Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Magazin Erkan Petekkaya: Hayatı birbirimize zehir ediyoruz

        Mehmet ÇALIŞKAN / HABERTÜRK MAGAZİN

        FOTOĞRAFLAR: Akıncan ABADAN

        Erkan Petekkaya ile başrolünde yer aldığı ‘Paramparça’nın Kandilli’deki setinde buluştuk. Kurban Bayramı röportajı yapmak için konuşmaya başladıktan sonra konu Türkiye’nin örf ve âdetlerine, oradan da ülkemizde yaşanan terör olaylarına ve mültecilerin yaşadıklarına geldi. Petekkaya, dünyanın aydınlanma dönemine girmesi gerektiğini belirterek “Bu dünya herkese yeter, İnsanın düşmanı insan değildir. Hastalıktır, açlıktır, yoksulluktur” dedi.

        -Bayramlarda ayakkabılarıyla uyuyan çocuklardan mıydınız?

        Yalnız ayakkabı değil, öğle uykularını da biliriz. Anneannem öğle uykusuna yattığım zaman yastığın altına para koyar, ‘Bak bunu melekler getirmiş’ derdi. Bayramlar eskiden çok özeldi. Hayat çok hızlı. İnsanlar her şeyi çok çabuk tüketiyor. Keşke böyle olmasaydı. Elimden geldiğince örflerimizi, âdetlerimizi unutmamaya, oğluma da aşılamaya çalışıyorum.

        -Oğlunuza bir kıyafet alıp ‘Bunu bayramda giyeceksin’ diyor musunuz?

        Bayramla ilgili tabii ki bazı şeyler yapıyorum. Belki ben gidip almıyorum da annesi alıyor. Bayram sabahı kalkıp güzel giyiniyoruz, elimi öptürüyorum. Normalde oğluma elimi öptürmem ama bayramda öpsün diye elimi uzatıyorum, harçlığını veriyorum. Annem babam İstanbul’daysa onlara gidiyoruz. Elimizden geldiğince yapıyoruz. Sadece bayramlarımızı değil bütün örf ve âdetlerimizi korumamız gerek. Bizi güçlü bir ülke yapan o örflerimiz, âdetlerimizdir. Bu aralar çok kötü şeyler oluyor ama dışarıdan birileri gelip ülkemize hükmetmeye kalkarsa kimse ülkeyi terk etmez, kaçmaz. Burası öyle bir ülke.

        -Evrenin yaşı 12.5 milyar, dünyanın yaşı 4.5 milyar yıl. İnsanın ortalama yaşı ise 80 yıl. Bu durum karşısında ne hissediyorsunuz?

        Hayat çok kısa. Yaşarken uzun gibi geliyor ama uzaya baktığında veya geçmişi düşündüğünde her şey o kadar kısa ki. Bu nedenle iyi yaşamak, dejenere olmadan yaşamak gerekiyor. Hayatın tadını sevdiklerinle, dostlarınla çıkarmak gerekiyor. İyi bir insan olmak gerekiyor. Kendisine faydalı olmayan insanın hiç kimseye faydalı olacağına inanmıyorum. Gül gibi memlekette kısacık zaman içerisinde hayatı birbirimize zehir ediyoruz. Çok saçma ve çok aptalca. Paylaşılamayan nedir anlamıyorum. Bu dünya herkese yeter.

        -Dünya neden bir aydınlanma dönemine giremiyor?

        Kişisel zenginlikler için. Ülkeler gidiyor başka ülkelerde savaş çıkarıyor. İnsanlar eziyet çekiyor, ölüyor. Suriyelileri görüyorsun. Ülkemizde terör yine hortladı. Neler oluyor? Neden böyle oluyor? İnsanın içindeki açlık, sahip olma içgüdüsü daha fazlasını isteyen içgüdü yüzünden oluyor bunlar. Oysa dünyayı kana bulayanların en genci bile en iyi ihtimalle bile 50-60 yıl sonrasını göremeyecek. O zaman derdimiz ne? İnsanın düşmanı insan değil. Düşman olan hastalıklardır, açlıktır, yoksulluktur. Birbirimize kenetlenmemiz için kötü niyetli uzaylıları mı bekleyeceğiz?

        ‘UYUYAMIYORUM, KORKUYORUM’

        -Bir sanatçı olarak böyle günlerde kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Sahilde bir bebek ve şehit haberleri...

        Çok kötü hissediyorum. Geceleri uyuyamıyorum. Bir o tarafa, bir bu tarafa dönüyorum. Kalkıp aşağı inip oturuyorum. Korkuyorum. Bu durum fena yıpratıyor. Elimizden bir şey de gelmiyor. İnanılmaz iyi niyetle söylediğin bir şeyi evirip çevirip sana küfür, hakaret olarak, tehdit olarak döndürüyorlar. İnsanlarımızın ruhu kirlendi.

        -Karamsar mısınız?

        Olacak iş değil. Herkes herkesin bir lafında bir şey arıyor. Kimse birbirine güvenmiyor. Senin de dediğin gibi dünya bir an önce aydınlanma dönemine girmeli. En kısa zamanda gelişmiş ülkelerin Ortadoğu’nun gelişmemiş ülkelerine silah satmasından, oralarda savaş çıkarmasından vazgeçmesini diliyorum. Bu savaşlar nasıl çıkıyor? Kaç yıldır Irak, şimdi Suriye, Libya, Mısır... İnsanlar ölüyor. Bunları kim yapıyor kardeşim? O silahlar havadan mı düşüyor? Bu silahlar nereden geliyor? O mermileri onlara kim veriyor? Oturup bunları bulalım. Gelişmiş ülkeler çıkıyor barış, insanlık diye bağırıp silahı kendileri satıyor. Büyük bir yüzsüzlük, gaflet, dalalet içindeler. Bilemiyorum ben politikacı veya öyle bir kuruluşun başkanı değilim. Bir vatandaş olarak, bir insan olarak dünya insanı olarak bunların en kısa zamanda durmasını diliyorum.

        ‘DAHA ÇOK FİLM ÇEKERİM’

        -Sektöre geçelim. Yükselen bir değer olduğunuz dönemde neden sinemada yoksunuz?

        Bütüne baktığımızda yeterli değil ama hayat uzun. Daha çok filmde rol alırım. Bugüne kadar pek denk gelmedi. Benim beğendiğim bazen çekilemiyor. Çekilenleri de bazen ben istemiyorum. Çünkü sinema filmleri kalıcı. Gerçi diziler de öyle artık. Bana gelen çok filmde benim oynamak istemediğim sahneler oldu. Oynayana saygım var. Ama benim dünya görüşüme göre değildi.

        -O sahneler nasıldı?

        Geçmiş gitmiş. Boş verin. Şimdi ne söylesem yanlış anlaşılacaktır.

        -Dizi sektörünün durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

        Eskiye göre çok iyi durumda. Eskiden teknik olarak kötü durumdaydık şu an çok iyi durumdayız. Oyunculuk anlamında bizim çok iyi oyuncularımız var. Biz kaç dakikalık dizi çekiyoruz yabancı oyuncular kaç dakikalık? Yabancılar bir bölümü dört haftada çekiyor, biz 5-6 günde. Bu süratin verdiği küçük bir kalite düşmesi olabiliyor. Sonuçta suratımızla iş yapıyoruz. Yeri geliyor sabahın 8’inde geliyoruz sabahın 3’ünde gidiyoruz. Surat katlanamıyor. Belli bir saatten sonra yüzün düşüyor. Oyunculuk öyle masa başı işine benzemiyor. Enerji işi, diri olma işi... Bence en büyük diğer bir sorun da senaryo üzerinedir.

        -Bu sorunun kaynağı nedir?

        -Tek sorun bu mu?

        Zaman sorunu da var. Kolay bir iş değil. Yabancılar 13-26 bölüm yazıp çekime öyle başlıyorlar. Bizse çekime 3 bölümle giriyoruz. Boş kâğıda bakıyorsun, boş kâğıt sana bakıyor. Doldurmak kolay değil. Yine de her şartta ne olursa olsun iyi yazılması lazım. Biraz sallapati yazılıyor. Senaryo konusunda gençlere izin vermiyorlar. Belli isimler var, herkes onlarla çalışmak istiyor. Onlar da biraz bitmişler sanki. Bitmişler yanlış kelime olur da dinlenmeleri gerek. Çok iyi gençler var. Çok güzel yazanlar var. Onların senaryoları şirketlerde kanallarda tozlanıyor. Bakmıyorlar bile, fırsat vermiyorlar.

        -Senaryoya müdahale eder misiniz?

        Bazen değiştirdiğim yerler oluyor. Senaristi arayıp fikrimi söylüyorum. Sonuçta bu bir ekip işi. Hiçbir başarı tek bir kimsenin değildir.

        "SEKTÖRÜMÜZ NANKÖR, BİRLİK OLUNAMIYOR"

        -Biten diziler için teknik ekibin parasını biz ödeyelim demiştiniz. Kabul gördü mü, kıymet görüyor mu?

        İnsan olarak görevimi yapıyorum. Bunun karşılığında bir şey beklemiyorum. İnsan olarak iş arkadaşlarıma kendi mesleğimde çalışan insanlara bir şey yapmam gerekiyorsa elimden geleni yapıyorum. Bunun karşılığında elbette bir şey beklemiyorum. İşte bak sen geldin bana bunu yıllar sonra söylüyorsun. Bu benim için mutluluk verici. Ama tabii ki bizim piyasa çok nankör, biliyorsun. Yapılan bir şey ertesi gün unutuluyor. İnsanlar çok nankör, bencil olabiliyorlar. Teşekkür edenler de oluyor, umurunda olmayanlar da var. Keşke herkes yapsa da bir şeyler düzelse. Ne yazık ki insanlar bu konuda birlik olamıyor. Her zaman çıkıntı bir ses çıkıyor veya birilerinin işine gelmiyor. Onlar bölünüyor, gidiyor. Ortak tavır bozuluyor. Öyle olunca da devamlılığı olmuyor.

        "DİZİ TUTTURMAK ÇOK ZOR"

        -‘Paramparça’ ile ilgili ne söylemek istersiniz?

        Çok şükür. Bir diziyi tutturmak gerçekten çok zor. Allah’a çok şükür dizimiz tuttu. İnsanlar severek izliyorlar. Bir insanın işi başarılıysa mutlu olur. Bütün çalıştığım arkadaşlarıma, çalıştığım şirkete, kanalımıza herkese teşekkür ediyorum.

        "ŞÖHRETİN TADI NASIL ÇIKAR?"

        -Şöhret sizi ne ölçüde ilgilendiriyor?

        İlgilendirmiyor değil. Artı bir keyif katmıyor.

        -Şöhretin tadını çıkarmak istemiyor musunuz?

        Nasıl çıkıyor ki tadı? Her mesleğe saygım var. Çay yapan insana da saygım var, mühendise de. Çocukluğumdan beri çalışıyorum. Elimden geldiğince iyi yapmaya çalıştım. Beni beğenmeyen de çok olabilir, beğenen de var.

        -‘Diziler oyuncuların ceplerini filmler ruhlarını doyurur’ anlayışına ne dersiniz?

        Öyle bir şey yok. Farklı değil. Sinemada nasıl oynuyorsam, dizilerde de öyle oynuyorum. ‘Sinema filminde böyle oynayayım’ demek saygısızlık olur. Ayrıca televizyon dizileri de aynı insanlar izlemiyor mu, ikisinin arasında ne fark var? Dizilerimizin her bir bölümü 10-15 milyon kişiye ulaşıyor. ‘Paramparça’ dizisi 30-40 ülkeye satıldı. İşin bir de bu tarafı var. Dünyaya iş yapıyoruz. Yaptığımız dizileri kimse aşağılayamaz, hakir göremez. Bir de hem hakir görüyorlar, hem de oynuyorlar. Yapmasınlar o zaman. Veya yapana saygı duysunlar. Canımız çıkıyor.

        "SİYASETE GİRMEYECEĞİM"

        -Konsolos olmak istemişsiniz. Hangi ülkede olmak isterdiniz?

        Düşünmedim. Ama çok da kötü bir ülkede olmak istemezdim. Stratejik açıdan önemli bir ülkede olmak isterim ki inisiyatifim olsun. Verdiğim kararların bir şeyleri etkilemesini isterdim.

        -Siyasete sıcak bakıyor musunuz?

        Hayır, benim mesleğim oyunculuk. Okulunu okusaydım, konsolos olsaydım mutlaka siyasete girerdim.

        -Önümüzdeki dönemlerde siyasete girme planlarınız var mı?

        Hayır, ben kanunları bilmiyorum. Gazete, kitap okumakla edinilmeyecek bilgiler vardır. Milletvekili olmak için, Türk siyasetine katkıda bulunmak için o bilgilere sahip olmak gerekir.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ