Geçen hafta Amerikan basının yerleşik kalıplarını sarsan iki önemli gelişme oldu. Çarşamba günü Los Angeles Times yaklaşan Başkanlık seçimlerinde hiçbir adayı desteklemeyeceğini duyurdu önce. Amerikan basınında yerel seçimlerden en yüksek makama kadar gazeteler bazı isimlerin arkasında durup, okurlarına oy vermeleri konusunda yönlendirici olmaları bir gelenekti. LA Times’ın editoryal kadrosu tam Kamala Harris’i desteklemeyi açıklamayı düşünürken patron hayır dedi.
Cuma günü de bu sefer Washington Post hiçbir adayı desteklemeyeceklerini açıkladı. Birkaç sene önce batmak üzereyken gazeteyi satın alan ve hayata döndüren Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un bizzat devreye girdiği, yayın yönetmenini arayarak bu seçimlerde ‘endorsement’ istemediği konuşuluyor. (Bu seçimlerde Kamala Harris’i destekleyen New York Times da yayın çizgisinde değişikliğe gideceğini, özellikle New York belediye yarışında hiçbir adayı desteklemeyeceğini duyurdu.)
PATRONLAR ENDİŞELİ
Onlarca yıldır devam eden bir basın geleneğini bir anda yıkan patronlar yüzünden gazetelerin koridorları kaynıyor. Çünkü Amerika seçime çok az kalmışken yeniden Trump iktidarına hazırlanıyor. Eski Başkan her gün arayı kapatıyor. Hatta kritik eyaletlerde öne bile geçti. Endişeli olanlar sadece Demokrat Parti seçmenleri değil. Genellikle liberal tandanslı olan ana akım medya da basın özgürlüğünün ikinci bir Trump devrinde kısıtlanacağını düşünüyor.
İlk döneminde devletin gücünü tam olarak nasıl kullanacağını bilmiyordu Trump. Basından hiç hoşlanmasa da elinden pek bir şey gelmiyordu. Şimdi daha tecrübeli, devlet mekanizmasının nasıl işlediğini bilen ama aynı zamanda da intikamdan gözü dönmüş bir şekilde koltuğa oturacak. Zaten ilk döneminde Amerikan demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün sınırlarını zorlamıştı. Sistemin sanıldığından daha fazla açığı olduğu ortaya çıktı. Trump ikinci döneminde bu açıklardan nasıl faydalanacağı bilerek gücünü kullanacak.
Gerçekten de gözü dönmüş bir Trump hırs yapıp devletle pek çok işi olan, en basitinden yeni getireceği gümrüklerle Amazon’dan satılan ürünleri vurabilecek Jeff Bezos’u batırmaya kalkışabilir belki.
Patronlar yeni Trump dönemine biraz daha temkinli yaklaşıyor. En azından hiçbir adayı desteklemediklerini söyleyip ileride kendilerini savunmak için hareket alanı kazanacaklar.
Kaldı ki Bezos bir kez daha sahibi olduğu Washington Post’un yayınları yüzünden hedef alınmak istemiyor da olabilir. 2016’dan sonra Post’un yayınları yüzünden çıplak fotoğraflarının sızdırılmasıyla tehdit edilmişti. Özel hayatı bütün dünyaya saçıldı, eşinden boşanmak zorunda kaldı, Trump’ın hakaretlerinin hedefi oldu. Tekrar aynı süreçten geçmek istememesinin anlaşılabilir insani nedenleri de olabilir.
BİZ TÜRKİYE’DE İYİ ÖĞRENDİK
O zaman medyaya girmeseydi değil mi? Gazetecilikle kahramanlık destanı yazmaya kalkanların vereceği ilk tepki kuşkusuz bu olacaktır. Oysa Bezos medyaya girmeseydi bugün belki Washington Post da olmayacaktı. Zira Türkiye’de olduğu gibi dünyada da gazeteciler ya da gazetecilikten gelen patronlar kurumları ayakta tutmayı pek beceremiyorlar.
Kaldı ki “editoryal bağımsızlık” tepeden inme bir hak değildir, kazanılarak elde edilir. Bunun en kolay yolu da gazetelerin kendi kendilerini döndüren müesseseler haline gelmesinden geçer. Ekonomik bağımsızlık içeriğin de bağımsız olacağının garantisidir. Eğer bunu beceremiyorsak çalıştığımız gazetelerin, televizyonların babamızın malı olmadığını da öğrenmemiz gerekiyor.
Biz Türkiye’de bu gerçeği yaşaya yaşaya öğrendik. Özellikle son 20 yılda sınırları, kırmızı çizgileri, hassasiyetleri, hatta zaman zaman kaprisli değişimler gösteren dengeleri de kanıksadık. Buna rağmen hala bu işi yapabilmenin belli tekniklerine de vakıf olduk ama. Bazen dolanarak, çatlaklardan sızarak, doğan fırsatlardan istifa ederek, gerektiğinde sabrederek de gazetecilik yapmak mümkün. Yapmamaktan daha iyi en azından.
Bizim öğrendiğimizi şimdi Amerikan basını da öğreniyor. Bezos’un gazeteyi muhafazakarların da okumasını istediği, özellikle bu kitleye hitap eden köşe yazarlarının alınmasını talep ettiği konuşuluyor. Bana bir yerden tanıdık geliyor bunlar. Amerika iyice bize benzemeye başlarsa bir sonraki aşamayı da tahmin edebiliriz: Trump seçildikten sonra “İletişim Başkanlığı” kurar. Onlar da zamanla alışırlar. İnsan nelere alışmıyor ki.