Herkese ait olan, herkesi ilgilendiren meselelerin vuku bulduğu yerdir. Burada "herkes", bağlama göre değişkenlik göstermektedir. Örneğin bir bilim kamusundan bahsettiğimizde, herkes, bilim ile ilgilenen insanlara karşılık gelir. Benzer şekilde bir sanat kamusundan bahsettiğimizde sanatla ilgilenen insanları ya da bir spor kamusundan bahsettiğimizde sporla ilgilenen insanları kastederiz. Kamusal alandaki "alan" sözcüğü ilk bakışta zihnimizde fiziksel anlamdaki yeri çağrıştırmaktadır. Örneğin evin dışındaki sokak, meydan, salon, kahvehane vb. insanların bir araya geldikleri ortak mekanları kamusal alan olarak adlandırırız. Fakat kamusal alan, fiziksel yerin ötesinde anlamlar da taşır. Dergiler, kitaplar, gazeteler, tartışma platformları, televizyon, internet vb. de kamusal alandır. Herkese ait olan, yalnızca kişiye ait olmayan, mahrem olmayan, yani özel olmayandır. Bu nedenle kamusal alana ilişkin izahlar çoğu zaman özel alan-kamusal alan ayrımı üzerinden yapılmıştır. Kamusal alan kavramı literatürde Antik Yunan "polis"ine kadar geri götürülse de ondan açıkça bahsedilmesi, 17. ve 18. yüzyıllarda Batı'da sivil toplum ve devletin ayrışması ile birlikte olmuştur. Burada özel alan, devletin müdahalesinden korunması gereken alan olarak anlaşılmış ve kamusal alan devlet ve devlete ilişkin şeylerle özdeşleştirilmiştir.
Farklı anlamlarda kullanımları söz konusu olsa da kamusal alan siyasi anlamıyla öne çıkan bir kavramdır. Siyaset doğası gereği ortak hayatın düzenlenmesine yönelik faaliyetleri içerdiği için kamusal alan, siyasetin tezahür alanıdır. Literatürde öne çıkan üç farklı siyasi kamusal alan anlayışından bahsedilebilir.
Liberal yaklaşım, özel alanı (sivil toplumu) bireyin özgürlük alanı; kamusal alanı ise siyasi gücün kullanım alanı olarak görür. Liberal yaklaşım böylece kamusal alanın daraltılması ölçüsünde bireyin özgür olacağını kabul ederek kamusal alanı devlet ve devlet gücünün kullanıldığı alanlara indirger. Liberal kamusal alan anlayışının bir diğer özelliği, kamusal alanı bir tarafsızlık alanı olarak görmesidir. Buna göre ahlaki tercihlerin ifade edildiği ve yaşama geçirildiği alan özel alandır; kamusal alanda ahlaki tercihler karşısında tarafsız hukuk kuralları hakimdir. Çağdaş liberal siyaset filozofu John Rawls'a (ö. 2002) göre kamusal alanda "hakkın iyiye önceliği" söz konusudur. Bireyler vatandaşlık kimlikleriyle bulundukları bu alanda ahlaki kimliklerini özel alanda bırakarak siyasi yaşama katılırlar. Liberal yaklaşım, ahlaki tercihlerin kamusal alana taşınmasına, toplumsal hayatın belirli bir ahlak anlayışı doğrultusunda düzenlemesine kapı açacağı gerekçesiyle karşı çıkar.
Cumhuriyetçi yaklaşım, özgürlüğü ortak hayatın yönetimine katılma olarak görür ve vatandaşların kamusal alanın genişliği ölçüsünde bu katılım imkanına kavuşacaklarını düşünür. Cumhuriyetçi yaklaşım, liberal kamusal anlayışını siyaset alanını daralttığı için eleştirir. Cumhuriyetçi yaklaşıma göre kamusal alanın daraltılması, ortak hayatın vatandaşların kontrolünün dışına çıkmasına ve böylece başka güçler tarafından belirlenmesine yol açacağı için sakıncalı bir şeydir. Cumhuriyetçi yaklaşımın Rousseaucu yorumu, kamusal alanda vatandaşların özel alandaki ahlaki bağlılıklarının ya da menfaatlerinin üzerinde tutulması gereken bir ortak iyinin (genel irade) bulunduğu düşüncesini içerir. Bu yorum, ortak iyiyi önceleyen böyle bir anlayışın çoğulcu bir toplumsal yaşamın aleyhine işlev göreceği iddiasıyla eleştirilir. Cumhuriyetçi yaklaşımın kamusal alanı bir tartışma alanı olarak gören diğer bir yorumu daha söz konusudur. Hannah Arendt'in (ö. 1975) düşüncelerinde örneğini görebileceğimiz bu yorum, vatandaşların bir araya gelerek ortak hayat meseleleri hakkında görüşlerini dile getirmelerini siyasi özgürlüğün bir imkanı olarak görür.
Demokratik yaklaşım, formel siyasi katılım yollarını (seçme ve seçilme hakkı) yeterli görmemekte ve bütün vatandaşların kendilerini ilgilendiren siyasi kararları tartışma imkanı bulabilecekleri geniş bir siyasi kamusal alan anlayışını benimsemektedir. Demokratik yaklaşım; kamusal alanı bir tarafsızlık alanı olarak görmeyip bu alandaki tartışmaya ahlaki tercihlerin de taşınabileceğini kabul ettiği için liberal yaklaşımdan, demokratik tartışmayı önceleyen bir ortak iyi fikrine karşı çıktığı için de cumhuriyetçi yaklaşımın Rousseaucu yorumundan ayrılır. Demokratik yaklaşımın da iki yorumundan bahsedilebilir. Jürgen Habermas'ın düşüncelerinde örneğini görebileceğimiz bir yoruma göre, kamusal alanda cereyan eden tartışmayı iletişimsel rasyonalite çerçevesinde gerçekleşen ve uzlaşmayla neticelenebilecek bir tartışmadır. Chantal Mouffe'un düşüncelerinde örneğini görebileceğimiz diğer yorum ise kamusal alanın bir uzlaşma alanı değil, bir çekişme alanı olduğudur. Bu yoruma göre akla dayalı uzlaşma düşüncesi baskıcı sonuçlar doğurabilir. Zira uzlaşmanın dışında kalanlar irrasyonel olarak görülüp dışlanabilir. Bu yorum kamusal alandaki tartışmanın hiçbir zaman nihai bir uzlaşmayla neticelenemeyeceğini, ortaya çıkacak her sonucun ,geçici ve demokratik mücadele ile dönüştürülmeye açık olduğunun altını çizer.
Öte yandan bizatihi kamusal alan kavramlaştırmasını sorunlu gören yaklaşımlar da vardır. Bunlardan en önemlisi feminist yaklaşımdır. Feminist yaklaşıma göre kamusal alan, anlam içeriği erkek egemen bir anlayış doğrultusunda oluşturulmuş bir kavramlaştırmadır. Annelik, yaşlıların bakımı, yemek ve temizlik gibi işleri kadınlıkla; ev dışı çalışma, siyaset ve yönetim gibi işleri ise erkeklikle ilişkilendiren bu anlayış, kamusal alanı erkeklere ait gören bir düşünceyi beslemiştir.
Günümüzde kamusal alanın sınırlarının eskisi kadar net olmadığını söylemek mümkündür. Daha önce mahrem olarak görülen birçok şeyin kamusal alanda teşhir edildiğine şahit olmaktayız. Yaşam tarzı tercihlerine bağlı olarak biçimlenen özel alana ait kimlikler kamusal alanda görünürlük talebinde bulunmaktadır. Yine daha önceleri devletin görevi olduğu düşünülen birçok iş artık özel sektör tarafından gerçekleştirilmektedir. Duruma ilişkin farklı değerlendirmeler söz konusudur. Kimileri kamusal hayatın özelleşmesiyle insanlara güçlerini birleştirerek toplumsal hayata yön verme imkanı sunan siyasetin zeminini kaybettiğini ifade ederek karamsar bir tablo çizmektedir. Kimileri ise özel hayata ait meselelerin kamusal alana taşınarak adalet tartışmasına dahil edilmesinin demokratik siyasetin derinleştirilmesine katkıda bulunacağını düşünmektedir.
YAZAR
Derda Küçükalp