Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Nasuhi Güngör Türkiye'nin Filistin'deki sorumlulukları artıyor
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önceki gece yakın tarihin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle en kalleşçe eylemlerinden biri gerçekleşti.

        Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye’ye yönelik suikast, 7 Ekim 2023’ten sonraki en yüksek gerilimi ortaya çıkardı. Hemen hemen eşzamanlı olarak Lübnan’da ve Irak’ta ortaya çıkan saldırılar da gerilimi tırmandıran diğer boyutlar oldu.

        Haniye’ye yönelik saldırının Tahran’da, üstelik İran’ın yeni cumhurbaşkanının yemin töreninden sona gerçekleşmesi, ortaya pek çok soru ve yeni tartışma çıkardı. İran’ın desteklediği ve önemli bir törende ağırladığı misafirini koruyamaması, en başta istihbarat zaafından tutun da, İran içindeki muhalif unsurların operasyonel gücüne kadar pek çok soruyu/kuşkuyu beraberinde getirdi. Her durumda böyle bir saldırının istihbari anlamda ciddi bir zaafa işaret etmesi; bunun da sistem içinde giderek yayılan bir karşı güç olarak görülmesi, İran açısından çok ciddi bir problem.

        Tahran’daki yemin törenine Türkiye'yi temsilen katılan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, saldırının İran’da gerçekleşmiş olmasını, sıcağı sıcağına katıldığı televizyon programında şöyle değerlendirdi: “İsrail devleti adına atılmış sembolik bir adım. 'Hamas'ı askeri olarak destekleyen İran'a operasyon yapabiliriz' dediler. Şimdi buna yenisini eklediler. İran'ın onlara cevabı ne olur, göreceğiz. Dün 3 tane operasyon aynı anda oldu. Tahran'da, Beyrut'ta ve Irak'ta. İran için önemli olan 3 yerin vurulması, belli düğmeleri basılması anlamına gelir. Savaşın yaygınlaşmasını isteyen üst akıl devrede.” (Kanal 7 ve Ülke TV ortak yayını)

        İRAN’IN VEKİL GÜÇLERİ

        Haniye suikastı, kuşkusuz seçilen ülkeden kullanılan araçlara kadar çok tartışılacak. Ancak asıl önemli boyutu, Türkiye’nin de merkezinde bulunduğu coğrafyada ortaya çıkaracağı, daha doğrusu tetikleyeceği gelişmeler.

        ABD Kongresi’ndeki akıllara ziyan konuşma ve alkış tiyatrosunda, Netanyahu’nun İran’a karşı bir ittifak istediğini önceki yazıda hatırlatmıştık. Bu ittifakın zemini, öncelikle İsrail’le barış yapacak ülkeler olarak tanımlanıyor. Ama aynı zamanda hem İsrail’in hem de bu ülkelerin korkusunu gidermek için, İran’ın siyasi sınırları dışındaki savunma hattını kırmayı ve zayıflatmayı hedefliyor. Yani vekil güçleri.

        Dolayısıyla hem Lübnan’da Hizbullah’ın kritik bir ismine hem Haniye’ye hem de Irak’taki İran karargâhlarına yapılan saldırının hedef ve stratejisi aynı. Kuşkusuz her birinin kendi bulunduğu alanda üreteceği sonuçlar farklı olabilir. Ancak ana strateji net olarak bu.

        Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Arap ülkeleri, İran tehdidinden uzak kalabilmek için bu senaryonun sessiz takipçisi ve uygun zamanda katılımcısı olmayı hedefliyor. Tam da bu nedenle Tahran’daki suikastla ilgili olabildiğince mesafeli tutumlar sergilediler. Kuşkusuz Arap sokağının tepkisi çok daha farklı. Ama yönetim katında işler genel hatlarıyla böyle.

        İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM

        Gazze’yi de içine alacak biçimde tek çözümün iki devletli yapı olduğu konusunda Ankara’nın tutumunda bir değişiklik yok. Bakan Fidan, ekranda bunu şöyle ifade etti: “Filistin ve İsrail meselesi bugün farklı bir şekle dönüşmüş durumda. İki devletli çözüm rafa kaldırılmıştı, şimdi iki devletli çözüm tek yol. 150'ye yakın ülkenin kabul ettiği çözüm. Bunu anlatabildiğimiz sürece, dostlarımızı yanımıza toplayıp mücadele edebildiğimiz sürece önemli.”

        Fidan, savaşın yaygınlaşmasından duyduğu endişeyi başından itibaren dile getiriyor. Şimdi bunun daha da artığını ve uluslararası sistemin İsrail’e bir şey söylemekten aciz olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin temel politik perspektifine dair tanımını da aktarayım: "Bölgede sadece sorunları gören, tarif eden bir ülke olarak kalmak istemiyoruz. Onlara gerçekten sahici, uygulanabilir çözümler getirmeyi de önemsiyoruz."

        TÜRKİYE’NİN FİLİSTİN AJANDASI

        Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin sorumlulukları daha artacak. Birincisi giderek daha geniş bir alana yayılan saldırı ve suikast benzeri girişimlerin, savaşı büyütme riskine dair tablo. İkincisi İsrail’in hamlelerine verilecek karşılıkların ortaya çıkaracağı yeni durumları öngörebilme ve yönetebilme.

        Üçüncüsü, bu elbette çok daha temel bir konu. İki devletli çözümle ilgili ısrarımızı sürdürürken, Filistin’deki tüm aktörlerle olan bağımızı, onları siyasi anlamda ayakta tutacak bir zeminde geliştirmek ve muhtemel bir yönetim modelinde etkin hale getirecek kanallar açmak.

        ÇİN’İN FİLİSTİN HAMLESİ

        ABD ve İsrail, genel anlamda Çin’in son Filistin hamlesinden rahatsız. Ama aynı zamanda onu küçümseme ve sonuçsuz kılma stratejisini birlikte yürütüyor. Öncelikle İsrail, bırakın iki devletli çözümü, herhangi bir cılız yönetim yapısında bile Hamas’ı asla görmek istemiyor. Dahası, diyelim ki böyle bir Filistin yönetimi oluşturuldu. Hamas dışındaki aktörlere de güveni yok. Çünkü Bakan Fidan’ın deyimiyle “toprak çalarak” yapıp ettiği işlerin, Batı Şeria’yı da Filistinliler açısından işlevsiz hale getirinceye kadar devam etmesini istiyor.

        Bu süreçlerdeki önemli bir isimden şöyle bir not, daha doğrusu değerlendirme aktararak bitireyim. “Türkiye’nin Filistin’deki grupları ve görüş ayrılıklarını biri lehine çözüp diğerine sırt çevirmesi asla söz konusu olmadı. Bu yöndeki çabalarımız da hep sabote edilmeye çalışıldı. Şimdi aynı yöndeki bir sürecin daha değerli ve hassas olduğu bir döneme giriyoruz.”

        Bir sonraki yazıda bu yeni sürece dair önemli notlar aktaracağım.