Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Kadir Kaymakçı Paris Olimpiyatları'nın 100 yıllık efsanesi
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Robel Kiros Habte’yi hatırlıyor musunuz? Benim ki de soru işte, nereden hatırlayacaksınız! Habte Etiyopyalı bir yüzücü, doğrusu onu hatırlamanızı gerektirecek kayda değer bir başarısı yok... Ne zaman olimpiyatlarla ilgili bir şey okusam ya da izlesem benim onu hatırlamamın nedeni de olağanüstü başarısızlığı zaten... ‘Dünyanın en güzel kaybedenleri’nden biri Robel Kiros Habte.

        2016 Rio Olimpiyatları’nda dünyanın gözü, bir havuzu dolduracak kadar altın madalya kazanan, Michael Phelps’in üzerindeyken, mayosunun üzerine sarkan göbeği, belini çevreleyen ve de benimkilerden aşağı kalmayan ‘aşk kulpları’yla dili dışarıda yorgunluktan bitmiş bir vaziyette tıngır mıngır finişe gelen Habte, benim için başarmanın illa ki kazanmak olmadığı o efsanevi ‘olimpiyat ruhu’nun yüzü. Özel davetiyeyle gittiği Rio Olimpiyatları’nda 100 metre serbestte her biri birer kas yığını olan 59 yüzücü arasında 1.04.95’lik derecesiyle, ‘bileğinin hakkıyla’, 59’uncu olan 24 yaşındaki Etiyopyalı sosyal medyada göbeğiyle alay edenlere, 'Çok mutluyum, bu benim olimpiyatlardaki ilk yarışımdı. Aslında daha hızlı yüzüyorum. Sabah antrenmandan sonra biraz gergindim' diyerek nanik yapıyordu.”

        Robel Kiros Habte
        Robel Kiros Habte

        'OLİMPİYAT RUHU'NA FORMA GİYDİRDİK, FANATİKLERİN ÖNÜNE ATTIK

        Ne zaman ‘olimpiyat’ kelimesinin cümle içinde kullanıldığı bir yazıya, bir filmle, habere ya da sohbete denk gelsem Robel Hiros Habte geliyor aklıma... Son birkaç gündür sosyal medyada olimpiyat takımındaki sporcularımız için yazılan 'patır patır dökülüyorlar' tivitlerini görünce Habte'nin öyküsünü hatırlatmak istedim. Yukarıda da dediğim gibi 2016’da elemelerde Fildişi’nden Thibaut Danho ve Domink Cumhuriyeti’nden Johnny Perez Urena’yla havuza giren ve adeta 5 yıldızlı bir otelin havuzunda keyif yaparcasına aheste aheste finişe yüzen Habte, benim için başarmanın illa ki kazanmak olmadığı o efsanevi ‘olimpiyat ruhu’nun yüzü... Biz çocukluğumuzda öyle öğrendik olimpiyatta katılmak, orada yarışmak en az kazanmak kadar anlamlı diye! Maalesef ülkemizde 'olimpiyat ruhu'na bile forma giydirip 'fanatiklerin' ağzına sakız yapmayı başardık. Bu konuda bir olimpiyat olsa altın madalyayı kimselere kaptırmayız eminim!

        Neyse bu konuda yazılacak her kelimenin boşlukta kaybolup gideceğini biliyorum, o yüzden asıl yazmak istediğim konuya geçeyim!..

        TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN KATILDIĞI İLK OLİMPİYAT

        Paris Olimpiyatları başladığı günden beri kafamda Vangelis’in 4 Oscarlı unutulmaz ‘Ateş Arabaları’ (Chariots of Fire) filmi için yaptığı o büyüleyici müziğiyle izliyorum tüm müsabakaları. Vangelis’in bestesi tüm olimpiyat oyunlarının resmi marşı olsa keşke diye düşünüyorum ama o ayrı konu...

        Bugün okuduğum bir haberden dolayı da 100 yıl öncesine dönmek istiyorum.

        1924 Paris Olimpiyatları, Kurtuluş Savaşı’nın ardından henüz kurulalı 1 yıl olan Türkiye Cumhuriyeti için de çok önemli bir organizasyon olmuştu. Diplomatik olarak kendisine dünya sahnesinde yer arayan Türkiye, dönemin zor ekonomik koşullarına rağmen büyük bir özveriyle bu büyük spor organizasyonuna futbol, güreş, atletizm, eskrim ve bisiklet dallarında 40 sporcu gönderdi. Sportif olarak çok başarılı olunmasa da Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle büyük bir uluslararası organizasyonda ilk defa yer alması, Türk bayrağının dünyaya tanıtılması anlamında Türk halkı için moral kaynağı oldu 1924 Paris Olimpiyatları. Ancak bizim tarihimizde de böyle önemli bir yeri olan Paris Olimpiyatları’ndan sizlere Eric Liddell ile Harold Abrahams’ın ‘Ateş Arabaları’ filmine ilham veren öyküsünü hatırlatmak istiyorum sizlere.

        Öncelikle okuduğum haberi yazayım...

        'ATLETİZİM SEVERLER İÇİN KOŞU STİLİ EN ÇİRKİN ATLET'

        Fransızlar Paris 2024 Olimpiyatları için hazırlıklara başladıkları ilk günden itibaren bir karar almışlar: Oyunlar için sıfırdan büyük tesisler inşa etmeyeceğiz!

        Sıfır kilometre dev statlar, salonlar, olimpiyat köyü yerine halihazırda sahip oldukları eski statları, spor salonları elden geçirip geçici mekanlar yaratmışlar. İşte bu elden geçirilen mekanlardan biri de 100 yıl önce Paris Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Yves-Du-Manoir Stadyumu!

        Paris'in hemen kuzeyinde yer alan ve ilk kez 1907'de açılan bu stadyum için mimar Francois Clement, “Yüzyılı aşkın bir süredir Fransız spor tarihinin bir parçası” diyor.

        1924 Olimpiyat açılış töreninin yanı sıra atletizm ve pentatlon etkinliklerine ev sahipliği yapan Yves-Du-Manoir, Fransızların ulusal stadyumuymuş. Stadyumun büyük bir kısmının 2024 Olimpiyatları için Francois Clement'in de aralarında bulunduğu kalabalık mimar grubu tarafından yenilenmiş. Ancak tarihi dokusu korunmuş. Clement, “1924'te yapılan ve muhteşem çelik işçiliğiyle dikkat çeken o harika tribünler 2024 için elden geçirildi” diyor. 13 bin 300 kişilik stat 2024 oyunlarında çim hokeyi müsabakaları için kullanılıyor. Olimpiyatların ardından da Fransız Hokey Federasyonu’na devredilecek.

        'Ateş Arabaları' filminde Eric Liddlle'ı Ian Charleson canlandırdı.
        'Ateş Arabaları' filminde Eric Liddlle'ı Ian Charleson canlandırdı.

        Ancak bu stadı asıl unutulmaz kılan Ateş Arabaları filmine ilham veren ve Britanyalı atletler Eric Liddell’ın altın madalya kazandığı atletizm tarihinin en efsanevi 400 metre yarışlarından birine tanıklık etmesi...

        Atalet Paula Radcliffe’in “Atletizm severler arasında bir olimpiyat altını kazanan ‘koşu sitili en çirkin’ atlet olarak hatırlanacak” dediği Liddell’ın, başını geriye doğru atarak 400 metre yarışında rakiplerini geçip şampiyon olmadan önce dini inancı gereği mutlak favori olduğu 100 metre yarışında piste çıkmaması o zamanlar olay olmuştu.

        İNANCI UĞRUNA YARIŞMADAN ÇEKİLİP, DÜNYA REKORU KIRAN ADAM

        Birtanya olimpiyat takımı 1924 Olimpiyatları için Paris'e doğru yola çıktığında 100 metre elemelerinin Pazar günü yapılacağını öğrenen Eric Liddell (filmde böyle anlatılıyor ancak bazı kaynaklar Liddell’ın bu durumu aylar öncesinden bildiğini yazıyor) dini inancı gereği Şabat’ı onurlandırmakla ilgili On Emir'den birinin Pazar günü rekabetçi bir spor yapılmaması anlamına geldiğine inandığından koşmayı reddediyor. Takımda kriz çıkıyor. Britanyalı yetkililer onun yerine Harold Abrahams’ı koşturuyor. Abrahams, yarışı kazanıyor.

        Britanya olimpiyat takımı 100 metrede yarışmayan Eric Liddell’ın adını tek bir antrenman bile yapmadığı, daha önce hiç koşmadığı 400 metre yarışına yazıyor. Iddell, son 100 metresinde, başını geriye atarak, unutulmaz bir yarış çıkarıyor. 47.6 saniye ile dünya rekoru kırarak 400 metrede altın madalya kazanıyor.

        DAHA HIZLI, DAHA YÜKSEK, DAHA GÜÇLÜ

        Yaklaşık iki hafta önce, 15 Temmuz'da, Edinburgh Üniversitesi, Eric Liddell'e, doktora unvanını verdi. Liddell’ın kızının babası adına katıldığı törende üniversitenin yaptığı açıklamada “Liddell'in hikayesi, bize inancın, cesaretin ve başkalarına bağlılığın kalıcı gücünü hatırlatan bir ilham kaynağı olmaya devam ediyor" ifadesi kullanılıyordu.

        Atletizm sevdalısı Fransız rahip Henri Didon tarafından söylenen ‘altius, citius, forties’ (Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü) sloganının resmi olarak kullanıldığı ilk oyunlar olan 1924 Paris Olimpiyatları’ndan 100 yıl sonra bugün ‘bize inancın, cesaretin ve başkalarına bağlılığın kalıcı gücünü hatırlatan ve ilham kaynağı olan’ sporcuları hayranlıkla izliyorum.