Orta Çağ Avrupa'sının modern çağlara uzanan sosyoekonomik ve kültürel dönüşümünün önemli duraklarından biri olan Rönesans, 15. yüzyılda Avrupa'daki köklü değişimlerin dönüm noktasıdır. Ticaretin gelişimi, endüstriyel dönüşümler ve finans alanında yaşananlar, Avrupa'nın çehresinin değişiminde belirleyici olmuştur. Batı Avrupa Orta Çağ'ın ekonomik bunalımından 1000 yılı yakınlarında kurtulmaya başladı. Kuzeybatı halklarıyla İspanya, İtalya ve Almanya arasında ticaret hacmi bu dönemde gelişti. Orta Çağ ile Rönesans ticareti arasındaki fark nitelik farkı değil, nicelik farkı olup bu dönemde ticaretin miktarı arttı. Rönesans'ın başlangıcında, Batı ticareti ilk kez imparatorluk Roma'sının hacim ve çeşitliliğiyle oranlanabilecek hale geldi. 1300 yılına gelindiğinde Akdeniz şehirlerinin birçoğu Haçlı seferlerinin etkisiyle güçlenmiş ve zenginleşmişti. İtalya'da Venedik'ten başka Cenova, Lukka, Pisa, Floransa, Milano; Güney Fransa'da Montpellier ve Marsilya; İspanya'da Barselona bunlardan ilk akla gelenlerdi. Venedik yalnızca eşitler arası birinci değil, 14. ve 15. yüzyıllarda Akdeniz ticaretinin tartışmasız egemeniydi.
Ticari gelişmeyle birlikte tüccarlara gerekli kumaşları, madenleri, gemileri ve diğer malları üreten endüstriler canlandı. İtalya ve Flanders'in kasabalarında dokumacılık; büyük üretim yapan, çok sayıda işçi çalıştıran ve birkaç kapitalistle geniş karlar sağlayan büyük bir iş kolu oldu. Bununla birlikte Rönesans'ın sağladığı gelişme şüphesiz bir endüstri devrimi değildi. Bu dönemde endüstrilere Orta Çağ'ın karakteristik esnaf ve zanaatçı örgütleri olan loncalar egemen olmaya devam etmekteydi. Rönesans endüstrisinin özellikleri; üretimin artması, standartlaşmış malların kitle üretimine doğru bir eğilim göstermesi, emekte uzmanlaşma eğiliminin ortaya çıkmasıydı.
Endüstri ve ticaret, Rönesans ekonomisinin iki temel taşıydı; bu ikisine sıkıca sarılmış üçüncü bir etken bankacılıktı. Krallar, papalar ve daha küçük yöneticiler savaşları finanse etmek ve idare için paraya ihtiyaç duyuyor, iş adamları ticari seferler ve başka girişimler için para istiyordu. Bankerler para verme işinden başka paraları değiştirme (kambiyo) işlemleri de yapıyordu. 1300 yılında Avrupa'nın en büyük bankerleri Lombardiya bankerleri diye anılan ancak gerçekte çoğu Toscana, Floransa ve Siena'dan gelen İtalyanlardan oluşuyordu. Floransa'nın büyük bankerleri Bardi ve Perazzi'ler, İngiltere ve Fransa krallarına borç verecek durumdaydı. Floransalı bir başka zengin banker Jacques Couer'di (ö. 1456). Bavyera'daki küçük Augsburg şehrini aşağı yukarı 1450'den 1600'e değin uluslararası mali bir merkez haline getiren Fugger ailesi 1400'lerin sonlarında hem papalığın hem de Habsburg'ların bankacıları olmuştu. Ticaretin gelişmesi ve para kullanımının artması Batı Avrupa'nın toplumsal ve ekonomik kurumlarını ve siyaseti dikkat çekici ölçüde değiştirmiştir.
Rönesans siyasetçileri Orta Çağ siyasetçilerinden farklı olarak iktidarı daha dünyevi gerekçelere dayandırmışlardır. Feodal sözleşmeler ve buyruklardan daha iyi erk araçları geliştirmişlerdir. Bunda Orta Çağ'a göre daha iyi asker, bürokrat ve diplomatlara sahip olmaları etkiliydi. İmparatorlar ile Papalar arasındaki güç mücadelesi İtalyan yarımadasının kuzeyinde bağımsız şehir devletlerinin gelişmesine yol açtı. 12. ve 13. yüzyıllarda bu yapılar çoğunlukla soyluların ya da popola grasso denilen zenginlerin egemenliğindeki oligarşilerdi. 15. yüzyılda siyaset ve savaşın akışı İtalya haritasında büyük değişiklikler oluşturdu. Bu dönemde İtalya'da egemen olan güçler güneyde iki Sicilya Krallığı, ortada Kilise devletleri ve kuzeyde Milano, Floransa ve Venedik'ti. Rönesans, İki Sicilya'da büsbütün etkisiz kalmadıysa da güney İtalya eski zenginliğine ve görkemine ulaşamadı. Kilise devletleri benzer şekilde maddi gerileme geçirdi. Papalık 14. yüzyıl başlarında Fransa Krallığı'yla mücadelesinden mağlup çıkınca "Babil Tutsaklığı"nı yaşadı. Bunu "Büyük Ayrılık" izledi (1378-1417). Bu dönemde Avignon'da ve Roma'da iki rakip Papa ortaya çıktı. 1450'den sonra papalar dikkatlerini yeniden Orta İtalya üzerinde yoğunlaştırdılar. V. Nicholas'tan (ö. 1455) sonraki papalar sayesinde Roma tekrar sanat ve bilimin merkezi oldu.
Rönesans İtalya'sında Milano, Floransa ve Venedik gibi devletler ekonomik anlamda önemli merkezlerdi. Alplerin yakınındaki Milano, kuzey Avrupa ülkelerinden gelen ticaret yollarının Alp geçitlerinden sonraki ilk durağı olan bir tekstil şehriydi. Kadifeleri, işlemeleri ve silah yapımıyla ün yapmıştı. Milano'da siyasi erk 1277'den beri Viscontilerdeydi. 1447'ye kadar süren bu durum 1450'de yine kalıtsal şekilde idareyi üstlenen Francesco Sforza'nın lehine değişti. Floransa Cumhuriyeti'ni yönetenler ise güçlü aileler değil zengin bankerler ve tüccarlardı. 13. yüzyıl sonrasında Guelfolar, yönetim alanlarını ele geçirdiler. Ancak; siyasal mücadeleler, 1340'ların banka iflasları ve ekonomik bunalım huzursuzluğu artırdı. 1434'de iktidar Cosimo Medici'nin (ö. 1464) eline geçti. 1434-1494 arasında Floransa Mediciler tarafından yönetildi. Medici ailesinin en ünlü ferdi "görkemli" lakabıyla anılan Lorenzo idi. 1469-1492 arasındaki yönetimi, sanat ve bilim anlamında Floransa'nın çehresini değiştirdi. Floransa ve Milano'daki çalkantıların aksine Venedik siyasal bir istikrara sahipti. Venedik anayasası 14. yüzyıl başlarında kesin şeklini aldıktan sonra hizipler arasındaki kaynaşma durdu her şey daha plütokratik hale geldi. Venedik'in yöneticisi seçimle gelen bir doçtu, yasama organı ise tüm yurttaşların genel kuruluydu.
Rönesans Avrupası'nda Fransa, İngiltere ve İspanya'da merkezi monarşiler yeniden yapılandı. Fransa'nın başlıca sorunu İngiltere ile olan Yüz Yıl Savaşı'nın (1377-1453) yarattığı ağır tahribatı atlatabilmekti. Galip Fransız Kralı Valois Hanedanı'ndan VII. Charles (ö. 1461) krallık itibarını yeniden kurmak için yeni güç araçlarına ihtiyaç duyuyordu. Krallık otoritesini kurarken yerleşik monarşi geleneklerinden yararlanmıştı. Onun ve XI. Louis'nin politikaları Etats Generaux adlı meclislerin Tac'ın emrine girmesini sağlamış; Gallikanizm, evrensel kilise içinde fiilen özerk duruma gelmişti. İngiltere ise Çifte Güller Savaşı'nın (1455-1485) ardından York Kralı'nı yenerek savaşı sona erdiren Henry Tudor'la yeni bir döneme geçiş yaşadı. Henry'nin iş birliği yaptığı kişiler daha çok zengin şehirli tüccar sınıf ya da kralın yardımıyla kilisede yükselen kimselerdi. Kral'ın etkili siyaseti sayesinde ticaret bu dönemde gelişmiş, iş çevrelerinin desteği artmıştır. İspanya'da Ferdinand ve Isabella'nın Aragon ve Kastilya birleşmesi Reconquista hareketini güçlendirmiş, Müslümanlardan ve Yahudilerden arındırılmış merkezi bir İspanya kurma mücadelesi İspanyol engizisyonuyla kazanılmıştı. 1492 yılı hem Reconquista'nın zirveye ulaştığı dönem olması hem de Columbus'un Yeni Dünya'daki büyük İspanyol İmparatorluğu'nun ilk taşlarını ortaya koyması açısından önemli bir tarihti.
Rönesans; edebiyattan düşünce ve hümanizme, gündelik dillerin ortaya çıkışından din ve güzel sanatların her alanına kadar orijinal karaktere sahip bir dönemdi. Latincenin bilim ve kültürdeki üstünlüğü sarsıldı, ulusal dillerde edebiyat ve kültür ürünleri ortaya çıktı. Gündelik diller Fransa, İngiltere ve İspanya'da bu uluslara özgü üslupları geliştirdi. Hümanizma Dante ve Petrarca gibi yazarların eserlerine çarpıcı biçimiyle yansıdı. Dante İlahi Komedya'sında Orta Çağ Hristiyanlığının insan ruhunun dramına bakışını Latince yerine Toskana'nın günlük diliyle anlatmayı tercih etti. Petrarca da hem hümanist hem de Hristiyan bir düşünceye sahip olarak bu dünyayla diğeri arasında denge tutturmaya çalışan bir Rönesans insanıydı. Oysa bu dengeyi tutturmak bütün hümanist yazarlar için her zaman kolay olmadı. Örneğin Petrarca'nın arkadaşı ve öğrencisi Giovanni Boccacio (ö. 1375) Decameron'da Hristiyanlığa karşı bir yaşam görüşü dile getirmişti. Medici ailesinin desteklediği bir aydınlar kulübü olan Floransa Akademisi Floransa'yı 15. yüzyıl sonlarında bir felsefi inceleme merkezine dönüştürdü. Akademinin en ileri geleni Pico idi (ö. 1494). Pico; Arapça, İbranice biliyor ve Yahudi söz sanatlarını, Arap felsefesini, Hristiyan Orta Çağ düşünüşünü inceliyordu. Hollanda doğumlu Erasmus; Oxford, Cambridge, Paris, İtalya, İsviçre ve Almanya'da okumuş dersler vermişti. Yazdığı birçok eserde insanın güçsüzlüğü üzerine eğilmiş, klasiklere olan sevgisini Hristiyanlığın değerlerine saygıyla birleştirmişti.
Hümanizma yalnızca Reformasyon yolunu hazırlamakla kalmamış, güzel sanatlarda da yeni bir devri hazırlamıştı. Hümanizma'nın iki büyük özelliğinden klasik çağlara uyanan ilgi ve dünyevileşme, sanat alanında önemli sonuçlar doğurdu. Orta Çağ'ın gotik geleneğinin aksine Rönesans döneminde mimari merkezi ağırlığını yitirerek, heykel ve resim kimlik kazandı. Rönesans sanatı Dante'nin (ö. 1321) çağdaşı Giotto (ö. 1337) ile ortaya çıkmakla birlikte asıl zirveye 15. yüzyılda Leonardo (ö. 1519), Michelangelo (1564) ve Titian'la (ö. 1576) birlikte ulaştı. Özellikle Leonardo doğayı yeniden incelemek gerektiğine dikkat çekerken insan anatomisi üzerine yeni yaklaşımlar getirmiştir. Kayaların Madonnası'nda insan ve doğa figürleri mükemmel olarak tasvir edilmiştir. Michelangelo'nun sanatsal dehası Sistine Şapeli'nde açıkça görülebilmektedir. Burada çizdiği insan figürleri Rönesans sanatının perspektif, anatomi ve hareket üzerine gelişimini göstermektedir. Venedik'le özdeşleşmiş bir deha olan Titian, yaşı doksanı geçtiğinde bile en iyi döneminin birçok yeteneğini koruyabilmiştir. Michelangelo ve diğerlerinin şöhreti İtalya'yı aşmış, özellikle güney Almanya ve Hollanda'da etkilerini göstermiştir. Almanlar'dan Dürer (ö. 1528) ve Holbein (ö. 1543) ilk akla gelenlerdi. Bir diğer isim ise Brüksel yakınlarında doğmuş olan Büyük Pietr Brueghel'di (ö. 1569).
Diğer sanatlarda olduğu gibi müzikte de doğalı yansıtan, akıcı, dans adımlarını taşıyan bir stil gelişir. Armonik yapıda zenginleşme göze çarpar. Çalgı müziği özerkleşirken A Cappella korolar büyük önem kazanır. Orfeo operasını yazan Claudio Monteverdi Rönesans müziğinin sonuna işaret etse de Josquin Despres, Johannes Ockeghem ve onların izindeki Flaman asıllı Heinrich Isaac ve Fransız Clement Janequin gibi sanatçılar bu döneme yön verirler. Giovanni de Palestrina; missaları, madrigalleri ve dindışı vokal müzikleriyle J. S. Bach öncesi dönemde müzik tarihinde büyük bir ün kazanır.
Rönesans Avrupası matbaacılık, teknolojik gelişmeler ve tıp alanındaki buluşlarla modern bilimin gelişimine önemli katkılar sağladı. Tıp alanında Padua Üniversitesi'nin hekim ve bilginleri yeni buluşlar gerçekleştirdiler. 1543'de yayınlanan İnsan Bedeninin Yapısı Üzerine kitabında Belçikalı Vesalius (ö. 1565) eski anatomi bilgisini büyük ölçüde doğrulamış ancak bazı yanlışlara da işaret etmiştir. Aynı yıl yayımlanan Copernicus'un, Gök Cisimlerinin Dönüşleri Üstüne adlı yapıtında modern astronominin temelleri atılmıştır. Araştırmaları, onu "jeosantrik evren" varsayımına karşı çıkmaya yönlendirmiş ve Copernicus yeni bir varsayım olarak "helyosantrik evren" düşüncesini benimsemiştir. O, Güneş'le Dünya'nın rolünü değiştirmiştir. Astronomide başlattığı devrim sondaki yüzyıllarda Galileo ve Newton'un çalışmaları ve teleskobun bulunmasıyla yerleşik bilgileri sarsacaktır.
YAZAR
Namık Sinan Turan