Necip Hablemitoğlu ailesinden açıklama
Ankara'da 17 yıl önce öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun ailesinin avukatı Ersan Barkın, cinayet soruşturmasına ilişkin Ukrayna'da bir şüphelinin yakalanmasını değerlendirirken, "Suikastı kim işledi? Arkasındaki güç neydi? Necip Hablemitoğlu niçin hedef alındı? Bu soruların tamamı, adı geçen şüphelinin ülkemize iadesini de içeren etkili bir soruşturma sonucunda ortaya çıkacaktır. O zaman, hazırlık soruşturmasında görev yapan ve neredeyse tamamı FETÖ nedeniyle ihraç edilen, mahkum edilen emniyet görevlilerinin, savcılık çalışanlarının varlık ve görevleri de anlaşılabilir olacaktır." dedi.
Ankara'daki evinin önünde 18 Aralık 2002'de başından vurularak öldürülen Hablemitoğlu'nun eşi Şengül Hablemitoğlu ve ailenin avukatı Ersan Barkın basın toplantısı düzenledi.
Bürosundaki basın toplantısında avukat Barkın, Hablemitoğlu suikastı soruşturmasının, 14 yıl kaybedildikten sonra, görevini hakkıyla yapmaya çalışan bir savcılık kurumunun 3 yıllık çalışması sayesinde belli bir noktaya geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
"Devlet aygıtının sıklıkla değişen siyasal konumuna göre Ergenekon ya da temelsiz ihbarlarla tetikçi, azmettirici ekseni belirlenen soruşturma dosyasında, 15 Temmuz kalkışmasından kısa süre önce hazırlanan FETÖ çatı davası iddianamesinin eklerine gizlenmiş bir ayrıntının peşine düşmemiz ve taleplerimizin savcılık makamı tarafından dikkate alınmasıyla ilk kez tetikçi olabileceği ihtimaliyle bir kişi yakalanmıştır. Zira, FETÖ çatı davası iddianamesi eklerinde, Hablemitoğlu suikastının failine dair yer alan ancak mahkemece değer verilmeyen bir ifade sahibinin soruşturma dosyası kapsamında yeniden ifadesinin alınması ve sahip olduğu bilgilerin kaynağı olarak işaret ettiği kişinin teknik incelemesi, savcılık makamını önceden öngörülmeyen bir ihtimalle karşı karşıya getirmiştir."
Barkın, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün'ün bu ihtimalden hareketle ulaştığı sonuçlar sonucu kırmızı bülten çıkarıldığını ve bu kapsamda 11 Temmuz 2019'da Nuri Gökhan B'nin Ukrayna'da yakalandığını ifade etti.
Savcılığın soruşturmayı 3 yıldır derinleştirdiğini, bu kapsamda adı geçen kişi ya da kamuoyunda ismi bilinen başka şüphelilerin HTS analizlerinin, baz istasyonu sinyallerinin incelendiğini, olaya dair görgü tanıkları ve bilgi sahiplerinin anlatımlarının değerlendirildiğini bildiklerini belirten Barkın, Ukrayna'daki şüphelinin yakalanmasından da başından itibaren haberdar olduklarını dile getirdi.
Failin ve ardındaki gücün aydınlanıp aydınlanmayacağının zamanla görülebileceğini aktaran Barkın, şöyle konuştu:
"Ancak bu sürecin görülebilmesi öncelikle adı geçen kişinin yakalandığı Ukrayna’dan ülkemize iadesiyle mümkün olabilecektir. Her ne kadar ülkemizin Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları eliyle iade dosyasının Ukrayna'ya sunulduğu ifade edilse de aynı ülkede başka dosyalardan daha sonra yakalan kişilerin ülkemize iade edilmesine karşın, dosyamız şüphelisinin tutukluluk halinin ev hapsine dönüşmesi, siyasi sığınma talebinin değerlendirilmesinin beş ayı aşkın süredir sonuçlandırılmaması ailemizi endişeye sevk etmektedir. Şüphelinin yakalandığı bilgisi kamuoyuyla paylaşılmasına rağmen hala gerek Türkiye Cumhuriyeti Adalet ve Dışişleri Bakanlıkları, gerekse Ukrayna yetkili organları tarafından bir açıklama yapılmamış olması, belli çevrelerce şüphelinin Ukrayna merkezli uluslararası faaliyetlerin içinde olduğu, Ukraynalı bazı devlet görevlileriyle akrabalık ilişkileri bulunduğu iddiası, 10 Ocak 2020'de salıverileceğine ilişkin fısıltıların gerçek olabileceğine dair endişelerimizi artırmaktadır. Zira, suikasta dair ilgisi, bilgisi olup olmadığı, henüz ifadesi alınamadığı için tespit edilememesine rağmen, şüphelinin ülkemizde adı geçen bir çok karanlık dosya nedeniyle ölüm tehlikesi içinde olduğuna dair açıklamalarının Ukrayna tarafından sığınma talebinin kabulüne neden olmaması ya da konuşmasının başka yollarla engellenmemesi için Türkiye'nin iade dosyasına sahip çıkması zorunludur."
Barkın, birçok tespitin ve sonuçların ancak şüphelinin Türkiye'ye iadesiyle anlam kazanacağını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla bu aşamada, şüphelinin fail olup olmadığı, olaya dair bilgisinin ne olduğu, hangi odaklarca kullanılmış olabileceği, ideolojik ekseninin ne olduğu ve faille iletişim içinde olabilecek kişilerin kimlikleri, kimin için bu aracılığı gerçekleştirdikleri tartışmalarının hiçbir anlamı bulunmamaktadır. Aynı biçimde, son günlerde medyada adı geçen eski Cumhurbaşkanlarının, bakanların, milletvekillerinin ya da FETÖ'cü oldukları bilinen resmi görevlilerin sürecin neresinde oldukları da henüz bizim açımızdan anlam taşımamaktadır. Suikastı kim işledi? Arkasındaki güç neydi? Necip Hablemitoğlu niçin hedef alındı? Bu soruların tamamı, adı geçen şüphelinin ülkemize iadesini de içeren etkili bir soruşturma sonucunda ortaya çıkacaktır. O zaman, hazırlık soruşturmasında görev yapan ve neredeyse tamamı FETÖ nedeniyle ihraç edilen, mahkum edilen emniyet görevlilerinin, savcılık çalışanlarının varlık ve görevleri de anlaşılabilir olacaktır. Bu nedenle dosyaya dair sahip olduğumuz bilgilerin bir çoğunu, iadesi ve ifadesinin alınması olanaklı olsa dahi, soruşturmanın yakalanan kişiden ibaret olmadığı ve paylaşılacak her bilginin, ilerleyen zamanda soruşturmaya zarar verebileceği düşüncesiyle paylaşma hakkımızın olmadığını ifade etmek isteriz. Bu anlamda soruşturmada yer alan bir çok bilginin gizliğine saygı göstermek yalnızca aile olarak bizim değil, başta basın organları olmak üzere tüm toplumun sorumluluğudur."
ŞENGÜL HABLEMİTOĞLU'NUN AÇIKLAMASI
Necip Hablemitoğlu'nun eşi Şengül Hablemitoğlu da bilgiyi bükmeden paylaşan aydınların, hakikatleri göstermeye devam ettikçe toplumun hafızasında ve kalbinde kalacaklarını, bunu engellemeye kimsenin gücünün yetmeyeceğini söyledi.
Türkiye'nin uzun bir siyasi cinayetler tarihinin bulunduğunu ifade eden Hablemitoğlu, "Devlet bugün geldiğimiz noktada kendi iç hesaplaşmalarının faturasını masum vatandaşlara ödetemez. Böyle bir hakkı yok. Kim adına, ne adına, nasıl, niçin bir ölüm kararı veriliyorsa bu ahlaksız ilişkilere son vermek durumunda devlet." dedi.
Devletin karanlık tarafındaki insanların oynadıkları oyunların tek mağdurunun kendileri olmadığını ifade eden Hablemitoğlu, ülkede kendileri gibi yüzlerce insanın yaşadığını aktardı.
Şengül Hablemitoğlu, devletin vatandaşların yaşama hakkını korumakla yükümlü olduğunu belirterek, "Biz hakkımızın korunmasını istiyoruz. Adaleti de dilenmiyoruz. Hakkımız olan adaleti istiyoruz. Bir devletin gerçek beka meselesi de sanırım budur. Adalet yoksa, yoksunuz. Bunu herkesin anlaması lazım." diye konuştu.
Hablemitoğlu, bir soru üzerine, şüpheli Nuri Gökhan B'nin iadesine ilişkin çekincelerinin bulunduğunu belirterek, "Sonuç itibarıyla eski bir devlet görevlisinden bahsediyoruz. Herhalde yaşamına tek başına devam etmiyordur. Süren bağlantıları mutlaka vardır, diye düşünüyoruz. Korunacağına da güveniyordur herhalde. Ama kim korur, kim ne der, ne yapar o konuda tabii ki çıkarımımız olamaz." dedi.
Avukat Barkın ise şüphelinin önce tutuklanmış olması, daha sonra tutukluluğun ev hapsine dönüştürülmesi, geçen hafta da ev hapsinin sınırlı ev hapsine dönüştürülmesinin iadeye ilişkin kaygılarını arttırdığını kaydetti.
UKRAYNA'DAKİ ŞÜPHELİNİN İSMİ GAZETECİ ZİHNİ ÇAKIR'IN İFADESİNDE GEÇTİ
Şüphelinin iade dosyasına dair duruşmanın 10 Ocak 2020'de görüleceğini bildiren Barkın, "FETÖ çatı iddianamesinin eklerinde suikastla ilgili ifadeyi siz fark etmemiş olsaydınız bu soruşturma açılmamış mı olacaktı?" şeklindeki soruyu yanıtlarken iddianamenin hiçbir yerinde Hablemitoğlu suikastına dair iz bulunmadığını söyledi. İddianamedeki dört mağdurdan birinin Hablemitoğlu ailesi olduğuna işaret eden Barkın, şunları kaydetti:
"Dört mağdurdan biri olarak iddianamenin ana eksenine yerleştirilmiş olmasına rağmen iddianamenin hiçbir sayfasında Hablemitoğlu suikastinin FETÖ'cü emniyet mensupları tarafından bilinmesine rağmen önlenemediği suçlaması dışında tek bir satır suçlama yok. Ama iddianamenin eklerinde var olan bilgilerden biri gazeteci Zihni Çakır'ın ifadeleri. İddianamenin eklerinde Çakır'ın Hablemitoğlu'nun katilinin kim olduğuna dair ifadeleri var. İddianame ekindeki isim, muvazzaf T.M. adlı devlet görevlisi. Bunun üzerine biz Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine dedik ki 'İddianamenin ekleri eğer çöplük değilse, bir anlam ifade ediyorsa, o taktirde adı geçenlerin tamamını, bu suikast bağlamında sual etmek için mahkemeye çağırın.' Ama mahkemenin, kişinin hala muvazzaf devlet görevlisi olması hasebiyle ve o tarihlerde Kazakistan'da görevli olduğuna dair şifahi bilgilendirmeyle yetinerek taleplerimizi kabul etmemesi üzerine, Hablemitoğlu suikastı soruşturmasını yürüten savcıdan ilgili kişinin ifadesinin alınmasını talep ettik. Yani Zihni Çakır'ın ifadesinin savcılık tarafından yeniden alınması sonucunda, adı geçen failden nasıl haberdar olduğu sorusuna Çakır, 'Nuri Gökhan B'den öğrendim bunları' şeklinde yanıt verdi. İşte Cumhuriyet savcılığının, Ukrayna'da yakalanan kişinin izini sürmesi bu bilgiyle gerçekleşti."
Barkın, bir başka soru üzerine, "Adı geçen kişinin suikasta dair tetikçi veya başkaca bir sıfatla, görevle işin içinde olduğu bilgisi sadece az önce ifade ettiğim beyandan ibaret değil. İlgili kişinin suikast anında olay yerinde olduğuna dair HTS kaydı verdiği bilgisi doğru değil. Ama olay yerinde var olan bazı kişilerle irtibat kurduğu ve iddianame ekinde yer alan senaryoya en fazla kendi iletişim tespitlerinin uyması, kendisini şüpheli konumuna getirdi." diye konuştu.