Yargıtay'ın KCK davası kararında 'vekil' ayrıntısı
Yargıtay'ın KCK Ana davasına ilişkin kararında milletvekili yargılamalarına ilişkin önemli tespitlerde bulunuldu. Davanın sanıkları olan milletvekillerine yönetilen suçlamaların terör kapsamında olduğu vurgulanan kararda, "Hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan kişinin dokunulmazlığını kabul etmez" denildi...
Habertürk'ten Fevzi Çakır'ın haberine göre Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2009’da başlayan KCK Ana davasına ilişkin nihai kararını verdi. 93 sanığın cezasının onanmasına, 41 sanık hakkında verilen mahkumiyet hükümlerinin ise bozulmasına karar verildi.
İKİ MİLLETVEKİLİNİN CEZASI ONANDI
KCK’nın silahlı bir terör örgütü olduğu vurgulan kararda, halen HDP milletvekili olan 6 isim hakkında da onama ve bozma kararları verildi. Diyarbakır Milletvekili Musa Farisoğulları ile Hakkari Milletvekili Leyla Güven’e “örgüt üyeliği” suçlamasıyla verilen cezalar onanırken, geri kalan dört isimden birinin beraat kararı onandı, üç ismin ise mahkumiyet hükümleri değişik gerekçelerle bozuldu. Cezası onanan Güven ve Farisoğulları hakkındaki hüküm Meclis Genel Kurulu’nda okunursa her iki ismin de milletvekillikleri sona erecek.
YARGILAMA NEDEN DURMADI?
Peki yasama dokunulmazlığı bulunan bu isimler hakkında yargılama nasıl devam etti? Yargılamanın durdurulması kararı verilmeli miydi? Yargıtay’ın gerekçeli kararında bu sorulara ayrıntılı yanıtlar verildi.
“SEÇİMDEN ÖNCE BAŞLAYAN YARGILAMA DEVAM EDER”
Gerekçeli kararda, seçimden önce Anayasa’nın 14. maddesinde çerçevesi çizilen terör suçlarını işleyen milletvekilinin yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı belirtildi. Milletvekilleri hakkında “Devletin güvenliğine karşı suçlar” ve “anayasal düzene karşı suçlar” kapsamında seçimden önce başlanan soruşturmaların seçimden sonra de devam edeceği ifade edildi.
“HİÇ BİR DEVLET KABUL ETMEZ”
Anayasa’nın 14. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve demokrasisi yani varlığı için olmazsa olmaz unsurları belirlediği aktarılan gerekçeli kararda, aksi bir kabulün adalete olan inancı sarsacağı vurgulandı. Gerekçeli kararda; “Hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan kişinin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, hak ve nesafet ilkeleri ile eşitlik kuralıyla bağdaşamayacağı gibi adalete olan inancı da sarsarak, kamu vicdanını rahatsız eder” tespitine yer verildi.
