Namık Kemal: Sürgünlerle geçen bir ömür
'Korona Günlerinde Şiir'in konuğu, heyecanlı, kavgacı kişiliği, akıcı, parlak üslubu nedeniyle döneminin diğer yazarlarından daha fazla tanınan Namık Kemal, şiirin yanı sıra eleştiri, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler üretti. Hayatı sürgünlerle geçen 'Vatan Şairi' ve 'Hürriyet Şairi' Namık Kemal, sürgün edildiği yerlerdeki bayındırlık çalışmalarıyla devlete büyük katkılarda bulundu
Mustafa Kemal Atatürk'ü eserleri ve fikirleriyle etkileyen Namık Kemal, 21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu.
Babası; Yenişehirli Mustafa Asım Bey.
Annesi; Arnavut Fatma Zehra Hanım.
Türk milliyetçiliğine ilham kaynağı olan, Genç Osmanlı Hareketi üyesi Namık Kemal, yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydını olarak 'Vatan Şairi' ve 'Hürriyet Şairi' olarak edebiyata damgasını vurdu.
Asıl adı Mehmet Kemal olan Namık Kemal'in 'İntibah'ı Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan ve batılı anlamda Türk edebiyatının sahnelenen ilk tiyatro eseri oldu.
Annesi, 8 yaşındayken ölen Namık Kemal'in çocukluğu Tekirdağ Sancağı'nda vali yardımcısı olan dedesi Abdülatif Paşa'nın yanında geçti.
Abdülatif Paşa'nın değişik kentlerde görev yapması nedeniyle düzenli bir eğitime devam edemeyen Namık Kemal, aldığı özel derslerle kendi kendini yetiştirmeye çalıştı.
Dedesinin İstanbul'daki görevi nedeniyle 3 ay Bayezid Rüştiyesi, 9 ay ise Valide Mektebi'nde okuyan Namık Kemal, Abdülatif Paşa'nın Kars'a mutasarrıf olarak atanması sebebiyle 1,5 yıl bu şehirde yaşadı.
Karslı şair ve müderris Vaizzade Seyid Mehmet Hamid Efendi'den divan edebiyatını öğrenen Namık Kemal, avcılık, atıcılık ve cirit dersleri aldı.
1854'te İstanbul'a dönen Namık Kemal'in bu dönemdeki izlenimleri tiyatro eserlerine ilham verdi.
1855'te babasının Bulgaristan Filibe mal müdürü, dedesinin ise kaymakamı olması nedeniyle Sofya'ya giden Namık Kemal, Kars'ta öğrendiği aruz ve hece vezinlerini bu şehirde kaldığı 4 yıl boyunca pekiştirdi.
Sofya'da evlerine ziyarete gelen dedesinin arkadaşı şair Binbaşı Eşref Bey, şiirlerini okuduktan sonra Mehmet Kemal'e katip anlamlarındaki 'Namık' adını verdi.
Sofya'da komşuları Niş Kadısı Mustafa Ragıp Efendi'nin kızı Nesime Hanım ile evlenen Namık Kemal, bu evlilikten Feride, Ulviye ve Ali Ekrem adlarını verdiği üç çocuk babası oldu.
1857'de İstanbul'a dönen Namık Kemal, Bab-ı Ali Tercüme Odası'nda stajyer olarak memurluğa başladı.
Babasının ikinci evliliğini yaptığı Dürrüye Hanım'ın Koca Mustafapaşa'daki evinde yaşayan Namık Kemal, bu dönemde Gümrük Kalemi'nde çalışmaya başladı.
Şiirleriyle kısa sürede şairler arasında tanınan ve kabul gören Namık Kemal, divan edebiyatı geleneğini takip ettiren şairlerle tanıştı. Arap ve Fars edebiyatlarını öğrenmeye çalışan Namık Kemal, Leskofçalı Galip Bey ile yakın dostluk kurarak Encümen-i Şuara adlı şairler topluluğuna katıldı.
1863'ten itibaren dört yıl yeniden Tercüme Odası'nda görev aldı. Bu yeni görevi sırasında batıyı tanıyanlarla tanışma imkânı buldu ve gözlerini batı kültürüne çevirdi. Edebiyatta batılılaşmanın ilk adımlarını atan İbrahim Şinasi ile tanışması hayatını değiştirdi. Sanat ve hayat görüşü değişti. Batı edebiyatını öğrenmeye başladı, ilgisi nesre yöneldi. Tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Tercüme odasının bir kâtibinden Fransızca dersleri aldı. Tasvir-i Efkar'da fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. İlk defa Şinasi'de gördüğü "hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi" gibi kelimeleri yaygınlaştırdı.[10]
Namık Kemal, 1865'te Fransa'ya giden Şinasi'nin kendisine bıraktığı Tasvir-i Efkar Gazetesi'ni çıkardı. Aynı dönemde İttifak-i Hakimiyet adlı gizli derneğin kurucuları arasına giren Namık Kemal, derneğin amacı olan anayasa hazırlanmasının ve parlamenter bir yönetim sistemi kurulmasının ateşli bir taraftarı oldu.
Tasvir-i Efkar Gazetesi'nde görüşleri doğrultusunda şiddetli makaleler yazınca gazetenin yayım hayatına son verildi ve Namık Kemal, Erzurum'a vali yardımcısı olarak atandı.
Ne var ki Namık Kemal, Erzurum'a gitmek yerine Ziya Paşa ile birlikte Paris'e kaçtı.
Namık Kemal, Paris'te yaşayan Mısırlı prens Mustafa Fazıl Paşa'nın koruyuculuğuna ve maddi himayesine girdi.
Aynı yıl Sultan Abdülaziz, Uluslararası Paris Sergisi'ni görmek üzere şehre gelince Fransız hükümeti aralarında Namık Kemal'in de olduğu Genç Osmanlıların ülkeyi terk etmesini istedi.
Bunun üzerine Namık Kemal, bazı arkadaşlarıyla birlikte Londra'ya gitti ve orada Mustafa Fazıl Paşa'nın finansörlüğüyle Hürriyet Gazetesi'ni çıkardı.
Mustafa Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz'in isteği üzerine Namık Kemal'i himayesinden çıkararak maddi yardımı kesti. Namık Kemal bunun üzerine gazeteyi kapatmak zorunda kaldı.
1870'te siyasetten uzak durmak, yazı yazmamak koşuluyla Sadrazam Ali Paşa tarafından affedilen Namık Kemal, Diyojen adlı mizah dergisinde imzasız fıkralar yazdı.
Sadrazam Ali Paşa'nın ölümünü fırsat bilen Namık Kemal, 1872'de İbret Gazetesi'ni çıkararak yeniden muhalefete başladı.
Gazetesi sık sık kapatılırken Sadrazam Mahmut Nedim Paşa'yı eleştiren yazılar yüzünden mutasarrıf (Sancak yöneticisi) olarak Gelibolu'ya atandı.
Kasabalıların sevgisini kazanan Namık Kemal, mevcut idareye muhalifti.
Namık Kemal, halkı galeyana getireceği endişesiyle görevden alındı.
Görevden alınma bahanesi de şuydu; Gelibolu'da kuduz salgını baş gösterdi. Namık Kemal, salgının yayılımını önlemek için köpekleri toplatıp kasabanın dışına taşıttı.
Namık Kemal, köpekleri kasabanın dışına taşıttığı gerekçesiyle Gelibolu mutasarrıflığı görevinden alındı.
1872'nin son günlerinde İstanbul'a dönen Namık Kemal, başına geçtiği İbret Gazetesi'nde bir makalesi nedeniyle hakkında soruşturma açılıp gazetesi tekrar kapatılınca tiyatroyla ilgilenmeye başladı.
'Vatan Yahut Silistre' oyununu 1 Nisan 1873'te Güllü Agop'un Gedik Paşa'daki tiyatrosunda sahneledi.
Namık Kemal'in başı yine belaya girdi. 'Vatan Yahut Silistre'yi seyredenler coşup olay çıkardı.
Namık Kemal, oyun ve sonrasında yaşananlar hakkında o ara yeniden açılan İbret Gazetesi'nde bir yazı kaleme aldı.
Gazete, bir daha açılmamak üzere kapatılırken Namık Kemal ve dört arkadaşı yargılanmadan sürgüne gönderildi.
Namık Kemal; 38 aylığına Mağusa'ya, Ahmet Mithat ile Ebüzziya Tevfik Bey; Rodos'a, Menapirzade Nuri ve Bereketzade Hakkı Bey ise Akka'ya sürüldü.
Mağusa'da son derece olumsuz koşullar altında yaşamak zorunda kalan Namık Kemal, pek çok kez sıtmaya yakalandı.
Namık Kemal'in Mağusa'daki zor günleri daha çok eser üretmesine neden oldu.
Kızgınlık, uğradığı haksızlıklara karşı beslediği hırsla meydana gelen duygusal yoğunluk, Namık Kemal'e yazdırdıkça yazdırdı.
Sürgün dönüşünse İstanbul'da bir kahraman gibi karşılanan Namık Kemal, 'Hürriyet Kasidesi' adlı eserini o dönemde yazdı.
Tahta çıkışından 93 gün sonra akıl bozukluğu gerekçesiyle indirilen V. Murat'ın yerine Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamid, ilk Osmanlı Anayasası'nı oluşturmak için bir komisyon kurdu.
Namık Kemal, bu komisyonun bir üyesi oldu. Ancak V. Murat gibi II. Abdülhamid'in de tahttan indirilebileceğini ima ettiğini içerdiği gerekçesiyle yazdığı beyit nedeniyle mahkemede yargılandı.
Namık Kemal, asayişi bozduğu gerekçesiyle suçlu bulunup 6 ay hapis cezasına çarptırıldıysa da sonradan beraat etti.
Ne var ki Girit'e sürgün edilmekten kurtulamadı.
Kendi isteğiyle Girit yerine Midilli'ye sürgün edilen Namık Kemal, adada mutasarrıflık görevinde bulundu.
1879'dan itibaren 5 yıl süren Midilli'deki görevi sırasında kaçakçılığı önleyen, hazine gelirini arttıran 20 Türk ilkokulu açan Namık Kemal, 1882'de Nişan-i Osmanlı madalyasıyla ödüllendirildi.
Midilli'de Harzemşahlar Devleti'nin son hükümdarı Celaleddin Harzemşah etrafında gelişen olayları kaleme aldığı oyunda İslam birliği düşüncesini işleyen Namık Kemal, bu eserinden dolayı II. Abdülhamid, tarafından 'Bâlâ' rütbesiyle ödüllendirdi.
* Bâlâ Rütbesi: Vezirden bir derece aşağıda olan mülkiye rütbesi.
Ne var ki Namık Kemal, Midilli'de kaçakçılıkla mücadelesinden çıkarları zarar görenlerin şikâyetinden sonra 1884'te mutasarrıf olarak Rodos'a atandı.
Rodos'taki çalışmalarıylaII. Abdülhamid'in İmtiyaz Madalyası ile ödüllendirilen Namık Kemal, o dönem Osmanlı tarihi hakkında eser yazmaya başladı.
Namık Kemal'in bayındırlık çalışmaları bu kez Rodos'taki İngiliz ve Yunanları rahatsız etti.
Bu kez onların şikayeti üzerine 1887'de Rodos'taki görevine son verilerek mutasarrıf olarak Sakız Adası'na gönderildi.
Namık Kemal'in hem ödüllendirilmesi hem de cezalandırılması o yıllarda kafaların ne kadar karışık olduğuna, idarenin ne kadar dengesiz ve tutarsız
olduğuna dair bir gösterge oldu.
Namık Kemal'in Çanakkale'nin Bolayır beldesinde bulunan kabri.
Sakız Adası'nda rahatsızlanan Namık Kemal, 2 Aralık 1888'de henüz 48 yaşında hayatını kaybetti.
Adada bir caminin haziresine defnedilen Namık Kemal'in naaşı sağlığında bulunduğu vasiyeti üzerine II. Abdülhamid'in isteğiyle Gelibolu'ya nakledilerek Bolayır'da Orhan Gazi'nin oğlu Şehzade Gazi Süleyman Paşa'nın türbesinin yanına gömüldü.
Birkaç yıl sonra II. Abdülhamit, mezarı bir türbe haline getirtti.
Türbenin planını ise Tevfik Fikret çizdi.
II. Abdülhamid, Namık Kemal'in oğlu Ali Ekrem ile babası Mustafa Asım Bey'i sarayda görevlendirerek kendisini ve yönetimini defalarca eleştirmesine rağmen Namık Kemal'e olan sevgi ve saygısını gözler önüne serdi.
OYUNLARI
* Vatan Yahut Silistre
* Gülnihal
* Âkif Bey
* Zavallı Çocuk
* Kara Belâ
* Celâleddin Harzemşah
ROMANLARI
* İntibah
* Cezmi
TARİH KONULU ESERLERİ
* Bârika-i Zafer
* Devr-i İstîlâ
* Evrâk-ı Perîşan Serisi
* Silistre Muhâsarası
* Kanije Muhâsarası
* Osmanlı Tarihi Medhali
ELEŞTİRİLERİ
* Bahar-ı Daniş
* Terceme-i Hâl-i Nevruz Bey
* Mukaddeme-i Celal
* Tahrîb-i Harabat
* Takip
* İrfan Paşa'ya Mektup
* Renan Müdafaanamesi
Namık Kemal'in 'Vatan Yahut Silistre' eserinden esinlenerek hazırlanan 'Vatan ve Namık Kemal'adlı film 1951'de çekildi.
Cahide Sonku'nun hem oyuncu hem yönetmen olarak katkıda bulunduğu filmin üç yönetmeni bulunuyor.
Yönetmen: Talat Artemel, Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku
Oyuncular: Cahide Sonku, Cüneyt Gökçer, Bülent Oran
'Vatan Yahut Silistre', 1969'da yine 'Vatan ve Namık Kemal' adıyla ikinci kez sinema filmi oldu.
Yönetmen: Duygu Sağıroğlu
Oyuncular: Fatma Girik, Cüneyt Arkın, Aydemir Akbaş, Altan Günbay, Sevda Nur, Hüseyin Baradan, Baki Tamer, Yıldırım Önal, Serap Olguner, Atıf Kaptan
VATAN TÜRKÜSÜ
İşte adû, karşıda hâzır-silah,
Arş yiğitler vatan imdâdına.
Arş ileri, arş bizimdir felâh,
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Cümlemizin vâlidemizdir vatan
Herkesi lûtfuyle odur besleyen.
Bastı adû göğsüne biz sağ iken;
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Şân-ı vatan, hıfz-ı bilâd û ibâd
Etmededir süngünüze istinâd
Milleti eyler misiniz nâ-murâd?
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Rehberimiz gayret-i merdânedir
Her taşımız bir nice bin cânedir
Câna değil meyl bugün şânedir
Arş yiğitler vatan imdâdına!
Yâre nişandır tenine erlerin,
Mevt ise son rutbesidir askerin.
Altı da bir, üstü de birdir yerin
Arş yiğitler vatan imdâdına!
VATAN ŞARKISI
Âmâlimiz efkârımız ikbâl-i vatandır
Serhadimize kal'a bizim hâk-i bedendir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Kan ile kılıçdır görünen bayrağımızda
Cân korkusu gezmez ovamızda, dağımızda
Her gûşede bir şîr yatar toprağımızda
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Osmanlı adı her duyana lerze-resândır;
Ecdâdımızın heybeti ma'rûf-ı cihândır
Fıtrat değişir sanma! Bu kan yine o kandır
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
Top patlasın, âteşleri etrâfa saçılsın
Cennet kapısı cân veren ihvâna açılsın
Dünyâda ne bulduk ki ölümden de kaçılsın
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız, cân veririz, nâm alırız biz.
MURABBA
Sıdk ile terkedelim her emeli her hevesi,
Kıralım hâil ise azmimize ten kafesi;
İnledikçe eleminden vatanın her nefesi,
Gelin imdâda diyor, bak budur Allah sesi!
Bize gayret yakışır, merhamet Allah'ındır;
Hükm-i âtî ne fakîrin, ne şehin-şâhındır;
Dinle feryâdını kim terceme-i âhındır
İnledikçe ne diyor, bak vatanın her nefesi.
Mahv eder kendini bülbül bile hürriyet içün;
Çekilir mi bu belâ âlem-i pür mihnet içün?
Dîn içün devlet içün can çekişen millet içün,
Azme hâ'il mi olurmuş bu çürük ten kafesi!..
Memleket bitdi, yine bitmedi hâlâ sen, ben.
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen;
Dest-i a'dâdayız; Allah içün, ey ehl-i vatan!
Yetişir terk edelim gayri hevâ vü hevesi...
CUMARTESİ: Recaizade Mahmud Ekrem
'KORONA GÜNLERİNDE ŞİİR'İN DİĞER ŞAİRLERİ