"Başkasının sahip olduğu üstünlükten huzursuz olmak", "haset etmek" veya "sevilen birisinin başkasına ilgi gösterdiği veya başkasından ilgi gördüğü kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum, duyulan endişe ve kaygı hali" şeklinde tanımlanmaktadır. Kıskançlık insanoğlunun, en doğal ve yaygın duygularından biri olup bireylerin ilişkilerinden aldıkları doyum üzerinde rol sahibi olan, duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını etkileyen faktörlerdendir. Kıskançlığın güvensizlik, düşük benlik değeri, duygusal bağımlılık ve güvenle yüksek düzeyde ilişkili olduğu görülmüştür. Kıskançlığı üreten faktör sevgi, özen, pozisyon, statü, dostluk, arkadaşlık, yakınlık gibi özel ve önemli durumları, başkasının devreye girmesiyle kaybetme kaygısıdır.
Kıskançlık ile haset kavramları birbirinin yerine kullanılmakla birlikte aralarında bazı farklar bulunmaktadır. Kıskançlık, aşırıya kaçılmadığı takdirde sevgi ifadesi olarak olumlu bir duygu olarak kabul edilmekte iken haset bütünüyle olumsuz bir duygudur. Haset, kişinin kendisini diğer insanlarla mukayese etme durumunda kendisini değersiz, özgüvensiz hissetmesi ya da bir başkasının onun istediği, önemsediği bir şeyi elde etmesinden duyduğu şiddetli rahatsızlık, hoşnutsuzluktur. "Hiç kimsede olmasın sadece bende olsun" düşüncesiyle kalpteki iyilikleri öldüren haset, bencillik ve kötülüğü çoğaltmakta, iyiliği azaltıp öldürmektedir. Hasede benzetilen ancak onun kadar kötülük merkezli olmayan diğer bir kavram olan gıpta ise beğenilen bir kişi veya duruma benzemeyi istemek anlamında kullanılır.
Psikolojik açıdan kıskançlık duygusal, düşünsel ve davranışsal yönleri bulunan çok boyutlu bir kavramdır. Normal seviyelerde yaşandığında kişiyi daha iyiye yönlendiren güce dönüşebilen kıskançlığın içindeki haset ve gıpta tam ayrıştırılamamaktadır. Her insanda doğuştan var olduğu kabul edilmekle birlikte biyolojik mi kültürel temelli mi olduğu tartışmalıdır. Kıskançlık bireyde, arzulanan bir şeyin kendine özgü olmasını isteme, kaybetme korkusu olarak cereyan ettiğinden hem psikoloji literatüründe hem de günlük hayatta karşımıza sıklıkla aşk, sevgi içeren ilişkilerde çıkmakta olup, bu tür ilişkilerde sevgiden sonra iletişimi olumlu etkileyen veya şiddet, saldırganlık ve çatışmaya da neden olabilen en önemli duygulardan biridir.
Aşırı ve makul olmayan derecedeki kıskançlık ile birlikte haset dini açıdan ahlaki birer hastalık olarak kabul edilip yasaklanmıştır. Hem insanın kendisi hem de topluma yansıması bakımından haset, Hz. Peygamber tarafından bir ateşin odunu kavrayıp onu yiyip bitirmesi ve küle çevirmesi metaforu üzerinden, kişiyi iyi insan olma hedefinden saptıran ve kalbindeki güzellikleri odunun yok olması gibi ortadan kaldıran zararlı ateşe benzetilmiştir (Ebû Davûd, "Edeb", 44). Bir başka hadiste de kinle hasedin önemli sosyal problemlere yol açan ahlaki hastalıklar olduğuna işaret edilir (Müslim, "İman", 243). Konuyla ilgili hadislerin bir diğerinde ise din kardeşliği ve sosyal barış için gerekli görülen hususlar arasında hasetten kaçınmak da zikredilir (Buhari, "Edeb", 57, 58; Müslim, "Birr", 24, 28).
YAZAR
Gülüşan Göcen