Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Muhsin Kızılkaya Çok yakın, yine de çok farklı

        LEVENT-GÜLTEPE İKTİSADI

        “Levent ile Gültepe geniş bir caddeyle birbirinden ayırılır. Büyükdere Caddesinin orta refüjünde, yönünüz Maslak’a doğru durursanız, Levent sağ tarafınıza düşer. Bu semtte hane başına ortalama gelir yaklaşık 30 bin dolar kadardır. Gençlerin çoğu okula gider ve yetişkinlerin büyük çoğunluğu lise mezunudur. Türkiye’nin birçok Avrupa ülkesinden daha iyi olan sağlık sisteminin bazı kusurlarına ilişkin tüm tartışmalara rağmen nispeten sağlıklı bir nüfusa ve dünya standartlarına göre uzun bir yaşam süresi ortalamasına sahiptir. Sakinlerinin çoğu 65 yaş üstündedir, hemen hemen hepsi kendilerine ait çok şık bakımlı villalarda oturmaktadır. Devletin sağladığı elektrik, telefon, kanalizasyon sistemi, halk sağlığı, onları diğer mahallelere bağlayan bakımlı yollar ve elbette yasa ve düzen gibi çoğu insanın hak olarak gördüğü hizmetlerden eksiksiz yararlanırlar. Villaların bulunduğu Birinci Levent olarak bilinen mahalle halkı can ve mal güvenliği için endişe etmeden gündelik işleriyle meşgul olabilir ve hırsızlık, gasp ya da iş yatırımlarını ve villalarını tehlikeye sokabilecek başka tehditlerle sıkça karşılaşmaz. Dahası Birinci Levent sakinleri her türlü yetersizliğine ve ara sıra meydana gelen yolsuzluklarına rağmen, hangi hükümet olursa olsun onların hizmetinde olduğunu bilir. Belediye başkanlarını, meclis üyelerini ve muhtar değiştirmek için kullandıkları oyu çok önemserler; ülkeyi kimin idare edeceğini belirleyen başkanlık seçimleri için sandığa koşa koşa giderler. Demokrasi onların doğasında vardır. Siyasi eğilimlerini hiçbir siyasetçi kolay kolay değiştiremez.

        Gültepe, Büyükdere Caddesi’nin durduğunuz yere göre sol tarafta yer alır. İki mahalle birbirlerine yalnızca birkaç adım uzakta ama iki mahalledeki hayat epeyce farklıdır. Gültepe sakinleri İstanbul’un nispeten müreffeh bir mevkiinde yaşasalar da hane başına ortalama gelir Birinci Levent’in yaklaşık üçte biri düzeyindedir. Gültepe’de yakın bir tarihe kadar yetişkinlerin çoğunun lise diploması yoktu ve gençlerin çoğu okuldan pek haz etmezdi. Anneler yakın zamana kadar bebek ölümlerindeki yüksek oran nedeniyle endişe içindeydiler. Birkaç sene önce halk sağlığı koşullarının yetersizliği, bebeklerin bir yaşın üstüne çıkacak kadar yaşasalar dahi sağlık koşullarının iyi olmadığı anlamına gelir. Gültepe sakinlerinin, komşuları Leventliler kadar uzun yaşamamaları şaşırtıcı değildir. Ayrıca çoğu sosyal tesisten yoksundur. Yolun sol yanındaki mahallede yollar kötü durumdadır. Yasa ve düzen ise daha da kötüdür. Suç oranı yüksektir ve iş kurmak riskli bir girişimdir. Bir tek başarılı olmama riski değildir söz konusu olan; daha faaliyete başlayabilmek için bile tüm o izinlerin alınıp gerekli yerlere rüşvet verilmesi gerekir ki, bu da kolay bir iş değildir. Gültepe sakinleri, siyasetçilerin yolsuzluk ve beceriksizlikleriyle her gün yüz yüzedirler. Levent’teki komşularının aksine, demokrasi onlar için oldukça yeni bir deneyimdir. Mahalle 1980 yılına kadar, kendilerini onların kurtarıcısı olarak gösteren birtakım sol illegal siyasi örgütler tarafından idare ediliyordu. Bu yüzden mahallede siyasi fikirleri farklı insanlar, ya kendilerini çok iyi kamufle ediyor ya da her şeylerini toplayıp mahalleden göç ediyorlardı.

        Bir kentin iki yarısı nasıl birbirinden bu denli farklı olabilir? Coğrafi ya da iklimsel bir farklılık söz konusu değildir. Ayrıca mikroplar Levent ile Gültepe arasında gidip gelirken herhangi bir kısıtlamayla karşılaşmadıklarından o mevkideki hastalık türleri de farklılık göstermez. Elbette sağlık koşulları gayet farklıdır ama bunun hastalıklarla bir ilgisi yoktur; bunun nedeni caddenin sol tarafında halkın sağlık açısından daha elverişsiz şartlarda yaşaması ve yeterli sağlık hizmetlerinden mahrum olmalarıdır.

        Ama belki de yerleşimciler farklıdır. Acaba Levent sakinleri Rumeli göçmenlerinin, Gültepe sakinleri de Anadolu göçmenlerinin torunları olabilir mi? Hayır. Caddenin iki yanındaki insanların geçmişleri oldukça benzerdir. Levent semtindeki araziler, Birinci Abdülhamit devrinde Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa emrine verildi, zamanın denizcileri “levent” adıyla anıldıkları için de oraya Levent Çiftliği dendi, zamanla buraya bir askeri kışla yapıldı. 1947 yılında Emlak Kredi Bankası toplu konut projesini burada başlattı, yapılan villalar küçük taksitlerle maaşlı memurlara satıldı.

        Gültepe ise elli sene öncesine kadar fundalıklar, dutluklar, sebze ve çiçek bahçeleriyle kırlık bir alandı. Aynı yıllarda Levent sanayiye açılınca, Gültepe’deki arazilere de köyden kente gelmiş köylüler gecekondu yapmaya başladı. 1950’leri sonundan itibaren burası gecekondu ile apartman arası, adlandırılması oldukça güç konutlarla doldu.

        Böylece caddenin sağında ve solunda iki hayat biçimi yeşermeye başladı. Levent ile Gültepe sakinlerinin ataları aynı; aslında aynı yemekten ve aynı müzikten keyif alıyorlar ve aynı ‘kültüre’ sahip olduklarını söyleme cesaretini de gösterebiliyorlar.

        Tabii, caddenin iki yarısı arasındaki farklılıkların büyük olasılıkla çoktan tahmin ettiğiniz basit ve apaçık bir açıklaması var: İki mahalleyi birbirinden ayıran caddenin kendisi… Levent zenginlerin semtidir. Sakinleri devletin ekonomik kurumlarından yararlanırlar ve bu kurumlar onların mesleklerini özgürce seçebilmelerini, eğitim görüp becerilerini geliştirebilmelerini sağladığı gibi, işverenlerini de en gelişkin teknolojilere yatırım yapmaya teşvik eder ve bu da onlara daha yüksek getiri olarak geri döner. Ayrıca demokrasinin işleyişinde pay sahibi olmalarına, temsilcilerini seçmelerine ve tasvip etmedikleri işler yaptıklarında onları değiştirmelerine olanak tanıyan siyasal kurumların varlığının farkındalar. Bunun sonucunda siyasetçiler yurttaşların talep ettiği temel hizmetleri (kamu sağlığından, yol hizmetlerine, yasa ve düzene kadar) karşılamak için ellerinden geleni yaparlar.

        Gültepe’dekiler ise bu kadar şanslı değildirler. Farklı kurumların şekillendirdiği farklı bir dünyada yaşarlar. Bu farklı kurumlar iki mahallenin sakinleri, oraya yatırım yapmaya istekli girişimciler ve kurumlar için tamamen farklı teşvikler yaratır. Farklı kurumların yarattığı bu teşvikler, caddenin iki tarafındaki ekonomik refah düzeylerinde görülen farklılıkların temel nedenini oluşturur. Neden Levent’in kurumları ekonomik başarıya Gültepe’dekilerden çok daha elverişlidir? Bu sorunun cevabı erken Cumhuriyet döneminde farklı mahallelerin oluşma biçimlerinde yatar. O tarihte meydana gelen kurumsal bir farklılaşmanın etkileri günümüze kadar varlığını korudu. Bu farklılaşmayı anlamak için işe tam olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşundan başlamamız gerekir.”

        AÇIKLAMA

        Buraya kadar okuduğunuz yazıyı ben yazmadım; benim metnim değil bu metin. Metni, bu sene birlikte Nobel Ekonomi ödülünü alan Daron Acemoğlu ile James A. Robinson’un “Ulusların Düşüşü” kitabının ilk bölümü olan, “her şeyin hülasası” kısmından aldım, gıyabında Hoca’nın desturuyla tabi ve yine Hoca ve arkadaşı beni bağışlasın, metinlerinde önemli bir tahrifat yaptım. Metnin ana başlığını değiştirmedim, metnin “Rio Grande iktisadı” olan alt başlığını ise “Levent-Gültepe iktisadı” diye değiştirdim. Bunun dışında birkaç ufak dokunuşu dışında tutarsak, “Nogales kenti”nin yerine “Levent-Gültepe”yi koydum. “Nogales Arizona”yı “Levent”; Nogales Sonora”yı da “Gültepe” diye değiştirdim. Kenti ikiye bölen “çitin” yerine “Büyükdere Caddesi”ni koydum. Şehrin tarihine dair verilen bilgilerin yerine “Levent-Gültepe”nin kısa tarihini koydum.

        Daron Acemoğlu ve arkadaşları kitaplarında, “Neden bazı uluslar zenginleşirken diğerleri fakir kalıyor?” sorusunun cevabını arıyorlar. Beş yüz küsur sayfalık kitabın sonunda ulaştıkları cevap ise iki kelimedir:

        “Kurumlar sayesinde!”

        Farklı fikirlere tahammül eden, bu farklı fikirlerden doğan yaratıcı fikirleri de toplumun dokusuna şırınga etmeyi başaran ülkeler; demokrasileri, güvenceye alınmış özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü, adalet mekanizmasının doğru ve adil bir biçimde işlemesini sağlayan ülkeler yani, onlar gelişiyor; adalete, hukuka, demokrasiye ve onların çalışmasını sağlayan kurumlara sırtını dönenler de nal topluyorlar.

        İşte bu fikir Acemoğlu ve arkadaşlarına bu senenin Nobel İktisat Ödülü’nü getirdi.

        Peki benim derdim ne? Ben neden hocaların metninde tahrifat yaptım? Valla hiçbir amacım yok. Kitabı okurken, daha ilk sayfalarda karşıma çıkan bu muazzam benzerlik bana çok “eğlenceli” geldi, bazı ecnebi kelimelerin yerine bazı Türkçe kelimeler koydum, o kadar. Belki size de “eğlenceli” gelebilir diye buraya aldım.

        Yoksa mevzu sıkıntısı çeken, bu yüzden de günü kurtarmaya çalışan tembel bir yazar olduğum için değil.