grubunun adı ne? En son mesaj ne zaman gelmiş?

        SOYER: İsmini hatırlamıyorum. En son kurulduğu gün gelmiş. Gerçekten ismini bile hatırlamıyorum.

        "BEN BABAMLA HER ZAMAN İFTİHAR EDİYORUM"

        SAYMAZ: Merhum babanız seçimde çok gündeme getirildi. Bir ikincisi Kandil'in adayı gibi bir iddia öne sürüldü. 6 ay sonrasında hissiyatınız nedir? Babanızla sınanmış olmak, kırgınlık, üzüntü yarattı mı?

        SOYER: Tabii ki insan çok üzülüyor. Hiç hak etmediğinizi düşünüyorsunuz. Tabii ki incindim ve kırıldım. İzmir'e hizmet etmek aşkı, bu tutku bütün bunları elinizin tersiyle bir kenara itmeyi mümkün kılıyor. Aksi takdirde takılırsanız bütün enerjinizi bunlara hasretmeniz gerekiyor. Bunların doğru olmadığını ve hangi nedenle yapıldığını anladım? Artık kırılmıyorum, umursamıyorum. Kendimi bir nöbetçi gibi hissediyorum ve layığıyla yapmaya çalışıyorum. Bu saldırılar umrumda değil. Böyle siyaset yapmak çok üzücü. Biz birbirimize muhtacız.

        SAYMAZ: Babanız Fetullah Gülen'e ilk soruşturmayı açan askeri savcı diye biliyorum, ilk kez hapiste yatmasını sağlayan bir savcı.

        SOYER: Doğrudur, ilk kez hapiste yatmıştır.

        KARACA: Sizin o dönemde yapılan birçok yanlış uygulamaya itiraz ediyorum demeniz de beklenmiş olabilir. Ülkücülerde o dönemin, 12 Eylül nedeniyle çok büyük acılar çekmiş olan insanlarında.

        SOYER: Bunu bana niye sorsunlar.

        KARACA: Sonuçta aile bağı olunca. Batı'da böyle oluyor. Türkiye'de de sorulabilir, normal karşılamak gerekmez mi?

        SOYER: Ben bunlarla ilgili değilim. Bunla benim enerjimi, motivasyonumu bozan şeyler. Ben babamı iyi bir hukukçu olarak biliyorum. Sosyal demokrat bir insan olarak biliyorum ve bununla her zaman iftihar ettim. Rahmetli Uğur Mumcu ile 12 Eylül Adaleti diye yaptıkları bir kitap var. 12 Eylül hukukunun daha iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Benim yaptıklarımla, yapamadıklarımla ilgili ne söylenecekse cevap vermeye hazırım.

        HÖKENEK: Hiç anket yaptırdınız mı?

        SOYER: Ben yaptırmadım. Ankara'da genel merkez yaptırmış. Yüzde 58.1'le seçilmiştim şu anda yüzde 61.2 olmuş. Yüzde 3'lük bir artış var.

        SAYMAZ: Bergama CHP'liydi kaybettiniz. Aliağa bir işçi şehri, sosyal demokratlar nasıl alamadılar? Koca İzmir'de CHP'nin 30 belediyesi var sadece 3'ü kadın. Mesele sadece Urla belediye başkanı değil. Karaburun belediye başkanının kendi kardeşini belediye şirketin başına geçirmesi problem. Karaburun belediye başkanının kadın olası oradaki yaptığı hamleyi düzeltmiyor...

        SAYMAZ: Çok ciddi bir itiraz dillendirildi ve görevden alındılar. Yeni seçilen belediye başkanı arkadaşlarımız hakikaten birçoğu yeni seçildi. Geçmiş dönemden devam eden yanlış hatırlamıyorsam 3 arkadaşımız vardı. Acemilik diyebileceğimiz bir durum sözkonusu oldu. Tabii ki kamuoyunun dikkatleri çok üzerinde olduğu için hatalar ortaya döküldü.

        "İZMİR'DE SOKAĞA ÇIKINCA HİÇ BİR TEPKİ ALMIYORUM"

        SAYMAZ: Hakkaniyet olarak söyleyelim. CHP'lilere bunu söylüyoruz, AK Partililere de söyledik Trabzon Belediye Başkanı, Bursa Belediye Başkanı yerinden ayrılmadı.

        KARACA: Kıbrıs'la ilgili açıklamanız oldu. Doğu Akdeniz'de sıkıştırılma durumu varken. Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Mısır, Yunanistan Türkiye'yi Antalya'ya sıkıştırıp haksız kazanç elde etmeye çalışıyorlar. Siz böyle bir gündemde 'Kıbrıs'ı Kıbrıslılara bırakalım' dediniz, tepkiyle karşılaştınız.

        SOYER: Türkiye'de 17 kente çıktık ama başka bir şey daha yaptık. Kıbrıs'tan kentleri dahil etmeye çalıştık. Şu anda 4 KKTC'den 4 kent uluslararası birliğe girdi. Uluslararası olarak tanınmayan ülkenin bayrağını dalgalandırdık. Yeni Boğaziçi birliğe girdiğinde KKTC'nin bayrağı kabul toplantısında vardı ve hepimiz ağladık. Kıbrıs'la çok sıkı bağlarım var. Benim 'Kıbrıs Kıbrıslılara kalmalıdır' ifadem 3 yıl önce Kıbrıs'taki belediye başkanlarının bana olan talepleriydi. 'Bunu sen de böyle ifade et, bunu çözeceğiz' demişlerdi. KKTC'den bir belediye başkanımız teşekkür ziyaretinde bulunmak için yanında gazeteci arkadaşıyla gelmişti, ben de '3 yıl önce bunları söylemiştim' demiştim. Kıbrıs'taki referandum konjonktüründe yaptığım bir açıklamaydı. Bugün böyle bir şey söylemem mümkün değildir. Bizim Akdeniz'de denizden veya karadan komşu olduğumuz bütün ülkelerle barış içerisinde olmamız lazım, arabulucu olmamız lazım. Bizi zenginleştirecek, büyütecek olan şey barıştır.

        YILMAN: Genel merkez anket yapmış, artış var dediniz. Muhafazakar kesim sizi kabul etmeye mi başladı? Siz oy vermeyen kesimle aranız nasıl? Size nasıl bakıyorlar? Kutuplaşmayı yok ettiniz mi?

        SOYER: Meclisimiz iyi bir göstergemiz. Meclisteki çoğunluğumuz nedeniyle hiçbir tartışma yapmadan her istediğimizi çıkaracak gücümüz var. Ama söyledikleri şeyi dinlemek istiyoruz. Onların sesini duyurmasına imkan vermek istiyoruz. Bu sokağa da yansıyor. En ufak tepkiyle karşılaşmıyorum. Benim kucaklaşmak istediğimi görüyor insanlar ve bundan dolayı da çok mutlular.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ