Timur’un soyundan gelen Babür, icad ettiği alfabe ile Kur’an bile yazdırmıştı
Murat Bardakçı yazdı
MURAT BARDAKÇI / GAZETE HABERTÜRK
Timur’un beşinci göbekten torunu olan Bâbür Şah, zamanının en büyük edebiyatçılarındandı. 19. yüzyılda İngilizler’in ortadan kaldırışına kadar devam etmiş olan Hind-Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu olan Babür, Uygur alfabesinden etkilenerek bir yazı icad etmiş, bazı mektuplarını bu yazı ile kaleme almış ve bu yazı ile bir Kur’an da yazdırmıştı
TİMUR’un beşinci göbekten torunu, şair, yazar ve sanatın her dallarında söz sahibi olan Zâhiruddin Muhammed Babür, Hindistan’da 19. yüzyılda İngilizler tarafından ortadan kaldırılan Hind-Moğol İmparatorluğu’nun kurucusuydu. 1483 ile 1530 yılları arasında yaşadı ve tarihlere “Babür Şah” olarak geçti.
Babür’ün alfabesinin şifresi
Babür yazısı ile yazılmış olan Kur’an’ın bir sayfası
MACERA DOLU ÖMÜR
Fergana’da henüz 11 yaşında iken tahta çıktı ve dedesi tarafından kurulan ama batmak üzere olan devleti kurtarmak için çalışmaya başladı. Bir aralık Şeybani Hanlığı ile uğraştı ve hayli maceralı bir ömür sürdü. Kendi imparatorluğunu kuruncaya kadar “Fergana Padişahı”, sonra da Kabil’de “Afganistan Hükümdarı” oldu, Hindistan’a beş ayrı sefer düzenledi ve sonuncusunda Hind Sultanı İbrahim Ludi’nin 100 bin kişilik ordusunu 12 bin süvarisiyle yenerek Hindistan’ı ele geçirdi.
YAZAR VE ŞAİRDİ
Sene, 1526 idi... Maceralarla dolu böyle bir ömür geçiren Babür, devlet adamlığının yanısıra kuvvetli bir yazar ve şairdi, “Babürnâme” adını verdiği hatıraları dünyanın sayılı otobiyografilerinden kabul edilmişti. Şairliğinin yanısıra bir de “Aruz Risalesi” kaleme alarak edebiyat nazariyatçısı olmuş; “Mübeyyen” ve “Risâle-i Vâlidiye Tercümesi” isimli dini kitaplar yazmıştı.
Babür, bütün bunların yanısıra bir de “hat”, yani yazı icat etti. Önce harflerin şekillerini yaratıp bir alfabe oluşturdu ve oğullarıyla bazı devlet büyüklerine gönderdiği mektuplarını bu yazıyla kaleme aldı. Derken, aynı yazıyla bir de Kur’an yazdırdı. Babür’ün kaleminden çıkan mektupların birçoğu zamanla kayboldu ama icad ettiği yazının varlığı hep bilindi. Zaten hatıralarında da kendi buluşu olan yazıdan uzun uzun bahsediyor, bu yazıyla yazdığı mektupları anlatıyor ve “Hatt-ı Bâbürî” denen yazının alfabesini dağıttığı kişilerin isimlerini veriyordu...
Babür Şah’ın yaşadığı devirde yapılmış minyatürü
Yazının alfabesini ve bu yazıyla kaleme alınmış olan Kur’an’ı Türkiye’de ilk defa tanıtan Prof. Dr. Ali Alparslan, “Hatt-ı Bâbürî” konusunda 1976 ve 1980 yıllarında yayınladığı iki bilimsel makalede bakın ne yazıyor:
“Babür, Türk Kültürü’nün Hindistan’daki temsilcisiydi. Bu coğrafi sahada müşterek olan İslam medeniyeti içinde, ayrıca Türkler’e has özellikler taşıyan kültür hareketlerinin varlığına da şahit olmaktayız. Babür ile hemen hemen çağdaş olan Kanuni, Şah İsmail ve Şeybani Han devlet adamı ve muktedir birer hükümdar olmaktan başka şair ve güzel sanatların koruyucusuydular. Babür Şah da onlarda mevcud olan bu hususiyetlere ve meziyetlere sahipti.
...Babür’un alfabesi dikkatle incelenirse elif, dal, ze, he, sad ve cim gibi bazı harflerin Arap harflerine az-çok bir yakınlığı olduğu hissedilir. Hükümdarın bu yazıyı ne sebeple icad ettiği meçhulümüzdür. Asya’da Babür’ün dolaştığı yerlerde yapılacak tedkikler ile bu yazının menşei daha iyi anlaşılacaktır, fakat genel görünüşüyle İslâm ve Uygur alfabelerinin etkisi bellidir”.
Babür’ün büyük dedesi Timur’un Avrupalı sanatçılar tarafından yapılmış bir tablosu
SİYASİ HAYATI KANLIYDI
Babür’ün soyundan gelen bir başka hükümdar olan Şah Cihan da, tarihe karısı Mümtaz Mahal’e olan ölmez aşkını ebedileştirmek için yaptırdığı bir eseri, Tac Mahal’i inşa ettirmesi ile geçti...
Şah Cihan 1592’de doğdu, 30 yaşında kardeşlerinden birini öldürüp babasına isyan etti, yenildi ve Bengal’e çekildi. Babası Cihangir’in 1628’de ölmesi üzerine Agra’da tahta çıktı. Siyasi hayatı son derece kanlıydı ve karısı Mümtaz Mahal’in 1631’de on dördüncü çocuğuna hamileyken can vermesiyle daha da kan dökücü hale geldi. Mümtaz Mahal’in mezarının üzerine mimarlık tarihinin belki de en büyük şaheseri olan Tac Mahal’i inşa ettiriyor ama kan ve sefahat içinde yaşıyordu.
Oğlu Evrengzib 1658’de Agra’yı işgal edip tahta oturdu. Şah Cihan önce saraya, sonra Agra Kalesi’ne hapsedildi ve sekiz yıl sonra 1666’da, 74 yaşında öldü. O da Tac Mahal’de, derin bir aşkla bağlı olduğu karısı Mümtaz Mahal’in yanında yatıyor...
SARAYLIK İFTARİYELER
PAÇA DÖNMESİ
Keçi paçalarını temizleyip yıkadıktan sonra et tahtası üzerinde satırla her birini ortasından kırıp ikiye bölün. Tencereye yeteri kadar su koyun, içine paçaları ilâve edin ve kaynamaya bırakın. Paçalar kaynamaya başlayıp yumuşayınca dövülmüş sarmısak karıştırılmış keskin sirkeyi tencereye boşaltın ve tekrar kaynatın. Etler iyice piştikten sonra tabaklara yerleştirip ya serin bir yerde bekletin veya tabakları kenarları enli bir tepsiye dizip içine su koyarak soğumaya bırakın. Bu şekilde donup jölelenmesini sağlayın ve ondan sonra da afiyetle yiyin.
MALZEME
-Keçi paçası
-Sarmısak
-Sirke
HATTIN ÜSTADLARI
İMÂD
Türk hat sanatını büyük ölçüde etkileyen ve “talik” yazının en önemli ismi olan İmad, İran’da yaşadı. Doğum tarihi bilinmeyen hattatın, 1615’te öldüğü söylenir.
Yazıyı Molla Muhammed Hüseyn-i Tebrizi’den öğrendi, Safeviler’in başkenti Isfahan’a giderek Şah Abbas’ın hizmetine girdi ancak bu büyük sanatkâr saray entrikaları ve mezhep çatışmaları yüzünden 1615’te Isfahan’da katledildi. Şah Abbas’ın ölüm emri vermesine sebep olarak İmad’ın Sünni oluşu ve aleyhindeki dedikoduların artması gösterilir. Ölümü İran, Hindistan ve Osmanlı ülkelerinde büyük üzüntü yarattı, hatta Hint-Türk imparatoru Cihangir, İmad’ın hatırasına hatim bile indirtti.
İmad’ın şöhreti İslam dünyasına yayılınca, talik hattatları onun bulabildikleri yazılarına bakarak kendi üslûplarına yön vermeye başladılar ve Osmanlı hattatları da İmad’ın yarattığı yeni üslubu benimsediler. Talik yazan Türk hattatlarının hemen hepsinde İmad’ın etkisi vardır.
Hattatın bu kıt’ası, şimdi özel bir kolleksiyonda bulunmaktadır.
AZ BİLİNEN MİNYATÜRLER
Hallac-ı Mansur’un idamı