Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Türkiye'de kadın cinayetlerinin nedenleri ve çareleri

        Alihan MESTCİ - Sema EREREN /HT PAZAR

        Türkiye’de vahşice işlenen cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor. Aynı hafta içinde Mersin’de 20 yaşındaki Özgecan Aslan vahşice katledildi, gazeteci Nuh Köklü İstanbul Kadıköy’de kalbinden bıçaklandı, Kübra Kart Üsküdar’da kocası tarafından öldürülüp cesedi parçalara ayrıldı, 22 yaşındaki Hüsne Aslan Antalya’da bir erkek arkadaşının otomobilinin altında can verdi.

        Aslında kadına şiddet, dünyanın da önüne geçemediği bir mesele... Araştırmalar, cinsiyet eşitliğinde öncü gelişmiş ülkelerde bile kadının şiddet mağduru olduğunu gösteriyor. AB, Dünya Sağlık Örgütü, BM ve daha pek çok kuruluş, geniş çaplı araştırmalar yapıyor, kampanyalar düzenliyor. Korktuğu için uğradığı şiddeti kimseyle paylaşamayan kadınlar ise sessizliğe gömülüyor.

        Peki ne oluyor? Bu vahşi cinayetler Türkiye adına ne ifade ediyor? Yoksa tüm bunlar, toplumsal bir faciaya mı işaret? Şiddet neden baş gösteriyor? Neden en çok kadınları vuruyor? Küresel, yerel ölçekte güncel raporlar ve bilimsel araştırmalar ışığında Hacettepe Üniversitesi Adli Bilimler Anabilim Dalı Başkanı Prof. Tülin İçli ile Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Ersin Kalaycıoğlu’nun görüşlerini aldık. Türkiye’de şiddetin altında yatan nedenleri ve gündemin anahtar kelimelerini soruşturduk.

        KADINA ŞİDDET

        Prof. Tülin İçli’nin kadına şiddete dair araştırması Türkiye’deki ilk çalışma. UNESCO ve Adalet Bakanlığı’nın desteğiyle yapıldı ve 1995’te yayınlandı. İçli, Türkiye’de kadın cezaevlerindeki tüm kadınlarla görüştü. Kriminoloji ve kadına şiddet üzerine çalışmaya devam ediyor. İşte İçli’nin suç ve kadına şiddet araştırmalarından çıkanlar:

        Türkiye ve diğer ülkelerde her tür suçu erkekler kadınlardan fazla işliyor. Kadınların eş ve anne rolleri onları suç işlemekten alıkoyuyor.

        Türkiye’deki kadın cinayetlerinde önde gelen neden namus. Yani, erkeğin kadını istediği gibi kullanabileceğini düşünmesi.

        Kadınlara “Kızınızın başına gelse onun ne yapmasını istersiniz?” diye sorulduğunda, “Onun da kalmasını, sabretmesini isterim” cevabı alınmış. Batı’daki çalışmalarla İçli’nin çalışmaları arasındaki en büyük fark, Türkiye’deki kadınların sabretmesi.

        Boşanmayı veya kendisine şiddet uygulayanı öldürmeyi düşünen kadınlar da var. Fakat İçli, “Gitse, evlenmeden önce kendisine sıklıkla şiddet uygulayan babası da almayacak eve. Çocuklarını babasız bırakmak istemiyor. Bir kısmı da kocasını seviyor. Bir de bu, bildiği, baş edebileceği bir ortam. Evden çıktığı zaman bilmediği bir ortamla karşılaşacak. Bildiği yerde kalıyor” diyor.

        Kadınların mesleği, kendini geçindirecek parası yok. Çocuklarını bırakıp gidemiyor. Ancak kocasını bir kere affettiğinde de şiddet kronikleşiyor.

        Ankara, İstanbul ve İzmir 3 ekonomik sınıfa ayrıldığında üst tabakada da şiddet var ama alt tabakadaki kadar yaygın değil.

        Türkiye’de şiddete uğrayan kadınların şiddet suçu işlemesi durumu da var. Şiddete sabrediyor, sabrediyor ve sabredemediği bir noktada kendisine şiddet uygulayan şahsa karşı suç işliyor, mesela onu öldürüyor...

        Son dönemde tamamlanmış doktora tezlerinden biri ilginç sonuçlara varıyor: Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik çıkarılan yasalar, aslında kadının hak ve özgürlüklerinin artırılması ve bir birey olarak daha farklı bir konuma getirilmesinden ziyade, ailenin korunmasına yönelik. İçli, “İncelediğimde ben de bu sonuca vardım” diyor. “Birinci görev ailenin korunması; kadının statüsünün yükseltilmesi değil. O birliğin içinde kadının birey olarak hak ve özgürlüklerinin sağlanması gerekir.”

        Adalet Bakanlığı kayıtlarına göre son 7 yılda, kadın cinayetleri yüzde bin 400 arttı. Tecavüze uğrayan kadınların yarısı 18 yaşın altında.

        TÜİK rakamlarına göre 2011-2013 yılları içerisinde erkek cinayet kurbanları yüzde 45, kadın cinayet kurbanları yüzde 37 oranında arttı.

        Korkunç 2014 raporu

        2014 yılında erkek şiddeti, 294 kadının hayatını söndürdü. Bu kadınların dörtte 1’i 25 yaşın altında.

        “Kadına Yönelik Hak İhlalleri” raporuna göre geçtiğimiz yıl 575 kadın erkek şiddetine maruz kalırken, 282 kadın hem taciz hem tecavüze uğradı. İ

        Acil durumda 380 lira

        İngiliz sosyolog Sylvia Wallby, acil durumlarda 100 sterline (380 TL) kadar bir paraya erişme imkânı bulunmayan kadınların diğer kadınlardan 3 kat daha fazla erkek şiddetine maruz kaldığını söylüyor.

        İDAM

        İdam ve benzer cezalar suçun önünü keser mi?

        Tülin İçli: Suç konusunda yaptığım tüm araştırmalarda, “Suç işlerken alacağınız cezayı biliyor muydunuz?” sorusu vardı. Tüm suçlular bu soruya “Evet” cevabı verdiler. Özellikle kan davalarında bu durum daha açık. Suç teşkil eden o eylemi yapmadığında toplumun kendisini dışlayacağını, mesela kendisine kız verilmeyeceğini, özetle yakınının kanını yerde bıraktığı için affedilmeyeğini ifade etmişlerdi. Bu durumda cezanın ağırlığı caydırıcı olmuyor. İdam cezası vermek de son cinayet olayında caydırıcı olmayacaktır. Belki cezaların biraz daha ağır olması veya işlediği suçun yanına kalmayacağını bilmesi suça eğilimli kişi için caydırıcı olabilir. Ama önemli olan bu cani kişilerin o tür suçları işlemesini teşvik eden ve kolaylaştıran diğer tüm nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır.

        Ersin Kalaycıoğlu: İdamda “pardon” yok. İkincisi ABD’de idam edilenlerin çoğu Afrika kökenli karaderililer. Bizde de garibanlara uygulanır...

        TACİZ

        Tülin İçli: Çalışmalarımda, laf atma veya elle rahatsız etme gibi tacizlerin çok yaygın olduğu ortaya çıktı. Tecavüz etmediği sürece bunlar bir şey değil erkeğin gözünde. Çoğu kimse de -ki bunlar çocuklar veya yetişkin kadınlar olabilirtacizin ne ya da nasıl olduğunu bilmiyor. Örneğin sıkıca sarılıp öpmek bir sevgi ifadesi mi yoksa taciz mi? Bu bilinmiyor.

        Kadınlar tetikte

        Kamuoyunun ve siyasilerin büyük tepki gösterdiği Özgecan Aslan cinayetinin ardından kadınlar #sendeanlat etiketiyle daha önce başlarına gelen ancak kimseyle paylaşmadıkları taciz olaylarını paylaştı. Erkekler farkında mı, orası meçhul. Ama kadınlar, saldırılara karşı kendilerini erkeklerden korumaya çalışıyor, belirli önlemler alıyor. Taciz, gasp, tecavüz, öldürülme korkusu bir yana, kadınların sürekli tetikte olduğu daha pek çok durum var.

        Alıkonulmak, takip edilmek Kendisini eve bırakacak kişinin, kadını başka bir yere götürmek istemesi... Bu yeni tanışılan ya da uzun süredir görüşülen birisi de olabilir.

        Kavga ve küfürlere maruz kalmak Sokakta bir kavganın ortasına düşmek... Maç günleri toplu taşıma araçlarında taraftar gruplarının ya da trafikte erkek şoförlerin cinsiyetçi küfürlerine maruz kalmak gibi...

        Kazıklanmak Dalgınlık anında kadınlara esnafın bozuk mal satması, toplu taşımada gerçek para uzatıldığı halde sahtesiyle değiştirip geri uzatmak, fiyat tarifesinin çok net olmadığı yerlerde fahiş ücretler alınması...

        Evde tek başına olmak Sucu, pizzacı, tamirci gibi kapıya gelen servis elemanlarına, evde birisi varmış gibi davranmak bir tür önlem olarak uygulanıyor.

        En yaygın korku: Yanlış anlaşılmak

        Bir kafe, bar veya konsere tek başına gittiğinde kadının sevgili aradığının zannedilmesi.

        Cüzdanında 5 saniyeden fazla para ararsa parası olmadığının; bacağı kaşındığında, gülümsediğinde, sağa sola baktığında cinsel arzularının harekete geçtiğinin zannedilmesi.

        Sosyal medyada bir erkeğin fotoğrafını beğendiğinde ondan hoşlandığının zannedilmesi.

        Akşam 22.00’den sonra internete ancak başka erkeklere kur yapmak için girdiğinin zannedilmesi.

        Evde kedi, köpek besleyen kadının gece köpeği havladığında eve erkek aldığının zannedilmesi. n

        Sigara dumanı üflerken kur yaptığının zannedilmesi.

        Minibüsler ne kadar güvenli?

        Özgecan Aslan cinayetinden sonra bazı minibüsçüler araçlarına ‘‘Ben de babayım, benim de Özgecan’ım var’’ afişleri astı. İstanbul’da Gebze-Harem, KadıköyPendik gibi, 500’den fazla aracın 24 saat çalıştığı hatlarda da geçmişte taciz, gasp vakaları oldu. Şu anda şoförler arasında bir ceza mekanizması işliyor. En basit tartışma bile 1 hafta uzaklaştırma demek. Kimin saat kaçta yola çıktığı kaydediliyor. 2011 model ve sonrası araçlardaki mevcut kamera sistemiyle yankesicilik dahil pek çok suçun yakalandığı, gelecek yıl çıkacak bir düzenlemeyle de tüm araçların kamerayla donatılacağı söyleniyor.

        Melik Demirel’in katkılarıyla...

        Kadınlar için en iyi ülke Kanada

        G20 ülkelerinde yaşayan kadınlara tanınan iş olanakları, sağlık durumları, şiddete ne kadar maruz kaldıkları, politikaya katılımları, kaynaklara ulaşım oranları sıralandığında:

        Hindistan’da her 22 dakikada bir kadın, her 76 dakikada bir çocuk tecavüze uğruyor. Hindistan, kadın için yaşanması en zor G20 ülkesi.

        Türkiye’nin 12’nci sırada yer aldığı liste 11’inci sıradan başa doğru; Brezilya, Güney Kore, Arjantin, İtalya, Japonya, ABD, Fransa, Avustralya, Britanya, Almanya, Kanada olarak devam ediyor.

        Dünyada oran % 35

        Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014’te güncellediği rapora göre, dünya çapında kadınların yüzde 35’i fiziksel veya cinsel saldırıya maruz kalıyor. Ancak yaşadıklarını anlatmaktan korkan kadınlarla birlikte mağdur sayısı çok daha yüksek oranlara çıkabilir.

        CİNSİYET AYRIMCILIĞI

        Dünya Ekonomik Forumu tarafından son 9 yıllık verilere dayanarak hazırlanan ve 2014’te yayımlanan Global Cinsiyet Ayrımcılığı Raporu’na göre, Türkiye son 10 yılda 20 basamak geriledi.

        Rapora göre 142 ülke arasında Türkiye;

        Kadın-erkek eşitliğinde Tunus ve Bahreyn’in gerisinde 125’inci. n Kadınların ekonomiye katılımı ve fırsat eşitliği bakımından 132’nci.

        Cinsiyet eşitliği bakımından sağlık sektöründe 1’inci. Ancak ekonomide 132’nci, eğitimde 105’inci sırada. Okur-yazarlık oranının kadın ve erkek dağılımında 101 ülkenin gerisinde. Türkiye’de okuma yazma bilmeyen (2 milyon 654 bin 643) her 5 kişiden 4’ü kadın.

        Bir kadının, aynı işi yaptığı halde erkek çalışandan daha düşük ücretle çalışması, Türkiye ekonomisinin en dikkat çeken cinsiyetçi problemlerinden biri.

        Devlet Personel Başkanlığı tarafından açıklanan 2014 rakamlarına göre kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen personelin yüzde 37’si kadın, yüzde 63’ü erkek. 100 siyasetçiden sadece 12’si kadın.

        Tüm dünyada cinsiyet eşitsizliğinin en yüksek olduğu kategori politika. Sağlık ise cinsiyet farkının en az gözlendiği alan.

        İskandinav ülkeleri cinsiyet eşitsizliğinin en düşük olduğu ülkeler. Geçen yıl sıralamada en iyi ülkeler arasında olan İzlanda, Finlandiya, Norveç ve İsveç’e bu yıl Danimarka da eklendi.

        Ersin Kalaycıoğlu:

        Kadın bir yandan bebeklere, bir yandan anneye bakıyor. Peki ne zaman çalışacak? Dolayısıyla üretken olmaktan çıkıyor. Çıktığı vakit de Türkiye’nin iktisadi gelişimi yavaşlıyor. Kadınların işgücüne katılımı yüzde 29, erkeklerin yüzde 64. Türkiye, emek piyasasında büyük kayba uğruyor. Bu meselenin aile çerçevesinde örgütlenmiş sosyal, siyasi ve ekonomik boyutu var. İdam cezası yerine kadınlara kreş imkânı sunulsun, yaşlı bakımını devlet üstlensin. Devlet bunun için gerekli kurumları oluştursun.

        CANİLER

        Adli psikologların ortaya çıkardığı tipik katillerin profili şöyle: Yüzde 90’dan fazlası erkek. Çoğunlukla 25-35 yaş aralığındalar. Pek azının sicili kabarık. Kimisi intikam, kimisi nam salmak için öldürüyor. Bu alanda çalışan Profesör Louis Schlesinger, cani katilleri “Net psikopat” gibi tanımlara sokmuyor; onları şöyle anlatıyor: “Mağdur hissetmeye eğilimli, depresif, izole ve hepsinden öte paranoyak insanlar.” Schlesinger’e göre katiller sıklıkla kendilerine büyük haksızlıklar yapıldığına inanıyorlar; sinirliler ve sinirlerini dünyadan çıkarmak istiyorlar. Sorunları neyse, tek çözümünün cinayet olduğu fikrini geliştiriyor ve takılıp kalıyorlar.

        KURALSIZ TOPLUM

        Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Ersin Kalaycıoğlu ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Ali Çarkoğlu tarafından hazırlanan 2009 çıkışlı Türkiye’nin toplumsal değerleri araştırması, “The Rising Tide of Conservatism in Turkey”, Türkiye’de nüfusun büyük çoğunluğunun Fransız sosyolog Emile Durkheim’ın öne sürdüğü “anomi” kavramıyla örtüşen tavırlar içinde olduğunu saptıyor. Kalaycıoğlu, 2006’daki saha araştırmasında, herhangi bir norm yokmuş gibi davranmanın, yani “anomi”nin toplumda epey yaygın olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Türkiye’de özgürlükten çok keyfilik var. Bu oran çok kolay azalmayacak. Ancak kuşaktan kuşağa değişebilecek bir şey.”

        Türkiye’ye özgü neler buldunuz?

        Türkiye’deki değerler sistemi; belli bir toplumsal kökenden kopulmuş ama başka bir toplumsal kökene ulaşamamış bir geçiş toplumu olduğunu gösteriyor. Ve bunun içinde savrulmuş, çeşitli psikolojik, psikopatolojik özellikleri olan bir kitleye bakıyoruz: Türkiye’de büyük ölçüde; yerel, kendisi gibi olmayana güvensizlik duyan, hoş gözle bakmayan, başkalarına karşı hoşgörülü olmayan, yabancılara düşman, aynı zamanda anomik, yani kuralsızlık ortamı içinde bulunan, kendine fazla güveni olmayan, aile kurumuna ve yaşantısına özellikle vurgu yapan ama onun ötesindeki özellikleri itibarıyla da değerleri henüz oturmamış yapıda olan bir kitle var. Çözülme içerisinde olan, büyük dönüşüm geçiren, henüz kent toplumu olamamış toplumlarda bu tür uyumsuzlukların çok miktarda gözükmesi hiç şaşırtıcı değil. Yasalar da bağlayıcı ve meşru gözükmüyor bu insanların gözünde.

        Bu uyumsuzluğun şiddet, cinayet gibi dışavurumları mı oluyor?

        Çok çabuk sonuca varmamak lazım. İngiliz toplumu 19. yüzyılda bu dönüşümü geçirmiştir. Biz 1950’lerde başladık, 2 kuşaktır devam ediyor. Onun tortusunu görüyorsunuz. Fakat bizdeki suç oranları çok yüksek değil. Bizde aile içi şiddet ve cinsel saldırı var. Aileye vurgu yaptığınız zaman bu saldırıların örtülmesine de çanak tutmuş oluyorsunuz. Kadın kendi ayakları üzerinde duracak, çalışacak, bağımsız birey haline gelecek; o zaman bunlar azalacak. Onun için de başka kurum ve düzenlemeler; başka bir hayat tarzı gerekiyor.

        Araştırmanın ‘anomi’yi kapsayan sonuçları

        “Anomi”nin bazı göstergelerinde Türkiye’nin 10’da 9’u anomik çıkabilir.

        Bu insanlar için köyün ya da küçük kasabanın, kırsalın kuralları geçerli değil. Oradaki kurallar bu insanların davranışlarını sınırlıyor, düzenliyordu. Şimdi bağlamıyor. Buna karşılık Konya, Adana, Mersin, İstanbul gibi büyük kentlerin ortamında bu kişiler kendilerini isimsiz, dolayısıyla sınıfsız, istedikleri şekilde davranacakları büyük bir özgürlük içinde gibi hissediyor. Ama bu özgürlük değil keyfilik; aklına eseni yapabilmek...

        Bu, şiddetle ortaya çıkabiliyor. Kendine dönebiliyor. Bağlantı hissetmeyen kişi kendini de başkasını da öldürebiliyor.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ