Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Slovenya’da toplanan AB – Batı Balkan Zirvesi’ne Türkiye’den bakınca insanda deja vu hissi uyanıyor. Türkiye’nin konjonktür gereği ilerleme raporlarındaki umut kırıntılarıyla Avrupa Birliği’ne çıpalandığı geçmiş günleri hatırlatıyor. Neyse ki o dönem aşıldı, realite hakim oldu. Kimsenin artık masal anlattığı yok.

Ancak Avrupa Birliği, Batı Balkanlarda umut tacirliğine devam ediyor.

Tam üyelik için AB’nin gözünün içine bakan altı ülke var; Sırbistan, Bosna – Hersek, Kosova, Arnavutluk, Kuzey Makedonya ve Karadağ. Avrupa Birliği, genişleme coşkusuna kapıldığı 2003 yılında bunlara tam üyelik sözü vermiş, önlerinde bir Avrupa perspektifi açmıştı.

O günden bu yana köprülerin altından çok sular aktı. Türkiye 2004’te müzakere tarihini aldı, 3 Ekim 2005’te Hırvatistan’la birlikte tam üyelik görüşmelerine başladı. Hırvatistan 2013’te AB’ye kabul edilen son ülke oldu. O noktada deniz bitti.

Türkiye’nin üyelik müzakerelerinde açılan 35 fasıldan sadece biri geçici olarak kapatıldı, gerisi açık ya da bloke. Geçen mayıs ayında Avrupa Parlamentosu’nun “üyelik görüşmeleri askıya alınsın” talebine kadar gelindi. Gerçi bağlayıcı değil, tavsiye kararı. Müzakerelerin durması için 27 üyenin oy birliği gerekiyor. İlişkiler bozulmasın diye kimsenin buna yelteneceği yok.

Ancak artık tam üyeliğe dair umut besleyen de yok.

Batı Balkan ülkeleri ise bambaşka bir umut ikliminde yaşıyor. Sadece Sırbistan (2014) ve Karadağ (2012) ile üyelik görüşmelerine başlandı, diğerlerine AB üyelerinden gelen blokajlar nedeniyle daha müzakere tarihi bile verilmedi. Yeni bir genişleme dalgasının hayal olduğu çoktan anlaşıldı, ancak itiraf eden yok.

Üstelik bireysel açıklamalarda üyelik tarihi sallamak da serbest. Örneğin eski AB Komisyonu Başkanı Juncker, “2025’te bütün üyelikler tamamdır” demişti. Öyle bir menzil görünmüyor. Dönem Başkanı Slovenya bu zirvede topluca tam üyelik tarihi olarak 2030’un kayda geçmesini istedi, tek tek adaylara itirazlar nedeniyle kabul görmedi.

Batı Balkan coğrafyası bir takım duygusal sıcak sözler ve bölge ülkelerini Rusya ile Çin’den uzak tutacak akçeli teselli ikramiyeleriyle oyalanıyor. Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen zirve öncesi altı başkenti turluyor, sırt sıvazlıyor. Bosna – Hersek ile Hırvatistan arasında AB finansmanıyla inşa edilen köprünün açılışını yapıyor.

Sava nehri üzerindeki Svilaj Köprüsü cismani bir metafor işlevi üstleniyor. O köprüden Hırvat sınırını aşıp Avrupa’ya kavuşmanız yakındır gibi bir umut havası yaratılıyor. Von der Leyen “Kültürler arası köprü kurmak ortak geleceğimiz için önemli, kader bizi bağlayacak” mesajı veriyor. Ancak köprü şimdilik Budapeşte’yi Saraybosna üzerinden Hırvatistan’ın Ploce limanına bağlıyor.

Bu atmosferde AB ve Batı Balkan ülkelerinin yıllık zirvesi Slovenya’nın ev sahipliğinde toplandı. Altı ülke, üyeliğe kabul niyeti yazılı ve sözlü kayda geçirilerek ancak takvim verilmeden eli boş yollandı. Von der Leyen sempati saçtı; “Aynı rotada devam. Sizi Avrupa’da istiyoruz. Biz bir Avrupa ailesiyiz. Aynı tarihi, değerleri paylaşıyoruz. Aynı kaderi paylaştığımıza da inanıyorum” dedi.

Hukuk devleti ve basın özgürlüğü konusunda daha mesafe alınması gerekiyordu. Altı ülkeyle işleyen İstikrar ve Ortaklık Anlaşması çerçevesinde Kopenhag kriterlerine uyum için yolsuzluk ve organize suçla mücadele de yeterli değildi.

RUSYA – ÇİN – TÜRKİYE KAYGISI

AB Konseyi Başkanı Charles Michel ise daha açık konuştu: “Dürüst olmak gerekirse 27 ülke arasında yeni üye alma kapasitemiz konusunda tartışmalar var” dedi.

Bu şartlarda AB’nin çıpalama taktiğinin nedeni Rusya ve Çin’in bölgedeki nüfuzunun giderek yayılma eğilimi göstermesi. Brüksel’in çekimserliği yüzünden bölgedeki siyasi ve ekonomik boşluğun Pekin ve Moskova tarafından doldurulduğu görüşü hakim.

Geçen yıl AB üyeliği bekleyen Sırbistan’ın Moskova ile yakınlığı ve Rusya’nın domine ettiği Avrasya Ekonomik Birliği ile serbest ticaret anlaşması yapması, Başbakan Aleksander Vuçiç’in Çin lideri Şi Cinping’den “biraderim” diye söz etmesi, hatta sadece Rus ve Çin imalatı Kovid aşılarını kullanması bile baş ağrısı. Sırbistan’ın en önemli ihracat kalemleri çelik ve bakır işletmeleri Çin’in mülkiyetinde.

Anketlere göre Sırpların büyük çoğunluğu AB’yi değil, Rusya ve Çin’i en yakın müttefikler olarak görüyor. Üyelik hayalleri uzaklaştıkça genç kuşaktan beyin göçü artıyor, milliyetçi retorik yükseliyor. Aynı durum Kosova için de geçerli.

Oyalama taktiği AB liderlerini de ikiye bölmüş durumda. Avusturya Başbakanı Kurz, zirvede itirazını açıkça ortaya koydu: “AB olarak bu bölgeye ciddi bir perspektif sunamazsak şunu bilmeliyiz ki, Çin ve Rusya gibi diğer süper güçler veya Türkiye de orada giderek daha güçlü rol oynayacaktır” dedi. Daha önce Fransa lideri Macron da “Balkan ülkelerinin yüzünü Türkiye’ye dönmesini istemiyorum” demişti.

Fakat aynı Macron, yeni üyeler alınmadan önce AB işleyişi ve karar alma mekanizmasının yenilenmesinde ısrar ediyor iki yıldır. Bazı üyelerden destek de görüyor. Almanya ise Batı Balkan ülkelerine ciddi ve inandırıcı bir perspektif verilmesini savunuyor.

Alman Die Welt gazetesindeki bir yorumda Rusya, Çin ve Türkiye tehlikesinin abartıldığı görüşü ileri sürülüyor: “AB, bu tam üyelik illüzyonunu artık suni solunumdan çıkarsın. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra topluca üyelik sözü stratejik hataydı. Bu yüzden bölge asla gerçekleşmeyecek beklentilere girdi. Demokratik ilkelere uyum, kurumların oturması ve ekonominin gelişmesi isteniyor, ancak bunun için çok az yatırım yapılıyor. Yarı otokrat liderler iş başına geliyor. Rusya’nın bölgede nüfuz için yeterli parası yok, Çin ise yatırım sözlerinin tamamını tutmuyor. Bölge ticaretinin yüzde 75’i halen AB ülkeleriyle. En doğrusu tam üyelik yok diyerek, sıkı ortaklık bağları kurmak ve karşılıklı dürüst davranmak.”

Nitekim AB kesenin ağzını biraz daha açıyor. Bu yıl için öngörülen 1.1 milyar Euro ölçekli yatırım planına 600 milyon Euro ilave ediliyor. Önümüzdeki yedi yıllık dönemde bölgeye aktarılacak meblağ 30 milyar Euro.

Ancak tam üyeliklerin önündeki engeller yerli yerinde duruyor. Bunda AB üyelerinin bireysel itirazları kadar, ev ödevini yerine getiren veya getirmeyen adayların topluca aynı sepete konulmasının da payı var.

Kuzey Makedonya sırf Avrupa perspektifi uğruna Yunanistan engelini aşmak için adını bile değiştirdi. Ama şimdi müzakere açılmasını Bulgaristan engelliyor; Kuzey Makedonya’nın dil ve kültür bağlamında Bulgar köklerini tanımasını istiyor. Sofya’nın blokajı, Kuzey Makedonya ile birlikte müzakere sürecine başlayacak Arnavutluk’u da etkiliyor. İki ülkenin kavgasında rehin duruma düşüyor.

Kosova’ya gelince; 2008’de Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan etti, ancak 27 AB üyesinden beşi tarafından tanınmıyor. İspanya, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, Romanya ve Slovakya kendi evlerindeki özerklik ve bağımsızlık taleplerinden ötürü yolu tıkıyor.

Bu şartlarda Batı Balkan başkentlerinde sabırlar tükeniyor. Bazı düşünce kuruluşlarının analistleri ise şu uyarıyı yapıyor: “Balkanlarda istikrarın ne kadar önemli olduğunu görmek için haritaya ve tarihe bakmak yeterli. AB’nin ‘hayır’ yanıtının sonuçları yıkıcı olur. Batı’nın Afganistan’dan çekilmesiyle ortaya çıkan tablo kadar derin siyasi sonuçları olur.”

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar