Fatih'in Limni adasına olan ilgisinin ardındaki sır!
'Tin-i Mahtum' için savaştı
Bülent GÜNAL/AHT
Dünyanın sayılı üniversitelerinde Osmanlı tarihi üzerine dersler veren, kitaplar yayınlayan tarihçi Heath Lowry, 50 yıldır Türkiye- ABD arasında mekik dokuyor. 20 Haziran’da Princeton Üniversitesi’nden emekli olmaya hazırlanan Lowry, geçen ay kütüphanesindeki 8 bin kitabı sırtlayıp Türkiye’ye taşındı. Bahçeşehir Üniversitesi’nde Karadenizli şivesini andıran güzel Türkçe’siyle verdiği dersler sürüyor. Onunla bu hafta “On Beşinci Yüzyıl Osmanlı Gerçekleri-Limni Adası’nda Yaşam” adlı son kitabını konuşmak için buluştuk. Boğaz manzaralı çalışma odasındaki sohbetimizin başaktörü Fatih Sultan Mehmet’ti.
Prof. Lowry, “Geçmişte istediğimbir döneme gidip bir gün geçirebilecek olsam, hiç tereddüt etmem, Fatih’in İstanbulluna dönmek isterim” diyecek kadar Fatih Sultan Mehmed hayranı. Limni Adası’na ait Tahrir Defterleri’nden, yani “vergi defterleri”nden yola çıkarak iz süren tarihçi kitabında, Limni Adası’nın Osmanlı hâkimiyetine geçişini, ada halkının önce Papa’ya, sonra Venedik ordusuna karşı Osmanlı’yla omuz omuza savaşmasına kadar birçok tarihi gerçeği anlatıyor. Lowry’nin çok ilginç bir de sorusu var: “Acaba ‘Fatih SultanMehmed Limni Adası’nı, sadece burada bulunan ve panzehir etkisi taşıdığına inanıldığı için veba gibi bulaşıcı hastalıkların tedavisinde kullanılan ‘Tin-i Mahtum’ yani ‘mühürlü toprak’ için mi Osmanlı topraklarına kattı?”
Limni Adası’nın özelliği neydi?
1971’de Başbakanlık Arşivleri’nde araştırma yaparken Limni Adası’na ait 7 Tahrir Defteri buldum. Bu defterlerden ilki 1479 tarihliydi. Eşi olmayan kaynaklardı bunlar. Bugünün diliyle vergi defteri de diyebiliriz. Bu defterler sayesinde, vergi alınan kişilerden yola çıkılarak nüfus sayımı da yapılabiliyordu. Osmanlı’nın fetih anlayışını da bu defterlere bakarak anlayabiliriz.
Neydi Osmanlı’nın fetih anlayışı, İslam’ı yaymak mı?
Hayır. Öyle olsaydı Balkanlar’ın yüzde 90’ı Hıristiyan kalabilir miydi? Osmanlı istese, fethettiği bölgelerde yaşayan insanlarıMüslüman yapabilirdi. Oysa yapmadı. Fetihlerde amaç vergi toplamaktı. Oysa Timur bir şehri aldığında yakıp yıkar, yağmalardı. Osmanlı böyle yapmadı; fethettiği yerlerden uzun vadede yararlanmayı istedi. Örneğin Balkanlar’da gayrimüslimleri askerlikten muaf tuttu. Aldığı ek vergiler de yüklü değildi.
Limni Osmanlı’ya nasıl katıldı?
Çok ilginç. 1456’da Limni Adası’ndan bir heyet geliyor İstanbul’a ve adayı kendi istekleriyle Osmanlı’ya veriyorlar. Adadaki garnizona çoğu Rum kökenli 19 yeniçeri atanıyor. Bir yıl sonra Papa’ya ait güçler işgal ediyor ama ada halkı Osmanlı idaresini istiyor. 3 yıl içinde Osmanlı güçleriyle birlikte adanın yönetimini geri alıyorlar. Bu kez Venediklilere geliyor sıra. Senaryo değişmiyor ve halk yine Osmanlı’dan yana tavır koyuyor. 1479’da Venediklilerle yapılan anlaşmayla da Limni tamamen Osmanlı idaresine geçiyor. Ancak Fatih’in Limni Adası’na ilgisi ne vergiyle ne de adanın stratejik önemiyle açıklanabilir. “Neden” derseniz, adadan toplanan vergi İstanbul’a gelmiyor, adadaki tımar sahiplerine gidiyor. Zaten topu topu 19 yeniçeri göndermiş Fatih ama Venediklilerle yaptığı anlaşmanın ilkmaddesi Limni. “Osmanlı’ya verilecek” diyor, neden?
Evet, neden?
Sadece Limni Adası’nda bulunan Tin-i Mahtumyani “mühürlü toprak”la ilgili çok eskilere dayanan bir inanç var. Başlangıçta bu özel toprağın yılan sokması ve zehirlenmelerin devası olduğu düşünülüyormuş. 15. yüzyıla gelindiğindeyse başta veba olmak üzere salgın hastalıklara karşı da önleyici bir etkisi olduğunu düşünmeye başladılar. Fatih’in ise en büyük düşmanı veba, biliyorsunuz. Onun döneminde 1455 ve 1467’de İstanbul’da iki büyük veba salgını oldu. On binlerce insan öldü. O tarihlerde Balkanlardan adamyolluyormuş, veba salgınının geçip geçmediğini öğrenmek için. Geçmedi haberini alınca da Balkanlar’da dolaşmaya devam ediyormuş.
Tin-iMahtum nasıl çıkarılıyor?
Limni Adası’ndaki bir tepecikten çıkarılıyor. Yılın sadece bir günü, Hz. İsa’nın dirildiği gün olduğuna inanılan 6 Ağustos’ta... O toprak bir Hıristiyan ailesinin sorumluluğunda. Tepenin hemen yanına da bir çeşme yapılmış. Her 6 Ağusos’ta dini törenle tepede 2-3metrelik kazı gerçekleştiriliyor ve birmiktar rengi kızıla çalanmühürlü toprak çıkarılıyor. Çıkarılan toprak önce çeşmede yıkanıyor, sonra bezlere sarılıp ağaçlara asılıyor. Süzme yoğurt gibi... Ardından da mühürlenip İstanbul’a, saraya gönderiliyor. Satılması yasak. Kaçak olarak çıkarmaya çalışanın ise kellesi vuruluyor.
Fatih Sultan Mehmed ne yapıyor o toprağı?
Vebaya karşı hap gibi de yutuluyor. Fatih bu topraktan bardaklar yaptırıyor. Topkapı Sarayı’nda hâlâ birkaç tane var onlardan. diyelim ki şarap ya da başka bir içecek sunulacak Fatih’e, önce bu bardağa konuluyor, bir süre sonra da şaşaalı bir kadehe. İçinde zehir varsa o bardak çatlıyor!
Bardak çatlıyor?
Eğer çatlamazsa içinde zehir yok demektir. O yüzdenmühürlü toprak çok değerli. diyelim Hollanda elçisi padişaha hediye olarak kürkler,mücevherler getirdi. Padişah da ona bazı hediyeler gönderecek. İşte o değerli hediyeler arasında bazen Tin-i Mahtumda bulunuyor.
‘Fatih bitip tükenmiş İstanbul’u ayağa kaldırdı’
Fatih SultanMehmed’e hayransınız.
Fatih ilginç bir adam. Batılı olsaydı “Rönesans adamı” diyecektik.Mesela çok iyi derecede Rumca ve Sırpça konuşuyordu. 1456- 1470 arasında Yunanca kaleme alınmış 120 el yazmasını kopya ettirmişti.
Hıristiyan olduğunu iddia edenler var...
Kulak asmıyorum bunlara. Yavuz Sultan Selim’e kadar Osmanlı nüfusunun yüzde 80’i gayrimüslim. Osmanlı tebaasındakilerin geleneklerine hep saygı gösterdi. Kartopu gibi büyüyen bir imparatorluk. Nasıl idare edeceksin? Vergileri nasıl toplayacaksın? Fatih kendine güvenen bir adam. 13 yıl veziriazamlığını yapan Mahmut Paşa Angeloviç, Bizans ve Sırp kökenli. II. Bayezid’in sadrazamlığını yapan Mesih Paşa’ysa, Bizans İmparatoru’nun yeğeni. Yani Bizans imparatoru olabilecek biri ama Osmanlı’da sadrazamlık yapıyor.
İstanbul’u geliştirmek adına neler yapıyor?
Bitip tükenmiş bir şehri ayağa kaldırıyor. İstanbul fethedildikten sonra isteyen gelsin diye ferman çıkarıyor. Ama gelenlerin çoğu Anadolu’daki işsiz güçsüz takımı, İstanbul’a faydaları yok. Bu kez ikinci bir ferman yayınlayarak kadılara gönderiyor; isimisimaileleri çağırmak için. Rum, Ermeni, Yahudi, Türk tüccarları, zanaatkârları çağırıyor. Balıkçılık gelişsin diye Trabzon’dan 60 Rumaile getirtip Sarıyer’e yerleştiriyor. İstanbul'da tarım ve sebze meyve yetiştiriciliği olmadığı için Yunanistan’daki Argos’tan 4 bin aile getirtiyor, üstelik her birine bir çift öküzle pulluk veriyor.
Öğrencileri arasında Davutoğlu ve Boyner var
Prof. Dr. Heath Lowry’nin Türkiye macerası 1964’te başladı. O sene Lowry Başkan Kennedy’nin Barış Gönüllüleri projesi kapsamında İngilizce öğretmeni olarak Balıkesir’in bir dağ köyü olan Bereketli’ye geldi. Ardından Boğaziçi Üniversitesi’nde ders verdi. Öğrencileri arasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, işadamı Cem Boyner gibi çok sayıda tanıdık isim var. Prof. Lowry bugün, Bahçeşehir Üniversitesi lisans ve lisansüstü öğrencilerine Osmanlı tarihi dersleri veriyor.