Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nihal Bengisu Karaca Suriyelilerin öncelikleri seküler hayat tarzı mı?

        Bir önceki yazımı “Siyasal İslam değnekle kovalandı, radikal İslam kazandı” diyerek bitirmiştim. Aynı radikallerin lideri olarak Colani, yeni adıyla Ahmed Eş Şara o gömleği çıkartıp yeniden siyasal İslam’a dönmeye çabalıyor.

        Elbette oldukça zorlu bir süreç, çünkü mesele sadece yeni iktidar profilinin İslamcılığı değil.

        Suriye parçalanma, Fransız mandası ve yıllar içine dağılmış pek çok darbe, altmış yıllık zalim bir diktatörlük ve üzerine 13 yıl iç savaş yaşamış olan tarihi çalkantılı bir ülke.

        İş çok, zemin tekinsiz.

        İsrail bir yandan silah ve mühimmat depolarını, istihbarata ait binaları vuruyor. Golan’da BM’nin tayin ettiği sınırı geçmiş durumdalar. Üstüne üstlük yerleşimleri arttıracağım gibi bir karar veriyor. Bütün bunlar yeni yönetimin Şam-Lazkiye hattını toparlamasının zor olduğunu gösteriyor.

        Ancak Lazkiye’de ve Tartus’taki Arap Alevilerinin bile rejimden tiksinmiş olması, "Her şey Esad’dan iyidir" diyerek daha ilk günlerden devrim bayraklarını asarak Esad heykellerini yıkmaya davranması beklenmedik bir durumdu ve Colani’nin milli bir kurtarıcı seviyesine yükselmesini çok kolaylaştırdı.

        Bizim yerli Baasçılar kusura bakmasın ama şu an Suriye’de olan kiminle konuşursanız konuşun size en nötr, en tarafsız, başından beri ne ‘mücahitler’in ne de ‘rejim’in yanında durmamış insanların bile “Her şey Esad’dan daha iyidir, HTŞ bile!” mottosuyla mutlu olduklarını söyleyecektir. Durum bu iken Türkiye ve iktidarla ile ilgili kaygılarını, 13 yıldır eza ve cefa çeken insanların diktatörden kurtulma sevincine leke sürerek diri tutmaya çalışan ‘İslamofob’ların bencilliklerini üzüntü ve şaşkınlıkla izliyorum.

        Gerçek şu ki, Yeni Suriye Mart ayında yapılacak seçimlerle, Suriye neyi nasıl uygun görürse öyle kurulacak.

        Bizim muhalefet ise sığınmacılarla ilgili hep arızalı bir ilişki kurdu. Tek bir Suriyeliyle bile karşılaşmadığı halde "Ay heryer Arap oldu, üstelik bunlar korkak, savaştan kaçtılar başımıza bela oldular" diyenler oldu. İkincisi ve daha da garibi ülkesinde kalıp savaşanlara da ‘cihatçı’ dediler. Şimdi ABD bu cihatçıları destekledi, bunlar ABD maşası diyenler oluyor.

        “Bunlar terörist değil mi?” diyenler olduğu gibi.

        Fulgencio Batista’ya göre Fidel Castro ve Che Guevera da başlangıçta teröristti. Ama sonra ne oldu, hepimiz biliyoruz.

        “Vay efendim bunlar kafa kesiyordu…”

        Görsel efektler eşliğinde kafa kesen IŞİD’di. Ama evet ‘bunlar’ da adam öldürdü, doğru. E çünkü Rusya da bomba atarak öldürüyordu. Devrim muhafızları ordusu da öldürüyordu. Hizbullah milisleri de öldürüyordu. Rejimin askerleri hem adam hem kadın hem çocuk öldürdü. "Rabbim Esad de!” diyerek, demeyen insanların -ki muhalif bile değillerdi- üzerine kamyonlarla toprak döküp diri diri gömmek gibi şeyler bile yaptılar. Mihrac Ural, Banyas’ta çoluk çocuk demeden katliam yaptı. YPG gençleri bünyesine katmak için onlara işkence yaptı ve sonra alıp resmen mayın eşeği olarak kullanıp ölümlerine neden oldu. İç savaş bu demek zaten.

        Tabii ki HTŞ’nin demokratik teamüllere uymayan ideolojik altyapısını yok saymıyorum. Ne kadar ılımlı konuşmalar yaparsa yapsınlar Colani de takipçileri de ılımlı muhafazakar demokratlar değiller. Onlara muhafazakar demek ciddi terminolojik hata. “Mutaassıp” demek daha doğru, İslam dendiğinde asla esnetmeyecekleri ilkeleri olduğunu ve hem o ilkelere hem de İslam’ın katı bir yorumuna taassup derecesinde bağlı olduklarını biliyoruz. Ancak Şam’ıyla Lazkiye’siyle Halep’iyle Suriye’yi yönetmek İdlib’i yönetmeye benzemez. Bunu kendileri de biliyor.

        Suriye’de zaten seküler bir düzen yoktu. Medeni Kanun bağlamında İslam Hukuku devredeydi.

        İktidar yanlılarına “Bakın Halep’i almış falan değiliz, hiçbir yeri fethetmiş değiliz” gerçeğini; muhalefetimize de“Olanlar Suriye’de oluyor, burada değil, Türkiye hala Türkiye” demeyi ihmal etmemek lazım galiba. Şunu demeye çalışıyorum:Suriye Suriyelilerindir.

        Önceliklerinin ne olduğuna Suriyeliler karar verecek. Önceliklerinin seküler hayat tarzı olmadığını, önceliklerinin yolsuzluğa batmamış, baştan ilan edilen kurallara ve kanunlara riayet eden, suçun ve cezanın kanuniliğini esas alan, güvenliği ve düzeni sağlayan, adil yöneten ve farklı etnik, dini, mezhebi yapılara adil davranan bir iktidar profili olduğunu düşünürlerse burada ilk yapılması gereken saygı göstermektir.

        Ha ayrıca sekülerlik de derece derece. Sizin seküler taleplerinizin muhtevası ile aslında önceden de seküler olmayan; eskiden de misal medeni hukuk bağlamında İslam hukukuna bağlı olan bir ülkenin seküler hayattan beklentileri aynı değil. Buradaki genç kız "Erkek arkadaşımın evinde kalamıyorum yaa, bu ülke çok gerzo” diye söylenip özgürlüğünün kısıtlandığını düşünürken oradaki seküler kızın sadece başı açık, tesettür dışında hayatını zaten diğer muhafazakarlar gibi yaşıyor.

        Mevcut durumda yeni yönetimin en büyük problemi toprak bütünlüğü tartışma götürmeyen bir Suriye’yi ne kadar hızlı kurabileceği meselesi etrafında düğümleniyor.

        HANİ HTŞ İSRAİL’İN MAŞASIYDI? HANİ ESAD İSRAİL’İN DÜŞMANIYDI?

        İsrail’in tacizleri, Golan Tepelerindeki alanda BM’nin çektiği sınırın ötesine geçmesi ve yerleşimleri teşvik kararı alması, silah depolarını ve istihbarat kayıtlarının olduğu binaları bizzat Esad rejiminden aldığı tüyolarla vurması “HTŞ İsrail’in maşası” diyen aptal sürüsünün ön kabullerini çürütmüş olsa da tedirgin edici.

        İsrail sınırlarını, nereye kadar açılacağını test etmeye çalışıyor.

        Eğer Trump "Biz zaten Suriye’den çıkacağız, karışmayacağız" açıklaması yapmamış olsaydı ve dünkü açıklamasında Türkiye’nin ve Erdoğan’ın rolünü ve gücünü tekrar vurgulamış olmasaydı, İsrail çok daha ileri giderdi. Ama an itibarıyla yaptığı bombalamaların üç beş güne sona ereceği tahmini yapılabilir. Nitekim sahayı izleyenler İsrail’in daha ileri gitmeyeceği analizini yapıyor.

        Golan Tepeleri ile ilgili olarak yanlış bilinen bir durum var.

        Golan’dan Araplar çıkarılmıştı, Dürziler vardı ve bu zaten biliniyor. Ancak son 7-8 yıl içinde tek tük de olsa İsrail, Yahudileri oraya yerleştirmeye başlamıştı. Ancak bunu yaptığını resmi olarak duyurmadı. Şu anda ise yeni durumu istismar ederek, "Yerleşimleri arttırma kararı aldım” diyerek aslında daha önce gerçekleştirdiği yerleşimleri resmileştirmeye çalışıyor.

        Buradaki detay anlaşılabildi mi?

        Golan Tepelerinde Esad döneminde Yahudi yerleşimleri başlamıştı.

         İsrail ile Esad rejimi arasında gizli işbirliği! Belgeler ortaya çıktı
        İsrail ile Esad rejimi arasında gizli işbirliği! Belgeler ortaya çıktı Haberi Görüntüle

        Esad rejiminin çökmesinin nedeni Beşşar Esad’ın İsrail’e ya da ABD’ye zıt düşmesi değildi. (Ortada şanlı bir direniş olmadığını da dünden önceki gün Habertürk’te yayınlanan yazışmalar ortaya koydu.)

        Tam tersi bir durum söz konusu.

        İran ve Rusya çıkarlarına hizmet ettiği için, ABD ve İsrail de şu anda yönetimi ele geçirmiş olan adamlar yönetimi ele geçiremesin diye Esad’ın koltuğunda kalmasına karar vermişlerdi. IŞİD diye bir terör örgütünün projelendirilip muhalefet sahasının tamamen kirletilmesi, IŞİD-YPG-Suriye Rejimi arasında oynanan köşe kapmacanın kurgulanması, 2015’te Rusya’nın ABD’nin de onayıyla Suriye’ye girmesi kısaca Esad’a verilen hayat öpücüklerinin tamamı bunun içindi.

        İsrail kendisi için asıl tehdidin şimdi başladığını biliyor. Güçsüz döneminde ve belirsizlik aşamasındaki yeni Suriye üzerinde gücünü test etmesi bundan. Muhalefetten israil’e herhangi bir söz gelmemesinin nedeni de bu. İsrail’e aradığı fırsatı verseler "Bakın hala cihatçı gömleklerini çıkarmamışlar" denilecek. Cevap vermemeleri ise "Demiştik, bakın, bunlar maşa" şeklindeki saçmalıklara maruz kalıyor.

        Oysa sanıldığının aksine, İsrail, İran dışarı çıksın ama Esad devam etsin istiyordu. Baba Hafız Esad’dan Beşşar Esad’ına; Yom Kippur’dan beri Esad ailesi İsrail’e tek kurşun sıkmadı.

        Siz bakmayın Esad İsrail’in ezeli düşmanıdır diyen Baas muhiplerine.

        Madem İsrail Esad’a düşmandı da, neden bugün Şam’daki Savunma ve İstihbarat Bakanlığı binaları İsrail tarafından vuruluyor?

        Madem İsrail Esad’a düşmandı , Esad da İsrail’e kök söktürüyordu neden İsrail Golan Tepelerini Esad döneminde almadı ve etrafa ezeli düşmanını yendiğine dair bir algı oluşturma fırsatını kaçırdı? MOSSAD Suriye rejiminin ordusundaki çöküşü bilmiyor olamazdı. O zaman neden böyle bir imkanı es geçti de, muhalifler kazanınca hemen teyakkuza geçti?

        HTŞ hakkında her şey söylenebilir de, “İsrail ile müttefik” demek için ya kara cahil ya İran ajanı olmak gerekir.

        Ayrıca MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Şam ziyaretini bir de bu açıdan okumak gerekir. Bu işin uluslararası dengelere bakan yanı çalışılmadan, bazı mutabakatlar sağlanmadan bu ölçekte bir hâmilik mesajı verilebilir miydi? Trump’ın dünkü açıklamaları da herhalde bu tür bir müzakere ve çalışmanın olduğunu gösteriyor.

        İstikrarlı, tekrar düzen sağlanmış bir Suriye koşulunda Türkiye ile müttefik bir Suriye'nin Doğu Akdeniz'deki güç mücadelesinde ciddi bir müttefiklik kurması söz konusu olacak. İsrail’i delirten ve güç gösterisi yapmaya iten nedenlerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum.

        Yani İsrail Şam’a kadar geldi bugün yarın işgal eder propogandasının bir gerçekliği şu an için yok.

        Çünkü öyle bir durumda karşısında bulacağı tek güç Suriye muhalefeti olmaz. Hatta sadece Türkiye de olmaz. Filistin meselesinde “Ama orası İran’ın güç devşirdiği alan” diyerek uzak duran -ve bu cihetten defalarca lanet okuduğumuz- diğer Arap ülkeleri mesele Suriye olduğunda bunu uzaktan izlemekle yetinmezler. Hükümetin Golan’da yerleşimleri teşvik etme kararına hangi ülkelerin tepki gösterip kınama yayınladığını görmüşsünüzdür.