Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, geçen basın toplantılarından birinde “Sosyal mesafe yaşam tarzı olsun” dedi. Harika fikir. Çünkü “yaşam tarzı” vurgusu bir sürekliliği ifade ediyor. Sadece korona günlerine özgü bir bulaş önlemi değil, daimi bir davranış hissi uyandırıyor.

Sosyal mesafe sadece korona günlerinde değil, normal yaşam düzeninde de olsun. Kuyruklarda bitişmeyelim, market kasasında önümüzdekinin ensesine yapışmayalım, otobüslerde o kaçınılmaz iddianın aksine “arkalar bomboş” olmasa da orta mevkide üst üste binmeyelim. Yapışık düzenden rahatsız olup “biraz açılın” diyenlere deli gözüyle bakmayıp anlayış gösterelim.

Malûm bugünlerin sosyal mesafesine tokalaşma-öpüşmeye getirilen barikat da dahil. Muhtemelen koronavirüs sonrası döneceğiz kucaklaşmalara. Ama öyle adetleri olmayan toplumlar, mesafe ayarı verilmeden geçiriyorlar koronavirüs zamanlarını. Mesela İsveçliler. Trump’ın “Bunlar sürü, sürü” diyerek virüse karşı gevşek tavrını hiç tasvip etmediği İsveç’te okullar açık ve kafe-bar, park-bahçe yasağı olmadan geçiyor şu günler. Çünkü zaten yayla gibi memlekette 10 milyon nüfusla bitişik nizam olmadan yaşıyorlar öteden beri. Herkesin kendine ait bir özgürlük alanı olması, kucaklaşma nedir bilmemek onların yaşam tarzı. İsterseniz soğuk insanlar deyin ama memlekette fazla sıkı fıkılık sosyal adaba aykırı.

Yıllar önce alt komşumuz Halit Refiğ bir balkon muhabbetinde anlatmıştı. Oyuncu Eva Bender’le (Gençler için bkz. Tarkan filmleri) evli olduğu dönemde kayınbirader İsveç’ten İstanbul’a ziyarete gelir ve bizim sarılıp öpmelerimize pek şaşırır. Fakat ağabey Bender sıcakkanlıdır, bu bilmediği adete çabuk adapte olur. Öyle ki, İstiklal Caddesi’nde yürürken Halit Refiğ’in bir ahbabına rastlayınca tanıştırma faslının akabinde hemen kaynaşır ve beyefendinin karısını sıkıca kucaklayıp şapur şupur öper. Ufak bir gerilim yaşanır ve herkesin herkesi öpemeyeceğini öğrenen kayınbirader, bir kez daha şaşırır.

Sosyal acemilik işte. Market kasasında önümde bıraktığım 1.5 metre mesafeye bodoslama dalan müşteri de aynı sosyal acemiler kulübünden. Ama uyarınca hemen arkaya geçiyor, katiyen arsız değil.

İSVEÇ USULÜ KORONA AYARI

İşte iki gündür sokağa çıkmadan yaşıyoruz. İtalya’dan Almanya ve İngiltere’ye Avrupa’nın geniş coğrafyasında sokağa çıkışlar kısıtlı. İsveç hariç. Gerçi hükümet el yıkama ve sosyal mesafe için uyarıda bulunuyor ama tek bir mekan bile kapalı değil; lokanta ve barlarda 50 kişiye kadar izin var, spor müsabakaları, konser, fuar ve protesto gösterilerinde 500 kişiden fazla toplanma yasak, 70 yaş üstüne de evde oturmaları tavsiye ediliyor. Koronavirüs ayarı halkın sağduyusuna, gönüllülük esasına bırakılmış durumda. Zaten bizler ya da İtalyanlar gibi kalabalık evlerde yaşamıyorlar, hanelerin çoğu çocuksuz tek ya da çift kişilik. Yaşlılar da bakımevlerinde. Korona öncesinde olduğu gibi onlarla yine Skype üzerinden görüşmeye devam ediyorlar.

Trump katiyen tasvip etmiyor, “İsveç, sürü dedikleri şeyi yaptı. Durumları çok çok kötü” diyor. Sürü dediği, bilindiği üzere “sürü bağışıklığı”. İsveç Hükümeti ise uyguladığı stratejinin sonuç vereceğinden emin. Dışişleri Bakanı Ann Linde, Trump’ın iddiasına karşın sürü bağışıklığı uygulamadıklarını belirterek, “Biz yasak getirmiyoruz, herkesin kendi sorumluluğunu üstleneceğine güveniyoruz” diye açıklama yaptı. Gerçekten de örneğin Stockholm’de metro kalabalığının seyrekleştiği söyleniyor.

Ülkenin epidemiyoloji şefi Anders Tegnell de Trump’a yanıt verdi ve “Bence İsveç’te durum gayet iyi. Her zamanki gibi nitelikli sonuçlar alıyoruz. An itibariyle İsveç sağlık sistemi pandemiyi mükemmel idare ediyor” dedi. (11 Nisan itibariyle 9 bin 685 pozitif vakaya karşılık 870 ölüm var.)

Fakat İsveç’e yönelik Trump harici eleştiriler de yok değil. Geçen 1 Nisan’a kadar yaşlı bakımevlerine ziyaret serbest olduğu için bu evlerde virüs yayılmış ve ölenler olmuş. Dünya Sağlık Örgütü de (DSÖ) İsveç’in yaklaşımından kuşkulu; vakalardaki ani yükseliş nedeniyle, virüsün kontrol altına alınması için özellikle sosyal mesafe açısından daha sıkı önlemlerin şart olduğunu söylüyor. İsveç’te her bir milyonda 67 ölüme rastlanırken, sağlık sistemi örnek olarak gösterilen komşu Finlandiya’da her bir milyonda yedi ölüm mevcut.

İsveçli bilim insanları da DSÖ ile aynı fikirde. Bir grup araştırmacı açık mektup yayınlayarak, insanların genci yaşlısı kalabalık kitleler halinde lokanta, bar, AVM ve hatta kayak pistlerine gittiğini belirterek, “Bu hal ve gidiş maalesef ölüm rakamlarının artmasına neden oluyor” diye uyarıda bulundular.

“FİZİKSEL MESAFE” İÇİNDE SOSYAL BAĞLARIN ÖNEMİ

Sosyal mesafe kavramının geniş kitlelerce kolay anlaşılabilir ve/veya doğru bir ifade olmadığı sadece Türkiye’de değil, dünyada da tartışılıyor. Amerikalı siyaset bilimci ve kamu politikaları uzmanı Daniel Aldrich’in bu konuda ses getiren uyarısının ardından Dünya Sağlık Örgütü de ‘sosyal mesafe’yi revize ederek ‘fiziksel mesafe’ye çevirdi; “Çünkü insanların sosyal bağlarını korumasını istiyoruz” dedi.

Aldrich’e göre ‘sosyal mesafe’ ters etki yaratacak bir kavramdı; çünkü koronavirüsün yayılmasını engellemeye çalışırken ‘fiziksel mesafe’ içinde sosyal bağların güçlendirilmesi gerekiyordu. Bu sosyal bağlar, savaş, doğal afet ve pandemi gibi felaketlerin aşılmasında birlik ve beraberlikle dayanışma ağları kurmak bakımından kritik önem taşıyordu. Kovid-19 bir süre daha hayatımızda kalacak ve bağlılık hissine ihtiyacımız olacaktı. Aldrich’in tespitlerine göre ‘sosyal mesafe’ uyarıları arasında teknoloji aracılığıyla sosyal bağlar da ihmal edilir olmuştu.

Aldrich’in yaptığı bütün araştırmalar büyük afetlerde sosyal bağları kuvvetli olanların, acil haberleşme imkanı sayesinde hayatta kalma şansının daha yüksek olduğunu gösteriyordu. 1995’te Chicago’da yaşanan sıcak hava dalgası, 2018’deki California yangını, 2011’de Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunami ile Harvey, Irma ve Maria kasırgaları örneklerinde ölümler daha çok yalnız ve toplumdan kopuk yaşayanlar arasında olmuştu. Japonya verileri çok çarpıcıydı; deprem ve tsunami sonrasında kıyı şeridindeki bazı bölgelerde her 10 kişiden biri can verirken, bazı bölgelerde hiç can kaybı olmamıştı. Ölüme rastlanmayan beldelerde dostluk ve komşuluk ilişkileri daha kuvvetli olduğundan evlerin tahliyesinde herkes yardıma koşmuş, insanlar birbirini kurtarmıştı.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar