AK Parti’nin seçim zaferinden sonra karşı mahalleyi de anlama çabasına girişen Türk liberalleri gibi bazı Amerikalılar kafalarını dışarı uzatmaya başladılar. Buldukları onlara öteki mahalleyi anlatmaya hevesli elini kaldırmış hazır bekleyen bir Ahmet Hakan’dı adeta. J. D. Vance adını ben de o kasım ayında seçimden hemen sonra duydum. 2016 yazında yayımladığı “Hillbilly Elegy” adlı kitabının zamanlaması mükemmeldi, seçimden sonra okumak zorunluluğa dönüştü.
Yayımlandığından bu yana 1.6 milyon kopya satan ve ağırlıkla liberaller tarafından okunan kitap daha sonra Netflix tarafından izlenmesi lüzumlu olmayan bir filme de uyarlandı. Kitap yazarını kısa sürede karşı mahalleyi içeriden anlatan bir uzman olarak liberallerin gündemine getirdi. J. D. Vance büyük bir şöhrete dönüştü kitabıyla, ama birileri belki bugünlere gelebileceğini tahmin etse de ben bir gün Amerikan başkanlığına bu kadar kısa sürede yaklaşabileceğini öngöremedim.
BEYAZ PİSLİKLERİN DÜNYASI
Adı kabaca “Köylü Ağıdı” olarak çevrilebilecek “Hillbilly Elegy” yazarın Amerikan taşrasında yoklukla geçen çocukluğundan Yale hukuk fakültesinden mezun başarılı bir avukat olmasına uzanan hayat hikayesini anlatıyor. Vance pek çoklarının “white trash” (beyaz pislik) diye küçümsediği bir ortamdan geliyor. Şiddete meyilli alkolik babası, ağrı kesicilere bağımlı yaşayan annesinden kurtulup büyükannesi “mamaw” tarafından büyütülüyor. Etrafında haftada 20 saat çalışıp çok yorulduklarını söyleyen, kendi tembelliğinin farkında olmayan insanların arasından sıyrılarak önce üniversiteye gidiyor, sonra da Yale’e.
Kitabın mesajı çok basit: Çalışırsanız başarırsınız. Pek çok Amerikan muhafazakarının içtenlikle inandığı gibi Amerika’daki fakirliğin nedeni bireysel. Benzer türde başka kitaplar adaletsizliğin kökenini sistemde ararken Vance kendisinden de örnek vererek Amerikan rüyasının olabilirliğine ikna etmeye çalışıyor okurlarını.
Her ne kadar sitayişle bahsetse de kendi mahallesini hiçbir zaman yakmıyor, aksine aralarında çok iyi insanlar olduğunu belirtiyor. “Bizi tanıyın, sevin, anlayın,” başlıklı bir reklam sloganı adeta “Hillbilly Elegy.”
2016’da medya ve liberaller Trump’ın yükselişini sahiden de ıskaladı. Neo-Nazizm tartışmaları yapılırken mavi yakalı insanların değişen ekonomin şartlara duyduğu öfkeyi okuyamadı. Teknoloji şirketleri büyüyor, üniversite diploması, hatta yüksek lisans iş bulmanın şartına dönüşüyor, ekonomik rakamlar kağıt üzerinde iyi görünüyordu. Ama bu değişim kalifiye olmayan işçi sınıfının da yok olması anlamına geliyordu. Amerika’nın kömüre olan bağımlılığı yok oluyor mesela ve Pennsylvania gibi kararsız eyaletlerde bu sancılar yakından hissediliyordu.
Hillary Clinton seçimi kendisini kaybettiren bu işçi sınıfı eyaletlerinde miting bile yapmadı, miting yapmadığı şehirler yüzünden başkanlığı kaybetti. Ciddi bir siyasi zaaf ve taktik hatasıydı.
Vance’in büyüdüğü beyaz pislik mahallelerde karavanlarda işsizlik maaşıyla yaşayan niteliksiz sınıf da kendi düştüğü durumdan mevcut sistemi sorumlu tutuyor, düzeni Trump’la cezalandırmak istiyordu. Vance’in aksine kimse kendisini suçlamıyor, çalışarak başarılı olunabileceğine inanmıyordu ama.
LİBERALLERİN İNANMAK İSTEDİĞİ BİR MASAL
“Hillbilly Elegy” pek çoğumuzun tanımadığı bu insanların dünyasına içeriden bir bakış olarak pazarlandı. Ama medyanın iddia ettiğinin aksine özünde Trump fenomenini açıklamıyordu. Kitabı okuduğumda da bunu düşünmüştüm. Ahmet Hakan nasıl tek başına AK Parti’nin gelişini açıklamıyorsa, “Hillbilly Elegy” de Trump fenomenini anlamaya yeterli değil. Hatta rakamlar Trump’ı seçtiren dinamiklerin alt sınıflardansa orta sınıf seçmenler olduğunu gösteriyor.
Kitleler toplu halde elitlerden nefret ediyordu. “Tea Party” gibi hareketlerin yükselmesi bundandı. Ama J. D. Vance elit olmaktan son derece mutluydu ve fakirliği tek düze klişelerle anlatıp katıldığı televizyon programlarında kendi kabul edildiği kulüpten duyduğu hoşnutluğu fazlasıyla belli ediyordu.
Nişantaşı’na yerleşip kendi sınıfının intikamını aldığını düşünen Ahmet Hakan gibi biraz. Ahmet Hakan’ın ilk dönem AK Parti karşıtlığı, evcilleştirilmiş İslamcılığı, şarapla yıkanmış geçmişi gibi J. D. Vance de Amerikan liberallerinin inanmak istediği bir masaldı. Oysa bugünün gözde muhalifi geçmişin Rizeli ülkücüsü İsmail Saymaz örneğinde olduğu gibi mücadele ilkesel değil, sınıfsal. Ait olma, kabul görme, “onlardan biri” sayılma arzusu.
2016’da en sıkı Trump karşıtıydı Vance ve Amerikan liberalleri muhafazakar ama Trump karşıtı öteki mahalle mensuplarına bayılıyordu. Kimse bir gün onun Trump’ın çantasını taşıyacağını hayal edemezdi o günlerde. Vance’in kitabını okuyan liberallerin kafalarındaki “muhafazakar ama Trump karşıtı” prototip bizdeki “Erdoğan karşıtı İslamcılar”dan farksız değildi. Ve tıpkı bizde olduğu gibi fanteziydi.
Ahmet Hakan terk ettiği mahalleden Yale gibi elit bir üniversiteye gitmedi. Ama kendisini elit çevrelere kabul ettirdi ve belki de başörtülü first lady’den sonra İslami siyasetin en büyük hedefi olan kaleyi fethetti: Hürriyet’in tepesine bir imam hatiplinin getirilmesi öteki mahallenin en simgesel zaferlerinden biriydi. Taksim’e cami yapılması kadar önemliydi.
Bugün dağılmış saçları ve inanmadığını savunmaktan sudan çıkmış balığa dönmüş haliyle Ahmet Hakan’ın o eski halinden eser yok. Kendi mahallesine ihanet ettiği söylenirdi, şimdi o mahallenin uçağında. Belki gerçekten Nişantaşı’nın Çukurambar’dan daha berbat bir yer olduğunu fark etmişti. Ya da zeki olduğu için gerçeği sonunda fark etti: bu kulüplere hiçbir zaman dışarıdan biri gerçekten kabul edilemez. Elitlerin hayatına özendiğini çok belli eden İsmail Saymaz da bir gün fark edecek.
MİLYARDERLERİN SEÇİMİ
J. D. Vance de bir süre elit mahallede dolaştıktan sonra Trump’a secde etti. Kendi partisinin en önde gelenleri bile Trump’ı 6 Ocak ayaklanmasından sonra terk ederken o sorgusuzca savundu. Hâlâ da seçimin sonucunun farklı bir şekilde belirlenebileceğini düşünüyor. Ukrayna konusunda tıpkı Trump gibi savaşın bir an önce bitirilmesinden yana, Çin’e düşman ama kendi eşi Hint kökenli olmasına rağmen sıkı bir göçmenlik karşıtı.
Yarı ölü bir Biden’a karşı dinamik, kuvvetli, dahası işçi sınıfında karşılığı olan bir başkan adayı. Trump’ın yaptığı en doğru hamlelerden biri. Tabii bu hamleyi Trump’ın tek başına yapmadığı da ortada.
“Hillbilly Elegy” kitabını okuduğumda kaçırdığım bir nokta buydu: Sistemin J. D. Vance’i bugünlere hazırladığı. Obama da yazdığı iki kitapla adını duyurmuş, ardından Demokrat Parti kongresinde yaptığı bir konuşmayla Oprah gibi etkili isimlerin dikkatini çekmişti. Sınırlı bir siyasi tecrübesi olmasına ve pek çoklarının daha hazır değilsin demesine rağmen başkanlığa oynadı ve kazandı. Memleketi Ohio’daki seçmen de J. D. Vance’i kendi Obama’sı olarak görüyor.
J. D. Vance’in senatör seçimine ilk ciddi desteği muhafazakar milyarder ve Facebook’un ilk yatırımcılarından Peter Thiel verdi. Silikon Vadisi’nde herkes karşıyken Trump’a ilk desteği veren de Thiel’dı. Bugün Thiel ile birlikte Elon Musk ve David Sachs gibi birçok milyarder de Vance’in başkan yardımcısı yapılmasını coşkuyla karşıladılar. Musk’un seçime kadar Trump kampanyasına parti parti 160 milyon dolar bağışlayacağını yazıyor New York Times. Biden bağışçıları kaybederken milyarderler seçimi satın alıyor.
Bir önceki seçimde kullanışlı buldukları Trump’ı iktidara taşıyan muhafazakar güç odakları kendi güç odakları Mike Pence’i başkan yardımcısı olarak yanına yerleştirmişti. Öyle görünüyor ki şimdi sıra Trump’ın seçilip kendilerine hizmet etmesini bekleyen Amerikan milyarderlerinde. J. D. Vance de onların adamı, halk da “bizden biri” nerelere geldi diye kendisini avutuyor.